İnat ve ısrarla hâlâ Sneijder'in, Drogba'nın "neden alındığını" anlamak istemeyenlere ve "Bu paralar verilir mi, nasıl altından kalkılacak" diyenlere gülüyorum!.. "Küçük" düşünerek, "içe kapanarak" kulüp yönetmenin, "büyükler dahil" kulüplerimizi getirdiği nokta bellidir; "Ankara kapılarında vergi ve sigorta borçlarının affı" dilenciliği yapmak, altından kalkılması zor bir mâli ve ekonomik bir tabloya mecbur ve mahkûm olmak!.. "Dünyaya açılmazsan", bunun gereklerini yapamazsan, bu "biçaresizlik" sittin sene sürecektir!.. Ünal Aysal "bunu çok iyi anlamış" bir kulüp başkanıdır!.. Eğer "önüne takozlar konulmazsa" ve de "günlük polemikler içinde kendi kendini yakmazsa", çok değil beş yıl içinde Türkiye'de "bambaşka bir kulüp" ve bu kulübün adı da "Galatasaray" olacaktır!.. Aysal "Büyük düşünüyor, büyük oynuyor, büyük projeleri var" ve hem kulübünün, hem camiasının ve hem de "iş adamı olarak" kendisinin "itibarı ile" bu projeleri gerçekleştirecektir!.. Bakınız, "Drogba'nın, Sneijder'in oynadığı" bir takıma, bugün "gelmek için bire üç isteyen" yabancı futbolcuların çoğu gelecek yıllarda "bire bir" ile gelecektir; bu bile, Sneijder'e ve Drogba'ya verilen paraların "boşa gitmemesi" demektir!.. Kaldı ki, bir araştıralım bakalım; Drogba'nın ve Sneijder'in Galatasaray'a mı, yoksa Meireles'in ve Krasic'in mi Fenerbahçe'ye "mâli yükü" fazladır?.. Bu transferlerle bütün dünyanın duyduğu "Galatasaray adı", içerde ve dışarda "Galatasaray markasına neler kazandırmıştır", bunu bu işin uzmanları na sorun!.. Galatasaray'a getirdikleri ile, açılacak mâli ve ekonomik imkân pencere ve kapılarını sorun!.. Gelirleri sorun, tribün, ürün gelirlerindeki, reklam fiyatlarındaki artışları sorun, sıraya girecek sponsorları sorun, sorun da sorun!.. "Efendim ya Burak, ya Elmander ya Umut ne olacak?.." Real Madrid'te, Barcelona'da, Manchester United'de, Bayern Munih'te ne oluyorsa, o olacak; "bu takımda oynayabilen kalacak", oynayamayan satılacak; hem de sadece Umut, Burak, Elmander değil, Drogba ve Sneijder de!.. Ve "yeni" Drogba'lar, yeni Sneijder'ler gelecek!.. Büyük böyle olunur!.. >> İrfan Aktar'ın gafı!.. Siz ki, Galatasaray gibi bir kulübün Divan Kurulu Başkanı'sınız!.. Ne işiniz var, canlı yayınlara bağlanıp, "ona buna cevap yetiştirmeye" ve de "duyumlara (!)" dayanarak, "komplo teorileri" üretmeye?.. İşte elin oğlu da, zaten "oturduğu koltuğun besleyen gerilim sürecini hem de gaza basıp, derecesini yükselterek devam ettirmek için fırsat arıyor", al sana, TV ekranlarına, spor sayfalarına malzeme olacak bir "polemik bataklığının içine" sizi itiveriyor!.. Eskilerin "ishal-i kelâm" dediği, "gerekli gereksiz konuşma" hastalığının hem de aynen "yazdığım deyim" ile yöneticilerin, liderlerin, insanların "uyarıldığı" dönemleri görmüş geçirmiş bir yaştasınız, nasıl "böyle" bir tuzağa, hem de "gönüllü gibi" adeta "balıklama" atlarsınız?.. Üstelik, polemik bataklığına battıktan sonra yaptığınız açıklamada "Travma yaşıyor" dediğiniz bir muhatapla, "böyle bir polemiğe girmek" neyin nesi? Şimdi cevap veriniz bakalım; "travma yaşadığını" iddia ettiği bir insanla, 72 yaşındaki, onca derneğin yönetimlerinde, divan kurullarında çok uzun yıllar görev almış ve de Galatasaray Divan Kurulu Başkanlığı gibi bir "zirve koltukta oturan" bir kişi, girdiği polemik savaşında, "adından söz ettiği" yabancı oyuncunun "Aptalca bir konuşma" sözüne de muhatap olmuşsa, ne duruma düştüğünün farkında mıdır?.. Asıl muhatabı, eski futbolcusunun "Aptalca konuşma" dediği sözler yüzünden, "İrfan Aktar ile beraber", bir de "Galatasaray'ın da özür dilemesi gerektiğini" söylerse, yani işi "Galatasaray'a ve camiasına kadar" uzatırsa, hatanın boyutunun oranı apaçık ortaya çıkmaz mı?.. Daha bir ay önce "kendi kulübünün Divan Kurulu Başkanı'nı, onca üyenin ve kamuoyunun önünde ne durumlara düşürdüğü" cümle alemce görülen bir zat ile, canlı yayına bağlandığında söyleyeceği sözlerin "polemik savaşı başlatacağını düşünemeyen" bir Divan Kurulu Başkanı'nın "asıl" Galatasaray Camiasından özür dilemesi gerekmiyor mu?.. >> Hipokrat'ın kemikleri sızlıyor!.. Son örnekler; Almeida ve Necip!.. "Ağrısı mı var, vur iğneyi, sal çayıra!.." Yalanlanmayan gazete haberlerine bakarsak dahası da var; "Hoca istiyor" ve diyor ki; "Ne yaparsanız yapın, iğne yapın, bana bu maçta lâzım, oynatın!.." "Gereği yapılıyor"; oynatılıyor, "sakatlık nüksediyor" ve "Çık tribüne!.." "Hipotrat yemininin yüzü kızarıyor" ama, "futbolcuları iğne ile ağrı kesicilerle oynatanların" yüzü kızarmıyor!.. Sadece Beşiktaş'ta mı, hayır, her kulübümüzde!.. Peki, "hekimlerin meslek kuruluşu" ne yapıyor; seyrediyor!.. Yazıklar olsun!.. >> Golü kim yiyor?.. "Şike / çete iddiaları" yüzünden "Türk mahkemelerinde mahkûm olmuş" ve de "Yargıtay'dan bozma kararı bekleyen" bir kişinin ikide bir çıkıp da "ona buna sataşması, suç isnat etmeye kalkışması", onları yeterli görmeyince, kendi kulübünün Divan Başkanı'nı, eski bazı yöneticileri ve kulüp üyelerini, hatta taraftarları, federasyonu, kurullarını, hakemleri hedef alması çok açık olarak gösteriyor ki, "Türk Sporunda, Türk Futbolunda huzur, barış, dostça rekabet sürecine dönülmesini" istemiyor, neden?.. Zira "spor etiğine uyum ve saygı düzenine dönüldüğünde", biliyor ki, "kendisi için oturduğu koltuk süreci" sona erecektir!.. "Futbolcu oldukları" hâlde, "futbolculuklarını bırakıp", kendisi için "yapabilecekleri her şeyi yapan" iki futbolcuyu "bir saniyede bitirilmesi", onun "nasıl bir yönetici olduğunu" göstermiyor mu?.. "O golü ben mi yedim, o penaltıyı ben mi atamadım" sözleri bile Volkan'ın, Kuyt'ın "nasıl harcandığını" göstermiyor mu?.. Evet "O golü sen yedin, o penaltıyı sen atamadın"; zira "bu takımı, bu oyuncuları" sen bu hâle getirdin!.. "Arkandayım" dediğin Aykut Hoca'yı, kamuoyu önünde, medya önünde "bu hâle düşüren" kim?.. Fenerbahçe'nin içinde bile "huzur" bırakmayan kim?.. "Ben / Ben / Ben" egosu yüzündendir, bu kara tablo!.. İşte bütün mesele!.. >> Melo, hak ettiğini buldu!.. "6-1"... Tahkim Kurulu'na helâl olsun; tabii Melo'ya "4 maç veren" Disiplin Kurulu'na da; Galatasaray Kulübü'nün yapamadığını yaptılar ve "O çirkin adama hak ettiği cezayı verdiler, onadılar!.." "Meireles olayındaki hataya düşmediler"; onun için çok kişi diyor ki; "Kulüp kayırmacılığı yaptılar!.." Eh "tapeler ile irtibatlandırılarak" Şekip Mosturoğlu'nun, Aziz Yıldırım'a "Disiplin Kurulu 4'e 3, Tahkim Kurulu 6'ya 1 bizden" müjdesini verdiği haberleri yazılırsa ve "bu haberler yalanlanmazsa", bir Allah'ın kulu da "Bu Tahkim Kurulu'nda kimler var, hangi takımları tutuyorlar, hangi kulüplerin üyeleri" diye araştırmazsa, olacağı budur; her "komplo teorisi" insanlar tarafında "gerçek sanılır" ve konuşulur!.. Melo'nun cezasının "ittifakla onanması" da gösteriyor ki; Tahkim Kurulu, "6-1 değil, meğer 7-0 imiş!.."