Aziz Başkan dönmemeli!..

A -
A +

"Şarlo diktatör" filmini seyredeli, neredeyse 55 - 60 yıl oluyor!.. Unutulmaz bir sahnesi vardı filmin; "Diktatör, masasının yanındaki maket dünya ile top gibi oynar; 'Bu benim, bu benim' diye!.." Eğer, "Bu defa 2001 gibi olmayacak, dönmeyeceğim, kararın kesindir" diyen Aziz Yıldırım, "dönerse", o "unutulmaz filmin", o "unutulmaz sahnesi" hiç gözümün önünden gitmeyecek, ama "aktörü" değişmiş olarak!.. Aziz Yıldırım'ın, "Fenerbahçe ile böyle oynamaya hakkı var mı?.." Hem de, "100'üncü yaşında!.." Yooo, beyler!.. Fenerbahçe'ye "büyük hizmetler yapmış" bir başkanın arkasından gözyaşı dökmek başkadır, onu sevmek, onu beğenmek, onu takdir etmek başkadır; ama onun "Fenerbahçe ve Fenerbahçe camiası ile" böylesine oynamasına sessiz kalmak, tepki göstermemek, hatta "Dönüyor, döndü" diye bayram yapmak başkadır!.. Bu, Aziz Yıldırım'ı, "Fenerbahçe'nin üstüne, hem de çok üstüne koymak" anlamına gelir ki; kabul edilemez!.. Spor medyasındaki "has" ve "örnek" adamına verdiği "özel" röportajda bakınız ne diyor: "Bayrağı alacak kişi Fenerbahçe'yi daha iyi yönetmeli. Ben Aziz Yıldırım olarak maceracılara, kulübe zarar verecek kişilere izin vermem." Söyler misiniz bana, "bu sözler" ne anlama geliyor?.. Bakınız, "ne anlama geldiğini", Milliyet'te sevgili Nilay Yılmaz nasıl anlatmış: "Genlerimize kadar işlemiş bulunan, lider, kral, baba vb. bir otoriteye ihtiyaç duyup onsuz hiç olduğumuzu düşünme alışkanlığımız, Kadıköy'de binlerce Fenerbahçelinin yaptığı '2. Geleneksel (!) Aziz Baba geri dön' yürüyüşüyle bir kez daha kanıtlandı. Kurumsallaşmaya başladığını iddia eden bir kulübün taraftarlarının, foto-shop'la başına taç geçirdikleri bir 'tek adamı' üstelik 'Sensiz hiçiz' diyerek geri çağırması, hatta açlık grevi yapmaya kalkışmaları bizim diyarlarda kurumsallaşma denilen şeyin aslında hayal olduğunu bir kez daha gösterdi." "2. Geleneksel (!) Aziz Baba geri dön yürüyüşü" benzetmesinde müthiş bir "kara mizah" var; her şeyi ortaya koyan ve "Fenerbahçe'nin ne duruma düşürüldüğünü" fark edemeyenleri de tarif eden!.. Herkes "başka" şeylerle uğraşıyor; "Neden istifa etti?.. Askerlik belgeleri mi, dosyalar mı var, bantlar mı var?.. Neden Ertuğrul Özkök'e 'Özel hayatımı didik didik ediyorlar' dedi?.. İstifanın şifresi Ertuğrul Özkök'te mi, yoksa Uğur Dündar'da mı?.. Belki de Fatih Altaylı ya da başka bir gazetecide!.." Kimse işin aslını, yani "Dönecek... Dönmeyecek" şeklindeki "papatya falının" ve bu fala bağlı olan haberlerin, Fenerbahçe'yi "ne duruma düşürdüğünü" konuşmuyor, tartışmıyor, yorumlamıyor!.. Bunca "büyük" Fenerbahçeli var, bunca "Fenerbahçe sevdalısı" var; biri de çıkıp, "Fenerbahçe, Aziz Yıldırım'ın oyuncağı mı" diye sormuyor?.. Şimdi, ben soruyorum: "8 yıl başkanlık yapmanız, stat ve tesis yapmanız, şunu ya da bunu yapmanız", 10 binden fazla üyesi olan Fenerbahçe'de "gelecek" başkan ve yönetim konusunda, "tek seçici" gibi davranmanıza yeter mi ya da sizi, bu kaçıncı defa "Gidiyorum, olmadı dönüyorum, bu defa kararım kesin, ama o kadar kesin değil" şeklindeki bir tablo ile tarihe geçirecek olan "dönüş gerçekleşirse", nasıl olur da "artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını fark etmezsiniz?.." Futbol sahalarında alınabilecek "kötü sonuçların" bugün sizin için ağlayanlar ve yolunuzu gözleyenler tarafından "nasıl karşılanacağını" bilmek için kâhin olmaya gerek yok!.. "Büyünün gerçekten bozulduğunu" görmek istemiyorsanız, her spor dalında olabilecek olumsuz gelişmelerin getireceği olumsuz tepkilerle görmeyi "hiç ama hiç hak etmediğinizi" de belirterek, diyorum ki: Aziz Başkan dönmeyiniz!.. Bırakınız, Fenerbahçe yeni başkanını ve yönetimini "kendi" seçsin!.. "Belki" bir gün gene o koltukta sizi görebiliriz; ama "o gün, bugün değil"; yarınlarda!.. Zira, oku yaydan bizzat kendiniz çıkardınız!.. Sahir Gürkan!.. Ankara'da gazetecilik ve spor yazarlığı yaptığım yıllarda, "en çok beraber olduğum" spor adamlarının başında geliyordu; Sahir ağabey!.. Bakın, "futbol adamı" demiyorum, "spor adamı" diyorum!.. Onunla dostluk, onunla sohbet, onunla tartışmak "çok keyif verici" idi!.. Ondan "çok şey" öğrendim!.. Asker olmanın disiplini, eğitimci olmanın ciddiyeti, insan olmanın olgunluğu, arkadaş olmanın samimiyeti, yönetici olmanın inanılırlığı, ağabey olmanın güvenirliliği içinde geçti hayatı!.. Türk spor tarihinde, bence "tek örnektir", onun federasyonunun Altınordu - İskenderunspor maçı ile ilgili "şike kararı!.." Ve onun daire başkanlığı döneminde Türk futboluna girmiştir; "çağdaş" eğitim sistemi!.. Çarşamba günü Alem FM'de sevgili hocam Turgay Renklikurt'un programında sohbet ederken, o verdi; kara haberi!.. Sesi titriyordu ve biliyordum ki, canlı yayında olmasak ağlayacaktı!.. Benim de boğazımda düğümlendi hıçkırıklarım!.. Nur içinde yat, Sahir abim, seni unutmamız mümkün mü?.. Yaparken, bozmak!.. Atçılık camiasında, benim bildiğim "eskiden" âkil adamlar vardı; yanlışları söyler, düzelttirirlerdi; hatta "yanlış adım atılmasına müsaade etmez", baştan müdahale ederlerdi!.. Şimdi "yanlış üstüne yanlış yapılıyor", karışan yok, görüşen yok, uyaran yok, "doğru yolu gösteren" yok!.. At yarışlarında yapılan ve "dünya standartlarının çok üstüne çıkan" kesintiler konusunda "çözüm için" önemli adımlar atılırken, birdenbire "öyle yanlışlar yapıldı" ki ve öyle isimler "hiç yoktan ve hak etmemişlerken" öyle töhmetler altında bırakıldı ki, şimdi çık işin içinden, çıkabilirsen!.. Türkiye Jokey Kulübü dergisini "Bakanın resimleriyle doldurmak" ve de "bazı bakanlara tay hediye etmek", nasıl bir düşüncedir ki, hem muhalefete "malzeme hazırlar", hem de "meseleyi çözecek olanların işini" yokuşa sürer?.. "Çözüme yardımcı olmaya hazırlanan" muhalefet milletvekillerini bile "duraklatan" bu yanlış adımları gören, duyan olmadı mı?.. Bir Allah'ın kulu da çıkıp, "Yapmayın, etmeyin, yanlıştır" demedi mi?.. Etraflarında "Yanlış yapıyorsunuz" diyecek, diyebilecek olan insanları barındırmamakta ısrar eden ve her eleştiriyi "düşmanca" kabul eden zihniyetin Türk atçılığını getirdiği yer, işte burasıdır!.. Yazık!.. Bu Polat, hangi Polat?.. Her yerde "en beğendiğim spor yöneticisi" dediğim Adnan Polat, başkalarını bilmem ama, böyle giderse, hem de çok yakında "en çok ve en ağır eleştirdiğim" yönetici olmaya aday!.. Spor yöneticiliğinden "uzun süre uzak kaldığı için", TV'lerde, spor sayfalarında "iddialı" açıklamalarla yer almasını, almak istemesini, "makûl bir süre" normal karşıladım, "Ezik Galatasaray'a moral vermek için bile bile yapıyor" dedim, amma... "Hakem Cüneyt Çakır ile ilgili sözlerini" gazetelerde okuyunca, doğrusu ya "Bu sözleri Adnan Polat mı söyledi, yoksa Polat Alemdar mı" diye düşündüm!.. Yakışmadı, sevgili Adnan Polat, yakışmadı!.. Cüneyt Çakır'ı elbette eleştirebilirsin, ama ne demektir; "Bir daha Galatasaray maçı yönetmeyecek!.." Ne demektir; "Hesap göreceğiz!.." Ve Futbol Federasyonu'na soruyorum; Adnan Polat'ın "bu sözleri" yenilip yutulacak mı?.. Söyleyin bana; yenilip yutulacak mı?.. Yenilip yutulursa, "sizin tarafsız olduğunuza", kimler, nasıl inanacak?.. Başka işi yok mu?.. "Başkanlığa aday olduktan sonra" Semih Haznedaroğlu'nun "neden" Özhan Canaydın'ın listesinde yer aldığını anlamam mümkün değildi!.. Acaba, başkan adaylığı için onu destekleyen "duayen" denilen "muayyen" kişilerin yönetimdeki gözcüsü ve sözcüsü mü olacaktı?.. "Bunu anlamak için" bir süre beklemek gerektiğini düşünürken, Haznedaroğlu'nun "neden" listeye girdiği ortaya çıktı!.. Önce, Başkan Canaydın'ı "yönetim şekli ve üslûbu" konusunda eleştirmeye başladı!.. Sonra, sıra başkan yardımcısı Adnan Polat'a geldi!.. Anlaşılıyor ki, Haznedaroğlu, kendisini hâlâ "Galatasaray Divan Kurulu Başkanı" zannediyor ve "öyle" davranıyor!.. Şimdi bir teklifim var: Galatasaray tez elden olağanüstü genel kurula giderek, tüzüğünü değiştirmeli ve Haznedaroğlu için "özel" bir madde koyarak, onun "yönetimdeki bu özel durumunu" yasallaştırmalı!.. Başka türlü, yaptığı bu konuşmaların ve açıklamaların kendisini ve Galatasaray yönetimini "nereye götüreceği" ortada değil mi?.. Milli Takım!.. Fatih Terim'in "yeni" milli takım kadrosu ve "yeni" taktiği konusunda "bir şeyler söylemek" için vakit "hâlâ" çok erken!.. Ben, zorunlu bir mazeretim sebebiyle, maçın ancak ikinci yarısını seyredebildim!.. O bölümde de, Hamit Altıntop dışında da, "ne yaptığını, ne yapacağını bilen" bir oyuncu göremedim!.. Dedim ya, bir kanaatin oluşması için vakit çok erken!.. Zaten Terim de, "Verdiğim şansı iyi kullanamayanlar olursa, başkalarına bakarız, takımı gençleştiriyoruz ama tecrübelileri de alırız" diyerek, "Kar helvasından, beklediği tadı henüz almadığını" ortaya koydu!.. Sabır ve ısrar; başarının sırrı!.. Öyle ya da böyle olacak, mutlaka olacak!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.