Cuma" yazımı, "salı" gününden yazıyorum; zira "çarşambayı, perşembeyi beklemek istemiyorum"; Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım'ın "verdiği kararı öğrenmeden" görüşlerimi okuyucularımla paylaşmak istiyorum!.. Bursaspor'un "tarih yazarak" şampiyon olduğu gece, Saracoğlu Stadı'nın içinde ve dışında çok üzücü olaylar oldu. Elbette bir "sporsever" olarak, bir "gazeteci" olarak bunlara üzüldüm. Ama beni bir "insan" olarak "en çok üzen görüntüler"; maçın son dakikalarında Aziz Yıldırım'ı TV ekranlarına taşıyanlar oldu. Aziz Başkan "böyle bir sona" müstahak değildi; sağlığı dahil bunca yıldır "her şeyini verdiği" kulübünün "lokomotif" takımının "yılın bu son ve en büyük finalinde" yıkılışına şahit olmanın büyük acısını saniye saniye yaşamayı hak etmemişti!.. Gazetecilik, spor yazarlığı hayatımda "unutamadığım birçok an, birçok görüntü var"; ama "pazar gecesinin kâbus dolu dakikalarında" protokoldeki yerinden kalkıp, merdivenlerden arka taraflara çıkan ve "takımının kaçırdığı, şampiyonluğa mal olan son gol pozisyonunda son ümidinin de bittiği anlayan" ve üzüntüsünden camları, sütunları yumruklayan "o adamın görüntülerini" hafızamın bir başka yerine koymam gerek ve onu hiç ama hiç unutmayacağım!.. Aziz Başkanı çok eleştirdim, hem de çok ağır eleştirdiğim günler oldu; çok büyük başarılara imza attı, çok büyük hatalar, yanlışlar da yaptı; hatasıyla, sevabıyla Fenerbahçe tarihine de, spor tarihimizin birçok sayfasına da "renkli" imzalar attı; "böyle" bir insanın "böyle bir azap girdabında kaybolduğunu görmenin", hele "empati yapmayı" bir gazeteci olarak "alışkanlık hâline getirmişseniz", bir insanı "ne kadar üzeceğini" sanırım tahmin edebilirsiniz!.. "Ben" diyerek Fenerbahçe Cumhuriyeti'nde kurduğu padişahlık sistemine, "etrafında yanlışlarını söyleyen adamlara tahammül edememesini" de ekleyince, "tarihte kendisine benzeyenlerin sonlarını çok iyi bilen" bir "tarihsever" olarak, "nereye ve nasıl gittiğini" o zamanlarda "hep gördüm" ve yazıp geldim; "Bırak Başkan, bugün sen bırakmazsan, yarın bıraktırırlar, sen öyle bir sonu hak etmiyorsun" diye!.. "Etrafındakiler", daha açıkçası "onun eteğine yapışarak yöneticilik yapmayı" bir hayat tarzı hâline getirenler, "aksini söylediler", zaten "ikna olmaya yatkındı", istifa edip edip geri döndü; yazık etti!.. Ben salı sabahı "bu satırları yazarken", Aziz Başkan ile ilgili "bir yığın" dedikodu, iddia vardı; "İstifa edecek", "Hayır etmeyecek", "Kalacak ve radikal kararlar alacak", vesaire vesaire... Elbette "kendi bileceği iş"; ama benim "bir insan olarak" gönlüm, "böyle bir son ile" gitmemesi!.. Uzun yıllardan beri "ilk" defa "Aziz Başkan kalmalı" diyorum; "Kalmalı!.." Taaa ki, "Pazar gecesinin o azap dolu dakikalarında" tribünlerden gelen "istifa" çığlıklarını atanları utandıracağı güne kadar kalmalı ve sonra "Aziz Başkan'a yakışacak" bir şekilde noktayı koymalı; "elveda, benden bu kadar!.." demeli.