Aziz Başkan'ın kalemşorları günlerden beri, "Fenerbahçeli yöneticilerin bile önüne geçen" öyle bir savunma yapıyorlar ki, tek kelime ile müthiş!.. "Aziz Başkan ile ilgili iddiaları ekrana getiren" spor yazarı arkadaşımıza "Bu nasıl gazetecilik" diye soruyorlar da, aynanın karşısına geçip kendilerine "Bu nasıl gazetecilik" diye sormuyorlar!.. Ve de Aziz Başkan'a "mesela" şunları sormuyorlar: * Zat -âliniz, tanınmış bir restoranda, "birileri" ile yemek yerken, "o birileri ile bir başkaları için iyi olmayan şeyler konuşmuş olmuyorsunuz" da, "Hiç böyle şeyler konuşulacak olsa, böyle kalabalık ve tanınmış yerlerde mi konuşulur?" oluyor da, "başkaları" bu yerlerde "birileri" ile beraber yemek yiyip eğlenirken, neden "Sizin ve başında olduğunuz kulübün aleyhine şeyler konuşuyor, komplolar kuruyor" oluyor ve "onlar" böylesine kalabalık ve herkesin onları tanıyacağı yerlerde buluşarak "komplolar kuracak" kadar aptal oluyor?.. * Neden, "başkalarının ağızlarından çıkan" en ufak bir sözü "saha ve spor dışı tezgahlar" olarak kabul edip, üzerine medyadaki "aidiyetçi" yazar - çizerlerle beraber çullanmanız doğal sayılıyor da, "başkalarının şampiyonlukları ve başarıları nasıl sağladıklarını gördükten sonra, biz de dersimizi aldık ve bu işleri öğrendik" sözünüzdeki anlamı "başkaları, anladıkları ve de zaten anlaşılması gereken şekilde yorumladıklarında", onlar "kötü niyetli" oluyor?.. * Neden, "Bizi Mustafa Denizli mi şampiyon yaptı" sözünüzdeki mana, "başkaları benzer sözler söylediğinde kirli bazı olayları ifade ediyor" da, sizinkinde masûmane ve temiz olabiliyor?. * "İddiaları ortaya atan adam" için "Elinde delil yok, belge yok, bu iddialar iftiradır, komplodur" diyen siz, "elinizde delil yokken, belge yokken" kalkıp Futbol Federasyonu'nu, onun başkanını ve "bazı" yöneticilerini "Bu olayın arkasında olmak ve kulübünüze komplo kurmakla" suçluyorsunuz; "o adamın iddiaları iftira ise", sizinkiler ne olmuş oluyor?.. * Diyelim ki, "o adam" gerçekten sizin ve yönetici arkadaşlarınızın iddia ettiği gibi "yalancı, dolandırıcı, karanlık, paranoyak" bir kişi, nasıl oluyor da "böyle" bir adam, zat-ı âlinize "o kadar yakın" olabiliyor, kamplardan çıkmıyor, futbolcularla "ağabey-kardeş" ilişkileri kurabiliyor, hatta "bazı" futbolcuların vekâletlerini bile aldığı ifade ediliyor; "bir sözü ile" kulüp muhasebesinden "binlerce dolar" alabiliyor?.. * Dikkatlerden "dikkatle kaçırılmak istenen" bir nokta var; "iftira mı, iddia mı" olduğu "savcılık ve federasyonun soruşturmaları ile ortaya çıkacak olan" açıklamaların sahibi, "sadece" evet sadece "Aziz Yıldırım" ile ilgili sözler sarf ederken, neden mukabil açıklamalarda, yazı ve yorumlarda "bütün" bir Fenerbahçe, işin içindeymiş gibi gösteriliyor?.. "O" adamın açıklamalarında "Fenerbahçe'nin adı, sadece oynanacak maç yüzünden" geçiyor, "iddia edilen olay" konusunda "Fenerbahçe" adı ortada yok, ortada "Aziz Yıldırım" adı var; Aziz Başkan "neden" iddiaların hedefine "ustaca" Fenerbahçe'yi oturtuyor, neden "Bu iftiralar bana yapıldı" demiyor?.. * Ve de, sevgili Oğuz Dizer arkadaşımın hafta içinde yazdığı gibi, "Aynı adam çıksa ve bu iddiaları geçen yıl şampiyon olan Galatasaray'ın son maçı için yapsa", başta Aziz Başkan olmak üzere Fenerbahçeli yöneticiler neler derlerdi, günlerdir "sayfa sayfa yazıp-çizen" gazeteci arkadaşlarımız, acaba "bu defa" neler yazarlardı?.. * "İddialar iftira ise", bunca telâşa, paniğe ne gerek var; savcılar harekete geçmiş, federasyon soruşturma açmış, bırakalım "iddiacının, iftiracı olduğu ortaya çıksın" ve hak ettiği cezayı alsın; ne demek "Bu ise devlet el koysun?." Savcılar devlet değil mi?.. Federasyon, "en yetkili" merci değil mi?.. Türkiye'de futbol "özerk" değil mi?.. Yoksa, Türkiye'yi Aziz Başkan mı yönetiyor?.. "O" sonradan yapılan "büyük gaf" sebebiyle ikaz edilince düzeltilen, her anlama gelecek "Bu ülkede, ülke menfaati için çarpışıp hapis yatanlar var, bu ince bir mesajdır" sözünü de "Sabah Gazetesi hariç" adeta "yok sayanlar" ve "Ne demek istedin" diye sormayanlar, bundan sonra benzer olaylarda "hangi yüzle" yazı yazacak ve konuşacaklar, doğrusu çok merak ediyorum!.. Bilmem ki Aziz Başkan "gittikten sonra geri döndüğüne" ve Fenerbahçeliler de "Aziz Başkan'ın gittikten sonra geri döndürülüşüne" pişman oluyorlar mı?.. Arda olayı, cinayettir!.. Dosya kapatılamaz!.. Eş - dost ve arkadaşlarım soruyor; "Aziz Yıldırım konusundaki iddialar için senin düşüncen ne, doğru olabilir mi?.." Cevabım açık: "Burası Türkiye her şey olabilir, hiçbir şey de olmayabilir. Olay bana, kenara atılmış bir adamın intikam almak için bundan sonraki hayatını bile riske atacak bir ruh kaosu içine düşüşünün sonucu gibi geliyor. Birileri onu havuza da itmiş olabilir. Ne var ki ok yaydan çıkmış ve ciddi iddialar kamuoyuna intikal etmiş bulunuyor. Ortada telefon numaraları var, bazı konuşmaların kayıtları var. Soruşturmada mutlaka sonuna kadar gidilmeli, gerçekler ortaya çıkarılmalı, iftira ise, iftiracı hak ettiği cezayı almalı, iddialar doğru ise, o zaman da yapan, herkese emsal olacak şekilde cezalandırılmalı. Zaman aşımı, falan filan gibi gerekçeler ile olayın dosyası kapatılamaz ve zaten bunu bizzat Aziz Başkan da kabul etmez. Federasyon tarafı, bu dosyayı bu hâli ile kapatmaya kalkışırsa, o zaman 'Çamur at, izi kalsın' senaryosuna katılmış ve Aziz Başkan'ın kendileri için söylediklerini hak etmiş olur." Bitmedi; "Samimi temennim, iddiaların gerçek olmadığının hiç bir tereddüde meydan vermeyecek şekilde ortaya çıkmasıdır. Aziz Yıldırım, Fenerbahçe'ye ve Türk sporuna büyük hizmetler vermiş bir yöneticidir. Onu çok eleştirdim, çok büyük ve güzel işlerin yanında büyük yanlışlar ve hatalar da yaptı, hâlâ da yapıyor ve camiasının da dahil olduğu belki de 40 milyonluk spor kamuoyunda kendini yalnızlaştırıyor, hatta bunun için adeta özel gayret sarf ediyor; neden?.. Kendisine de, bunca yaptığı işe ve verdiği hizmetlere de yazık değil mi?.." Kötü alışkanlık!.. Bıktım, usandım; Avrupa kupalarında oynadığımız basketbol maçlarında da, futbol maçlarında da, karşılaşmayı anlatan arkadaşlar "hemen hemen" istisnasız, bir an geliyor hakemleri dillerine doluyorlar ve "hatalı gördükleri" ilk düdükten sonra "Ah, bu hakemler" demeye başlıyorlar!.. Sonra da "kendilerini haklı çıkarmak için" olur olmaz, hatta "komik" yorumlar yaparak "İşte gördünüz mü" demeye getiriyorlar!.. Onların bu "fanatik aidiyetçi" yorumları sebebiyle, TV'min sesini tamamen kapatıyor ve maçları "sessiz" seyrediyorum!.. Aynı "sessizliği" Beşiktaş-Brugge maçında da yaşadım; o maçı anlatan arkadaşa soruyorum: "Biraz insaf; Macar hakem, Beşiktaş konusunda kötü niyetli olsaydı, maçı Beşiktaş'a kazandıran o penaltıyı verir miydi?.." Toptan harcama!.. "Artık yazmayayım" diye niyetleniyorum, ama ne mümkün; Belçika vatandaşı rahat durmuyor ve öyle şeyler yapıyor, söylüyor ki; "bunları yazmazsak" ne yazacağız?.. Galatasaray Teknik Direktörü Gerets, "ekmek parasını ödeyen" ve de "Avrupa'da ve dünyada en çok tanınan" Türk Kulübü'nün yöneticilerini, Belçika basını aracılığıyla Belçikalılara "şöyle" takdim ediyor: "Kulüpte 30 tane yönetici var ve hepsi kendini öne çıkarmak istiyor." Ve ekliyor; "Ama benim başkanla aram çok iyi." Bilmem ki bir teknik direktör bir kulübün yönetimini daha nasıl "küçük" düşürebilir?.. "Böyle" açıklamalar yapabilmenin cesaretini ve cüretini "kimden aldığını" da saklamıyor; "Benim başkanla aram iyi!.." Dikkat ediniz, bu cümlenin önündeki "ama" sözüne dikkat ediniz; bu "ama" çok şey ifade ediyor!. "Ön plâna çıkmak için yarışan Galatasaraylı yöneticiler beni istemiyor ama" anlamına geliyor, bu "ama." Başkan Özhan Canaydın gene susar ve seyrederse, ve yönetim de "bu hakaretin altında kalırsa", ortaya bir gerçek çıkacak: Başkan için, "Seçimi kazanmak için listeye aldıklarını, iş tamam olunca bir bir harcadı" deniliyordu; şimdi anlaşılacak ki; sıra "toptan" harcamada!.. Futbolu kirletenler!.. "Ben aynı durumda olsam aynı demeci veririm. Hakemi etki altına almak için. Yaptım da bunları ben. Normaldir de... Birbirimizi kandırmayalım. Fair-play falan yalan. Yaşamak için bu memlekette öldürüyorsun. Herkes kazanmak için yapıyor." Tüyler ürpertici bu sözler, "yüz binlerce kişinin izlediği" TV ekranlarından fırlayıp, Türk sporunun, Türk futbolunun ve ondan da ötesi Türk spor yazarlığının, Türk futbol yorumculuğunun üzerine koskoca bir leke olarak yapışıyor!.. Bunu söyleyen kişi, ne yazık ki, gazetelerimizde yazı yazmaya, ekranlarda futbol yorumlamaya devam ediyor!.. Bunu söyleyen kişiyi, Beşiktaş camiası "menajerliğe getirmeye" hazırlanıyor!.. "Nihat Özdemir" adlı yöneticinin "çirkin" sözlerini "haklı ve hakkı gibi gören ve gösteren", böylece "suçu öven" bu kişi, yarın Beşiktaş'a menajer olunca, "daha önce yaptığını" açıkça itiraf ettiği bu kirli oyunları gene yapacak!.. Yazıklar olsun Sinan Engin, yazıklar olsun!.. Özellik meselesi!.. Koskoca adam, TV ekranında diyor ki: "Fenerbahçe, Beşiktaş, Galatasaray gibi kulüpler olmasa, bu futbol olmasa, bu yöneticiler olmasa sen kimsin? Merkez Hakem'in Başkanı'sın. Senin bir özelliğin mi var? Yok! Bu kulüplerin kendi maçlarını yönetmesini istemediği hakemleri liste halinde MHK'ye vermesi lâzım." Bu sözleri söyleyen zat-ı muhtereme sormak gerekir ki; "Sen kimsin" dediğin adam, "Senin bir özelliğin var mı; yok" dediğin adam, bu ülkede yıllarca hakemlik yapmış, çok önemli maçlar yönetmiş, "FIFA kokardı takmış, uluslararası maçlarda görev almış" bir hakem, özelliğini "Türk Futbol Federasyonları da, UEFA da, FIFA da kabul etmiş", peki ama, aile terbiyem müsaade etmediği için "sen" hitabını kullanmıyorum; "siz" kimsiniz ve de TV ekranındayken "Galatasaray bayrağını yumruklarınızla delmekten başka" acaba ne özelliğiniz var, söyler misiniz?..