Aynaya bakın!..

A -
A +
Fatih Hoca da, Önder Özen kardeşim de, "onlara paralel konuşan ve yazan" arkadaşlarımız da, "Böyle bir zamanda bu olay konuşulup yazılır mı, olmuş bitmiş, kapanmış" diyorlar ve "Gökhan Töre olayı" için konuşanları, yazanları, çizenleri ağır şekilde eleştirmeye, adeta "hain gibi göstermeye" çabalıyorlar!..
Vay canına sayın hocalarım; sizler, "Olayı örtbas edeceksiniz, gerekeni yapmayacaksınız", ama "Milli Takım Kampı'nda cereyan eden ve "içine tabanca karışan" o olaydan sonra, "kendilerine tabanca çekildiğini" iddia eden ve de "Gökhan çağrılırsa, biz milli takıma gelmeyiz" dedikleri ayyuka çıkan iki futbolcu, yeni bir milli maçın kadrosu açıklanınca, "o hafta" takımlarında oynadıktan sonra, "Sakatız" raporu göndererek, kadrodan aflarını isteyecekler ve bu istek kabul edilecek" sonra da "Gazeteciler, spor yazarları bu konuyu yazmayacak, çizmeyecek" öyle mi?..
Dünyanın dört bir yanında "böyle bir olay, böyle bir gelişme yazılıp, çizilir" ve dahası "böyle bir olayı örtbas edenlerden" hem de "çok ağır ifadelerle hesap sorulur!.."
Eğer "Tabanca olayı, örtbas edilmese, gerçekleriyle kamuoyuna anlatılsa, gereken yapılsa, suç varsa cezalandırılsa, yoksa iftira atanlar için gereği yapılsa", bugün "bunlar yazılır, çizilir miydi"; sizler "yapmanız gerekeni yapmayacaksınız",  gün gelecek "Pandora'nın Kutusu'nun açılacağını hesaplamayacaksınız", sonra da "basın görevini yapınca", çamur atmaya kalkacaksınız; hadi canım!..
Fatih Hoca diyor ki; "Olayı duydum, Gökhan'ı bir yıl milli takıma almadım"; bu sözleri, basın olaya el atınca ve "sorular art arda gelince" mi söylemeliydin, sevgili hocam?.. 
Üstelik "Türkiye Futbol Direktörüsün", hem de "Duydum" dediğin bir olayın örtbas edilmesine nasıl yardımcı olursun; "iddialar doğru ise, bu olaydan çok daha azını, hafifini yapan ve ceza alan" onca futbolcu, sporcu, yönetici, teknik adam, senin için ne düşünür; spor etiği, adaleti bu mudur?..        
Sizlerin ve Futbol Federasyonu'nun "zamanında görevlerinizi yapmamanız" yüzünden, bugünkü tablo ortaya çıkmıştır; hâlâ aydınlanmamış birçok ciddi soru vardır, ortada; olay, Hakan Çalhanoğlu ve Ömer Toprak'ın futbol oynadıkları Alman Kulübü'nün yöneticilerinin açıklamalarına ve de Çalhanoğlu'nun babasının zıpkın gibi sözlerine kadar varmıştır!..
Eğer "bir futbolcu, milli takım kampına, değil arkadaşlarına silah göstermek, silahla geliyorsa", bu ne demektir? "Bu tabanca kimindir, ruhsatlı mıdır, bulundurma ruhsatlı mıdır, kullanma ruhsatlı mıdır? Milli Takım kampına gelirken, neden Gökhan Töre'nin belinde ya da cebindedir? "Bir eğlence mekanında gene "bir tabanca ve yaralanma olayına adı karışan" bu futbolcunun "Efendim hüngür hüngür ağladı" denilerek, iş işten geçtikten ve ok yaydan çıktıktan sonra "Bir yıl milli takıma almadım" denilerek "aklanmak istenmesi" ne anlama geliyor; öyleyse bütün sporcular "hüngür hüngür ağlasın" ve cezadan kurtulsun; öyle mi?..
Bu olayla ilgili olarak Federasyon'un ve yetkili kurullarının yapacağı bir şey yok mudur; Federasyon'un anlı şanlı hukuk müfettişleri, "bu olay söz konusu olunca", izne mi çıkmışlardır?..
Fatih Hocamız da, Önder Özen kardeşimiz de çok iyi bilmelidirler ki, "onların yapmadığı, yapamadığı görevi" spor basını yapmış, olaya neşteri vurmuştur; gazetecilik görevini yapanlara, "Milli maç öncesi bunlar yapılır mı" şeklinde atılmaya çalışılan çamur, "atılmak istenenlerin değil, atanların üzerine yapışıp kalır!.."
Ortadadır ki, "Türk Ceza Kanunu'na göre bile soruşturma açılması ve işlem yapılması gereken böyle bir olayı" önce örtbas edeceksiniz; sonra da bizler "Gerçekler ortaya çıksın, eğer iddialar doğru ise gereği yapılsın, değilse Gökhan Töre aklansın, iftiracılar cezalandır??lsın" dedik diye, tam bir "hedef saptırma senaryosu" yazıp, oynayacaksınız; hadi canım siz de!..,
"Milli maç başka bir olaydır, Gökhan Töre olayının örtbas edilmesi başka bir olaydır"; kimseler "bu iki olayı" birbirine karıştırarak, suyu bulandırıp "sorumluluktan" kurtulmaya çalışmasın ve de "Milli maçta alınabilecek (Ben bu satırları yazarken Çek maçına 12 saat vardı; inşallah kazanmışızdır) kötü bir sonucun bahanesi" yapmasın!..
Dahası, kimselerin şüphesi olmasın ki; bu konuyu, "tam aydınlatılana kadar" yazmaya ve sormaya devam edeceğiz; zira, bu bizim "hem etik, hem meslek, hem ilke olarak görevimizdir!.."

Passokafa!..
"Tribün boşluğunun sebebi Passolig kartı imiş"; güldürmeyin insanı; TV ekranlarında maç seyretmek için de "Passolig kartı mı aranıyor"; neden ekran başları da boş?..
Aslında sebep, "Passolig kartı değil", herkes bilmelidir ki, "futbolumuzu yöneten Passokafa zihniyetidir!.."
Federasyonumuzdan, kulüplerimize kadar, sporun lokomotifi olan futbolumuzu "yıllardan beri işte bu zihniyet yönetmektedir!.."
Hâlâ da "Passokafa zihniyetinin temsilcileri", federasyonu ve kulüpleri yönetmek için "yeniden aday olma yarışı içindedirler" ve ne yazık ki, siyasetçiler, hâlâ ve hâlâ "doğru dürüst bir Kulüpler Yasası çıkaramamışlardır!.."
Medyadaki "kalemşorları da sağ olsun" ve tabii, "onlar tarafından gözleri boyanan" kulüp camialarının, üyelerinin de canları sağ olsun!..
Hiç olmazsa taraftarlar nihayet "nasıl kandırıldıklarını anlamaya başladılar" ve stat tribünlerini, TV ekranlarını boşaltarak, "Bizden bu kadar" dediler; anlayana sivrisinek saz, anlamaya yaklaşan felâket bile az!..

Divan araştırmalı!..
Galatasaray Genel Kurulu'na  15 gün kaldı. Üç-beş gün önce de, Sayın Duygun Yarsuvat'ın yönetim kurulu listesinde yer alan Cem Kınay ile ilgili bir iddia ortaya atıldı. İçinde "İnterpol'ün de adının da geçtiği" bu iddia üzerine, sayın Kınay bir açıklama yaptı ve özetle "Rakiplerim çamurlar attılar, bir çok dava açıldı, çoğundan beraat kararı çıktı, diğerlerinden de çıkacak, ama İnterpol iddiası yalandır, böyle bir şey yoktur" dedi.
Bu noktada Galatasaray Divan Kurulu Başkanlığı'na "önemli" bir görev düşüyor; bu konuyu acilen araştırmalı, hatta İnterpol'e sormalı ve "iddialarla ilgili gerçek ne ise" açıklamalıdır!.
"Böyle bir iddia", bugünkü noktasında bırakılamaz; "sonucu mutlaka alınmalıdır"; bu hem Galatasaray Kulübü'nün, hem Sayın Duygun Yarsuvat'ın ve hem de Sayın Cem Kınay'ın yararına olacaktır!..

Galatasaraylılar okusun!..

Galatasaray Başkanı Ünal Aysal'ın "Divan'ın, olağanüstü toplantıda kendisinin istek ve beklentilerine karşı tutumunu" gerekçe göstererek "Seçimli olağanüstü genel kurul kararı almasının asıl sebebi", ortaya çıktı!..
"Har vurup harman savurma sürecinin sonunda, futbolcuların hak edilmiş ücretlerinin bile ödenememesi" gerçeği, "Bırakıp kaçışın" ana sebebi!..
Uyarıları dinlemeyip," bildiğini okumanın", Galatasaray Kulübü Tüzüğü'ne de, Dernekler Kanunu ile Medeni Kanun'a da aykırı, "Galatasaray'da başkanlık sistemi vardır, başkanın sözü geçer" saçmalığını savunanların da desteği ile ve "yönetimindeki yöneticilerin de bu saçmalığa yeşil ışık yakmalarının" sonucu ortaya çıkan acı tablo, ne yazık ki, işte bugünkü durumdur!..
"Tek adam sultası", Galatasaray gibi bir kulübü bu hâle getirmiştir!..
Şimdi, Galatasaray'a "bu durumu çözecek bir başkan ve yönetim" lâzımdır; "Mayısta güçlü bir başkana görevi bırakıp gideceğim" diyen "bir emanetçi başkan ve yönetim" değil; zira, "acil sıcak para ihtiyacı problemini çözmeyecek" bir başkan ve yönetimle, Galatasaray'ın FIFA'dan da, UEFA'dan da "kulübü iyice batağa sürükleyecek transfer yasağı, Avrupa Kupaları'na katılamama cezaları alması" gündeme gelecektir!..
Zorunlu "şart" bellidir; Trabzonspor gibi "büyük bir bağış ya da sıcak para girişi imkanını bularak, sorunu çözecek" bir yönetim!..
Son pişmanlık fayda vermez; "acil ve sıcak para sorununu çözebilecek bir başkan ve yönetim iş başına getirilmezse", Galatasaray'ın "Mayıstan sonraya kadar beklemeye tahammülü olmayacağı" ortadadır; Galatasaray camiasına ve genel kurul üyelerine duyurulur!..
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.