Madde bir; Galatasaray'ın Hocası, geçen sezon Saracoğlu Stadı'nda oynanan Fenerbahçe maçının sonlarında durum "0-0" iken, takımını, "Bunca yıl sonra Saracoğlu'nda Fenerbahçe'yi yenen Galatasaray olmak ve de o Galatasaray'ın hocası olmak" için takımının "Fenerbahçe kalesine yüklenmesini istemiş" ve bu arada bir "son dakika golü yiyerek" mağlup olmuştu. O gün bugündür, Galatasaray'ın Hocası, "hücumu, en azından kritik ve büyük maçlarda sadece takımı mağlup duruma düştükten sonra düşünür" hâle geldi; artık takım tertibinden, saha içi müdahalelerinden, strateji ve taktiğe kadar, "bu hâleti ruhiyenin damgası görülüyordu", Galatasaray'da!..
Fenerbahçe maçına da "takım, bu haleti ruhiye ile çıkarıldı" ve Fenerbahçe, "iyi oynamamasına rağmen" ilk yarıyı "Galatasaray için dönüşü olmayan" bir skorla bitirebilirdi.
Madde iki; ikinci yarının başından hemen sonra, bu defa Fenerbahçe'nin Hocası, nedendir bilinmez "1-0'ı korumak" telaşına düştü ve Galatasaray'a puanı hediye ederken, kendisi ve takımı da iki puan kaybetmiş; maçın skorunu da "futbol" değil, "korku" tayin etmişti!..
Madde üç; her Galatasaray maçından önce, "maça bir-iki gün kala", basın toplantıları yaparak, "iki kulübün arasını açmak ve de saha dışı / içi gerilimi arttırmak, hakemleri baskı atına almak için elinden geleni ardına koymayan" bir Başkan var ortada, yıllardır; gene "aynı oyunu" oynadı ve bilmem ki, oynamasına daha ne kadar izin verilecek?..
Madde dört; "en ileri teknoloji ile" ancak "18 santimetre" olarak "tespit edilen bir ofsayt görüntüsü" için "hakemleri hakaretler yağdırarak suçlamak", vicdanların "nasır tutması" demektir; hele hele "bunu" eski hakemlerimiz yapıyorsa!..
FIFA'lardan, UEFA'lardan başlayarak "Şüpheye düştüyseniz, oynatın" deniliyor hakemlere, hem de ; ofsayt için "vücut hizası" yerine "organ hizası" getirmekle, "bir baş, bir ayak, bir bacak ofsayt oluyor"; olacak şey mi? "Ofsayda futbolcu düşer, bir organı değil"; ama talimatlar ve uygulama tam tersi!..
Madde beş; Fırat Aydınus iyi hakemdir, "bakmayın gözlemcinin yüksek notlar vermesine"; maçı kötü yönetmiş, hem de maçı etkileyen hatalar yapmıştır; özellikle çıkardığı ve hele hele çıkarmadığı kartlarla, çaldığı ve hele hele çalmadığı düdüklerle!..
Ama, "psikolojik olarak" mazurdur; zira her hakem gibi o da, "Fenerbahçe kalkanını önüne alan Aziz Yıldırım'a karşı" maç yönetiyor; Fenerbahçe-Galatasaray maçını değil!..
Buna "yıllardan beri" medyadaki kalemşorlar ve ağızşorlar korosunun da çanak tutması eklenince, "Türk medyasını bile sindirmiş olan" Aziz Yıldırım'dan, "psikolojik ağır baskı altındaki" hakemlerin "bilinçaltı" bir korku tünelinde, "hata yapmalarından, çalınacak / çalınmayacak düdüklerinin etkilenmesinden" daha doğal ne olabilir?..
Madde altı; işte "en büyük" gazete ve televizyonlarımızın muhabirlerine, yazarlarına hem de "TSYD'in, spor teşkilatının ve UEFA'nın akreditasyonu da varken", bu zat ne yaptı, ortada. Peki, "Sizleri bu stada almıyorum" diyen bir zorbalığa karşı, "meslek kuruluşlarımız" dahil "bizler" ne yapabildik; sinek vızıltısı bile değil!..
Böyle bir ortamda "dünün ve bugünün Galatasaray başkanları uzun bir süreden beri ilk defa Saracoğlu Stadı'na gidiyorlar; iki yöneticinin kapıda "Hoş geldiniz" sözünden başka bir şey yok; ne ikram, ne yer gösterme, ne de "ev sahibi başkanın karşılaması"; tam bir "Siz de kimsiniz ki" tavrı!..
Ve madde yedi; dahası, maçın naklen yayınlayan Digitürk / Lig TV ve sonrasını getiren Maraton'da Galatasaray başkanlarının Saracoğlu Stadı'na gelişiyle, maçı seyredişiyle ilgili tek görüntü ve de 3 satırlık haber yok. Bu "dostluğa açılımın" görüntülenmesini ve haber olarak verilmesini dahi, "hangi korku yasaklattı" dersiniz?..
Söyleyin bana, "böyle bir başkana karşı", spor basının en tepelerinde olanlar bile "esas duruş" görüntüsü veriyorlarsa, "koruyanı bile olmayan" hakemler ne yapsın?..