Kimse karnından konuşmasın, evelemesin, gevelemesin; Türk Futbolu, hatta "basketbolu da sayarsak", dahası da, başka branşlar da var ama, en azından Türk Sporu'nun "en popüler" iki branşı "Aziz Yıldırım vesayetine girmiştir" ve bunun son örneği de "Erman Toroğlu olayıdır!.." Bakınız, hemen yazayım; içlerinde benim de olduğum, "Aziz Yıldırım vesayetine karşı olduğunu yazan, söyleyen" en cesurlarımız bile, "bulduğumuzu sandığımız" her fırsatta, Aziz Yıldırım adının ve onun sevdalısı olan büyük kitlenin ağır baskısı altında, "onu övmenin cazibesine kapılmakta" ve adeta "kendimizi affettirmek için" yarışmaktayız!.. Kimse ama kimse, "Yooo, ben öyle değilim" demeye kalkmasın; arşivler "Öyle olduklarını gösteren" yazı ve yorumlarla doludur!.. 54 yıldır sporun ve spor basının içindeyim, Aziz Başkan gibi bir "vesayet fenomeni" görmedim; işte "bir yağ da benden"; helâl olsun!.. Onun yanında, Galatasaray'ın, Beşiktaş'ın, Trabzonspor'un başkanları da dahil, bütün "ötekiler" çelik çomak oynamaktadırlar!.. Çok kulüp başkanı "onun adamı gibi davranmakta", çok kulüp başkanı "Acaba o ne düşünüyor, ne yapacak" diyerek, "onun yanında olma yarışının öncülüğünü alma mücadelesi vermekte", federasyonlar "onun gözünün içine bakmakta", dahası, koca koca federasyon başkanları, kokteyllerde, "tuvalete giderken, onu tuvaletin kapısına kadar götürmekten" mutluluk duymaktadırlar!.. Medyada ise, "kendini ona adamış" kalemlerin ve dillerin haddi hesabı yoktur; onca yorumcuyu, onca yazar - çizeri "kulüp aidiyetini bıraktırıp, kişi aidiyetine ram etmiş" bir başka başkan yoktur, Türk Spor Tarihi'nde!.. Fenerbahçe'yi "en ağır şekilde eleştirdiğim" yorumlarıma "birkaç tane tepki alırken", Aziz Başkan'a "şöyle bir dokundurduğum" yazılarıma karşı, Fenerbahçe taraftarı "kükrüyor" adeta; gelen "küfür namelerin haddi hesabı yok"; bunca yıldır bu işin içindeyim, böyle şey görmedim!.. Erman Hocam, iyi dayandı; şimdi "topyekûn bir imtihan veriyoruz"; ya "Erman Hoca'nın yok edilmesini" seyredeceğiz ya da Erman Hoca'nın "Erman Hoca olarak spor medyamızda kalması için" mücadele edeceğiz!.. Türk medyasının "kişi aidiyetine ve vesayetine karşı" hürriyet mücadelesi olacaktır ve de olmalıdır bu konu; "hür basın" ve "hür yorum" varsa, Erman Hoca aramızda kalmalıdır!.. Görelim bakalım, kimler ne yapacak, nasıl yapacak?.. Her şey sakat!.. "Jo geldi"; hoş geldi sefa geldi!.. Ama, "Jo, Galatasaray'dan önceki takımında Avrupa Kupası maçları oynadığı için, yeni takımının Avrupa Kupası maçlarında oynayamayacak"; ne gam; lig maçlarında oynayacak ya!.. Baros sakat, sonra da "kimseye sormadan, izin almadan yaptırdığı ameliyat" ile "kafadan sakat"; Nonda "bir var, üç yok müzmin sakat", Jo da "Avrupa Kupaları mevzuatından sakat", "santrforsuz kalan Galatasaray'ın çakma santrforu" Kewell da "sahiden sakat" ve de "bizler" Haldun Üstünel'leri, Murat Yalçındağ'ları hâlâ yere göğe sığdıramıyoruz; "Ne yöneticiler ama, nasıl da iş bitiriciler, helâl olsun!.." Gitmesi gereken!.. İtiraz eden çok olacaktır ama, Galatasaray'ın "gitmesi gereken stoperi" Servet'tir; çok şımarmıştır, "oyun disiplini" diye bir şey tanımamakta, "başına buyruk" oynamakta, dahası "başka futbolcuları" da "kafasına göre" yönetmeye çalışmakta, "dediğini yapmayanları" azarlamaya kalkmaktadır!.. Ne yazık ki, Rijkaard - Neeskens ikilisi "bu duruma seslerini çıkarmamakta" ve belki de "yokluktan çıkaramamaktadırlar!.." Neill ve Ali Turan (Gelmesi kesinleşirse) ikilisi de "Servet'in aklını başına getirmezse", önce yedek kulübesine çekilmeli ve haziranda da "talip olacak" bir kulübe satılmalıdır; zira, Galatasaray forması, "bu hâli ve saha içindeki bu tavırları yüzünden" Servet'in üzerinde eğreti duruyor!.. Kal sevgili Şansal!.. Şansal Büyüka'nın, "Maraton ve Erman Hoca" duruşuna saygı duymamak mümkün değil!.. Empati "zor" ve "gizemli" bir durum; başkaları için "Ben de olsam böyle bir tavır koyardım" demek, "dışardan gazel okumak" kadar kolay, tabii benim için de!.. Ama, "içten, çok içten söylüyorum" ki, "Ben de olsam benzer bir tavır koyardım"; meslek hayatımda bunun örnekleri "çoktur" diyemem ama vardır, hem de epey vardır!.. Şansal Büyüka'nın bu tavrı, "Bugüne kadar yaptıklarım yanlış ve hatalı değildi, doğru olduğuna inandığımı yaptım" tavrıdır; hakkıdır ve haklıdır; aksi hâlde "Maraton kariyerini" kendisi "hatalı ve yanlış" olarak damgalamış olur!.. Dahası, "bunca yıl kader ortaklığı yaptığı" Erman Hoca'yı "bir kalemde harcayamaz"; asgarisinden "harcamış görüntüsü" veremez!.. En az "bu ilk iki kadar" önemli üçüncü husus, "Digitürk sporunun başında kalırsa", doğrudan "geleceği", yani "hem servisinin, hem de kendisinin geleceğini" ilgilendirmektedir; "Yol olur, gerisi gelir!.." Zor bir durum; hem Digitürk ve yetkilileri, hem de sevgili Şansal Büyüka için!.. Gönlüm; "bunca yılın emeğinin heba edilmemesinden" ve Şansal Büyüka'ın "işinin başında kalmasından" yana!.. Onsuz bir "Digitürk spor ekranı" düşünemiyorum!.. Bilmem bir yararı olur mu; "Kal sevgili Şansal", bir sporsever Türk insanı olarak rica ediyorum!.. Yazık etti!.. Bir insan, spor camiası, kendi camiası içinde bunca saygınlığına, karizmasına, kariyerine adeta sırtını çevirerek, "kendi kendini" nasıl bitirir; dahası neden bitirir, işte bunu Fikret Orman'a sormak gerek!.. "Nasıl" sorusunun cevabını, hem de "acı" olarak, şu bir ay içindeki yalpalamalarıyla yaşayıp geliyoruz!.. "Neden" sorusunun cevabı ise, "mantık ve makûliyet çemberi içinde" acaba var mı?.. Varsa, Fikret Orman çıkıp "yalpalamasının sebeplerini" açık açık anlatmalı !.. Bence yok; yok ki, susup oturuyor!..