Baradan'ın ardından...

A -
A +

Bugün spor yazmayacağım. Aslında bugün canım hiç yazı yazmak istemiyor. Üzgünüm, hem de çok... Hüseyin Baradan'ın ölüm haberini aldığımda, oturduğum koltuğa yığılıp kaldım. Nice nice yıllar, bir film şeridi gibi gözlerimin önünden geçti... Türk filmlerini pek sevmem... Ama "bazı" yıldızların adını gördüğümde izlerim... Hüseyin Baradan da onlardan biri idi; sinemamızın "altın kalpli" kötü adamının çevirdiği yüzlerce filmden pek çoğunu seyrettim... Ve onu sanatçı olarak çok sevdim. Ama onunla tanışmamız, dost olmamız, beyaz perdeden önceydi; onun gazetecilik, foto muhabirliği dönemlerinden... Meslektaşımdı; o İzmir'de idi, ben de Ankara'da... Spor sahalarında ben tribünde idim, o saha kenarlarında... Belki de "onun filmlerini sevmemin" bir sebebi de buydu; "gönül penceremin" sinemanın kötü adamına açık olan kanatları, onun sinemayı bırakmasından sonra da kapanmadı; zira ben İzmir'e gelmiştim ve artık çok daha sık görüşüyorduk. Ege Koop'un basın danışmanlığını yaptığı yıllarda onun bir başka yönüyle de tanıştım; organizasyon yöneticiliği... Yüzlerce kişinin katıldığı toplantılarda, seminerlerde, gezilerde tam bir "dert babası" idi; herkesi dinler, sorunlarını çözer, karşılığında bir teşekkür bile beklemezdi!. İyi bir dost, keyif veren bir arkadaş, örnek bir aile babası idi. "Amansız" hastalığa karşı verdiği mücadeleden zaferle çıkmıştı ki, dört yıl önce "çok sevdiği" eşini kaybetmesiyle yıkıldı... Ve hepimizi acıya boğan son, haziran ayının sıcak bir gününde geldi.. İnanıyorum ki, nur içinde yatıyor.. Kederli ailesine, dostlarına ve onu seven milyonlara baş sağlığı diliyorum. Yeri kolay dolmayacak.. Ve "O", hep aramızda olacak...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.