İnternet kanalı ile bana iletilen "Fenerbahçe Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım'ın kendi sitelerinde de yayınlanan açıklamasını" aynen yayınlıyorum: "Basın açıklaması 15.01.2005 15 Ocak 2005 tarihli Türkiye Gazetesi'nde Öcal Uluç imzasıyla gerçek dışı bir haber yayınlanmıştır. Olayların gerçek yüzü aşağıda sayın başkanımız tarafından açıklanmıştır. "Antalya'ya giderken uçağa, Öcal Uluç'un yazısında belirtildiği gibi VIP Salonu'ndan geçerek değil, bütün vatandaşların uçuş için kullandığı salondan geçerek girdik. Uçakta yönetici arkadaşlarımızla birlikte yerlerimize oturduk. Yazıdan öğrendiğime göre Sayın Stewan Sadettin Saran da VIP Salonu'nu kullanarak uçağa binmiş. Bu nedenle hiçbir zaman aynı salonda bir arada olmadığımız için, değerli basın mensupları tarafından görüntülenmek imkanı ve arzusu da söz konusu olmadı. Sadece havaalanında bulunan yardım kutularına bağış yaparken görüntülemek istediler. Bağış yaparken görüntülenmemek ilkem yüzünden, buna izin vermedim. Diğer yönetici arkadaşlarımı görüntüleyebileceklerini söyledim. Hepimizin bir araya toplanıp poz vermemizi istediler. Doğal durumdaki resimlerimizi çekmek istemediler. Ben de kendilerine bu şekilde poz vermeyeceğimizi belirttim. Değerli basın mensuplarına telefon fırlatacağım ifadesi tıpkı daha önce söylenen küfür ettiğim ifadesi gibi gerçek dışıdır. Böyle bir şey yapmadım. Yapmış olsam yaptığımı söylerim. Türkiye'de bir gün kulaktan duyduklarını değil, sadece doğruları yazan gazetecilerin varlığı özlüyorum. Saygılarımla. AZİZ YILDIRIM" Şimdi, "Cumartesi günü Türkiye Gazetesi'ndeki 'Uluçmarket' köşemde çıkan" ve "bu açıklamaya sebep olan" yazımı da aşağıya aynen alıyorum; "alıyorum" ki, hem "okumamış" olan okuyucularım "ne yazdığımı" okusunlar, hem de "okumuş" olanlar hatırlasınlar: "Cevap ver; Onur Belge!.. Yooo... Bu işin peşini bırakmayacağım!.. Taaa ki, ya Türkiye Spor Yazarları Derneği Başkanı Onur Belge ve yönetim kurulu üyeleri 'Tüzüğümüzün onlara yüklediği ilk ve en önemli görevi hakkı ile yerine getirene' ya da 'yerlerini bu görevi hakkı ile yerine getirebilecek olanlara bırakana' kadar!.. Şimdi Onur Belge'ye soruyorum: Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım ile, 'bir zamanlar el üstünde tuttuğu' ama sonra 'iki yıl kulüpten ihraç ettirdiği' ve 'geleceğin Fenerbahçe başkan adayları arasında adı geçen' Sadettin Saran'ın 'herhangi bir yerde bir araya gelmesi, bunun resimlenmesi, birbirlerine karşı tutum ve davranışlarının ne olacağı' haber midir, değil midir? Elbette haberdir ve 'gazeteciler' bu olayın peşine düşmezlerse ve 'mümkünse resimlerini çekmezlerse' görevlerini yapmamış olurlar! Peki, 'görevini yapmak için' çaba harcayan gazetecilere reva görülenin ne olduğunu açıkça ortaya koyan şu haber nedir: 'F.Bahçe Başkanı Aziz Yıldırım ile eski yönetici Sadettin Saran, dün aynı uçakla Antalya'ya gitti. VIP Salonu'nda uçak beklerken oldukça öfkeli olduğu gözlenen Yıldırım, fotoğrafını çekmek isteyen basın mensuplarına 'Sakın çekmeyin, telefonu kafanıza fırlatırım' diye bağırdı. Yıldırım'ın bu tavrına diğer yolcular tepki gösterdi.' Bir 'peki' daha: Her fırsatta 'gazetecilere, spor yazarlarına hakaret etmeyi' alışkanlık hâline getiren, 'onca insanın arasında' Antalya Havaalanı'nda da 'bu çirkin gösterilerinden birini yapan' Aziz Yıldırım'ın 'son davranışı için' söyler misiniz bana, 'havaalanında bulunan yolcular bile tepki gösterirken', sayın başkan Onur Belge ve arkadaşları; 'sizler ne yaptınız?' Ve gene soruyorum: Sizler, 'o görevlerde' meyhane açmak için mi varsınız?" Benim yazım da bu... Madde bir: "Ben haber yazmam"; ben "yazı" yazarım, "yorum" yaparım!.. Sayın Aziz Yıldırım'a "bu açıklamayı yaptıranlar" ya da "onun ağzından böyle bir açıklama yazanlar" bunu bile bilmeyecek kadar "gazetecilikten" bihaber ya da "okuduklarının ne olduğunu anlayamayacak kadar" gazetecilik konusunda cahil!. Madde iki: "Havaalanındaki olayı ben yazmadım!." Olayın haberi, "hemen hemen büyüklü küçüklü bütün gazetelerde yayınlandı"; hatta "bir tanesinde" ki; "ben yazımın içine bir bölümünü koyduğum o haberi o gazeteden aldım" ve "Fenerbahçe Kulübü Başkanı'na olan saygım sebebiyle" de "o" haberin üzerindeki ara başlığı attım; gazetedeki ara başlıkta aynen "şöyle" diyordu: "Yıldırım çıldırdı." "Bir yazar", her olayı "bizzat izlemez", izleyemez de, üstelik görevi de değildir; bu sebeple gazetelerde, dergilerde, ajanslarda çıkan, TV'lerde ekrana gelen haberler üzerine de "yazı yazar veya yorum yapar!.." "Bu haber" bir çok gazetede çıkınca ve daha sonra Fenerbahçe'nin internetteki resmi sitesinden de, bizzat Aziz Yıldırım'dan da, Fenerbahçe Kulübü'nden de ses seda çıkmayınca, "bir gazeteci - yazar olarak", haberin "doğru olduğuna kanaat getirdim" ve o da "Sayın Aziz Yıldırım'a dönük olarak değil", yazımdan ve başlığından da anlaşılacağı şekilde "TSYD Başkanı Onur Belge'ye dönük olarak" bu yazıyı kaleme aldım!.. Onur Belge sustu; "her zamankinin tersine" bu defa ses Aziz Yıldırım'dan geldi!.. Anlaşılıyordu ki; "medyadaki korucuları ve kollayıcıları arasında aylardır mümtaz bir yer almış olan" Onur Belge'yi "zor durumdan kurtarmayı", bu defa Aziz Yıldırım görev saymıştı; doğrusu "Onur Belge adına" da vefalı davranmıştı! Geliyoruz, "işin" esasına: Madde üç: "Spor yazarlarına 'telefonu fırlatırım' demişsiniz" sayın başkan! "Deseydim, söylerdim" diyorsunuz ama, işte "bundan önce de bir kaç defa olduğu gibi", bu defa da "söylemişsiniz" ama, gene "söyledim" deme cesaretini gösteremediniz! Belki de "söyledim" deseydiniz, Onur Belge dostunuzu ve dostumuzu "iyice zor durumda bırakacaktınız!.." Bakınız, "olay anında" orada olan "gazeteci arkadaşlar", açıklamanız internette yayınlanır yayınlanmaz "bana telefon ettiler" ve "Öcal Ağabey, senin yazdığın doğru; Aziz Yıldırım bunları söyledi" dediler!.. İhlâs Haber Ajansı'ndan, hem de "en yetkili" kişilerden gelen haber daha açık ve renkli idi: "Elimizde görüntü var, Öcal Bey... Aziz Bey bu sözleri söylüyor... Üstelik bu görüntüleri müşterimiz olan Fenerbahçe TV'ye de geçtik!.. Görüntü ellerinde!.." Ben "kulaktan duyduklarım" için aynen "şöyle" "doğrudan" yazı yazmam sayın Başkan; "kulaktan duyma konular için" çok basit ve açık bir "gazetecilik uygulaması" vardır; "İddia edildiğine göre.." diye yazılır!.. Onca gazetede çıkan, hem de "Yıldırım çıldırdı" nitelemesine bile sebep olan ama günlerce tekzip edilmeyen bir haber ise "doğru" olarak kabul edilir ve böyle bir habere dayanılarak yazılan bir yazı da bilmelisiniz ki; "kulaktan duyma" değildir!." Bilmem anlayabiliyor musunuz? Ya da etrafınızı çeviren "gazetecilikten bihaber" bazı futbol yorumcuları ve "vakanüvis" gazeteciler anlayabiliyorlar mı? Yazımı sizin gibi bitireyim; ben de "bunları anlayabilecek" ve "anladıklarından ders alabilecek" bir başkanı özlüyorum!.. Bir de dileğim var; Fenerbahçe'ye ve Türk futboluna yaptığınız bunca hizmete rağmen, sizi çok yerde "hiç sevilmeyen" bir insan ve gittiğiniz çok yerin tribünlerinde "hakkınızda koro hâlinde ağır tezahüratlar yapılan" bir spor adamı hâline getiren ve size "bu açıklama gibi" yanlışlar yaptıran "o çevrenizden" bir an önce kurtulmanız. Size de, Fenerbahçe'ye de yazık ediyorlar!.. Benden de saygılarla...