Paris 2024 Olimpiyat Oyunları’na 54’ü kadın, 47’si erkek toplam 101 sporcu ile 18 branşta yarışmak üzere giden Türkiye kafilesi, Los Angeles 1984’ten 40 yıl sonra “ilk defa ‘altın madalya alamayarak’ 3 gümüş, 5 bronz, toplam 8 madalya ile” yurda döndü…
Paris’te, olimpiyat oyunlarını başından sonuna kadar izleyen Gençlik ve Spor Bakanımız Osman Aşkın Bak da “Biz, Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak spor federasyonlarımıza en üst düzey imkânları sunduk. Sağladığımız bu imkânlar, dünyanın pek çok ülkesinde yok. Bunu sadece biz değil uluslararası tüm spor kamuoyu söylüyor. Buna rağmen; bu imkânları doğru ve verimli kullanamayan federasyonlar bunun hesabını verecektir” dedi.
Bakınız Sayın Bakan’ım, “çok ama çok haklısınız” ancak ortada bir başka gerçek daha var… Sorum açık; “Başarısız federasyonlar, sporumuzu bu duruma düşürürken”, Spor Hizmetleri Genel Müdürlüğümüz ne yaptı?
Ba’ de harabi’l Basra / “Basra harap olduktan sonra” sözü işte tam da “böyle durumlar için” söylenegelmiştir…
Avrupa şampiyonalarından, dünya şampiyonalarından, önceki olimpiyatlardan “altın madalyalarla dönen” sporcularımız, Paris’te zar zor 3 gümüş, 5 bronz madalya alabildiler, bazıları “4’üncülüklerle yetindiler, neden?..
Tekrarlıyorum; maalesef “spor medyamız” TRT’miz başta, “futbolun büyüklerini yazmak ve konuşmaktan, Federasyon ve hakemleri ile uğraşmaktan, “nadir istisnalar” hariç “sporun gerçeğine” bir türlü dönemediğinden, “verilen büyük imkânlara rağmen” sporumuzun “ne hâlde olduğu” ortaya çıkamamış…
Dahası, “bölgesel organizasyonlarda, gençlerde alınan” madalyalarla, “acı gerçeğin üstü” örtülmüştür! Spor Hizmetleri Genel Müdürlüğünde “Spor Federasyonlarını takip kurulları” kurulmalı ve “onların hazırlayacakları raporlar” Genel Müdürümüzün ve de Spor Bakanımızın önüne konulmalıdır…
Her spor branşında, “bu kurullarda görev alabilecek” Avrupa / dünya şampiyonalarından, olimpiyat oyunlarından “altın madalyalar getiren” sporcularımız, bu federasyonlarda daha önce başkanlık, yöneticilik yapmış uzmanlarımız vardır.
Onların bilgilerinden, tecrübelerinden istifade edilebilir ve “denetleme görevinde” ileri adımlar atılabilir. Ankara’da, spor yazarlığı ile gazeteciliğe başladığım 1955’ten sonra, “uzun yıllar Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğünden çıkmazdım. Sonra “Spor Bakanlığı kurulunca” o bakanlık da eklenmişti, “uğramam gereken” yerler listeme…
Her federasyon, “sadece başarısızlıklardan sonra” değil, “her yıl” hesap verirlerdi… Atletizm Federasyonu’ndan, Dağcılık Federasyonu’na kadar, hepsi… “Verilen bütçelere karşı alınan sonuçlar” yeterli bulunmazsa, uyarılar yapılır, “düzelme olmazsa” federasyon yönetimi değişirdi… Spor Bakanlığı ve sonra eklenen müsteşarlığı da, Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğünü denetler, gerektiğinde de hesap sorardı…
İlk spor bakanımız İsmet Sezgin’di. Ulvi Yenallar müsteşarlık, İsmail Hakkı Güngörler genel müdürlük yapmışlardı… Orhan Şeref Apak, Osman Solakoğlu, Jerfi Fıratlı, Vahit Çolakoğlu gibi Federasyon Başkanlarımız vardı… “Spor gazeteciliği adına” güzel günlerdi… Özlüyorum…