Hep düşünmüşümdür; "Buldum. Buldum" diyerek hamamdan fırlayan ve "suyun kaldırma gücünü" bularak "Sıvıların Dengesi Kanunu" ile bilim dünyasının en ünlüleri arasına giren, "Bana bir dayanak noktası verin Dünya'yı yerinden oynatayım" diyen Yunanlı matematikçi, fizikçi ve filozof Arşimed neden "yer çekimini" bulamadı ve bu buluşu 20 asır sonra "kafasına elma ağacından bir elma düşen" İngiliz matematikçi Isaac Newton'a bıraktı?.. "Sıvıların kaldırma gücünü bulan" beyin, nasıl "yer çekimi kuvvetini" bulamadı; bulması için ille de "bir elma ağacının altında uyuması ve kafasına bir elmanın düşmesi" mi lâzımdı?.. Acaba, "yarım deha" diye bir olgu var mı?.. Yoksa Frank Rijkaard da "öyle" bir adam mı; "kariyerine ve karizmasına bakarsak, futbol hocalığında her şeyi bilmesi gereken ama ancak yarısını bilebilen ve diğer yarısını hiç düşünemeyen" bir "yarım" deha mı?.. "Yeni" sezonun başında yaptıklarına ve yapmadıklarına bakarak, cevap aradığım ve bulamadığım soru şu: Rijkaard Hoca'nın, Türkiye'yi, Türk futbolunu, Türk futbolcularını, artı Brezilyalı ve Afrikalı futbolcuları "iyi tanıyabilmesi" ve ona göre "tedbirlerini alması, sezon - kamp - antrenman talimat ve takvimini yapması" için, "başından geçen felâketlerle dolu ve çok başarısız koca bir sezon" yetmiyor da, "kafasına kabak ağacından(!) sadrazam kavuğu gibi kocaman bir bal kabağının düşmesi" mi gerekiyor?.. İşte Adnan Polat'ın vazgeçilmezi!.. Bugüne kadar "olaya hep tek taraftan baktık", aslında olayın "öteki tarafı" da enteresan!.. Hep Galatasaray Başkanı Adnan Polat'a dedik ki; "Ne hikmet var bu Adnan Sezgin'de?.. Galatasaray camiasının da, futbolcularının da, hatta yöneticilerin çoğunun da hiç sevmediği, istemediği bir adam, çok seviyorsanız, beğeniyorsanız, neden holdinginizde iş vermiyorsunuz da, sevginizin maddi - manevi bedelini Galatasaray'a ödetiyorsunuz?.." Aslında "öteki" tarafa da sormamız gerekmiyor mu; "Siz nasıl bir adamsınız Adnan Sezgin bey?.. Sizin yüzünüzden Adnan Polat'a söylenmedik lâf bırakılmıyor, eleştiriler giderek ağırlaşıyor, dahası yönetim kurulu yıpranıyor, hatta Adnan Polat, sizin yüzünüzden genel kurulda seçimi riske atar duruma bile düştü. Neden 'Başkan'a iyice yük oldum, sırtından artık inmem gerek. Onu rahatlatmalıyım' diyerek, gereğini yapmıyorsunuz?. Bunca pişkinliğin sebebi ne?.." Şimdi okurlarım diyecek ki; "Fenerbahçe - İstanbulspor - Galatasaray üçgeninde, devletin arşivlerine giren o ünlü müfettiş raporları ortada dururken, Galatasaray futbolunun ve futbol şirketinin başına geçme görevini kabul edecek kadar pişkin olan bir kişiden böyle bir hareket beklemeniz için çok saf olmanız gerekmiyor mu?.." Haklılar, hem de çok haklılar; çok safım!.. Eller gider Mersin'e!.. Hakemler, nihayet bir Dünya Futbol Şampiyonası'nda, takımların da, "en büyük" denen yıldız futbolcuların da önüne çıktılar; kupayı Almanya'dan alıp İngiltere'ye hediye eden Behramov'un "hâlâ tartışılan kararı" ile "Maradona'nın elini görmeyip" Arjantin'e kupayı "kendi çalamadığı düdüğüyle veren" hakeme kadar "şöyle bir geriye doğru bakıyorum", bugünkü gibi "Kupa'nın tepesine oturan hakemler velvelesi" yok!.. Belki de, "kötü hakemlerin önüne geçecek" bir "büyük yıldız gösterisine sahip olamadı" bu Kupa. Dahası, "efsane" olacak bir takım da yoktu ortada. Bitmedi; çok maç, tam da "bir gram bal için bir kilo keçi boynuzunu kemirmek" durumuna düşürdü, tribünde ya da TV başında oturanları. "Böyle" olunca da "hakemler bu şampiyonaya damgalarını vurdular"; belki de iyi oldu; "hakemlikte bir devrim yapılmasının zamanının geldiğini" Blatter gibi "taş kafalılar" bile anladılar!.. "6 hakem" ve de "teknoloji katkısı" tartışmaları gündemin başına oturdu, artık orada kalacak ve "mutlaka" bir şeyler olacak; mutlaka!.. Bu arada hakemlerin, UEFA Başkanı Platini'nin Fransa'sının, FIFA Başkanı Blatter'in İsviçre'sinin "gözünün yaşına bakmamalarının" da ne anlama geldiğini bir düşünelim; hem de "iyi düşünelim!.. Tasfiye listesi ve Arda'nın rolü?.. Fanatik'te sevgili Yalçın Dümer, "dünkü yazısında" Galatasaray Futbol Takımı ile ilgili "korkunç" bir iddia ortaya attı. "Ardasaray" başlıklı yazısında "isim isim" sayarak "özetle" dedi ki; "Servet'ten, Elano'ya, Dos Santos'tan, Caner'e kadar bu sezon takımda tutulmayacağı söylenen, küstürülen, opsiyonları kullanılmayan bütün futbolcuların ipinin çekilmesinin arkasında Arda Turan var!.." Dümer'in yazısını okuyunca, "bu iddianın doğru olabileceğini" düşünüyor insan, dahası "başka" bir şey de düşünüyor; "Arda'nın da ipinin çekilmek istenmesi, acaba bu iddianın doğruluğu yüzünden mi?.." Florya'ya üç - beş adım mesafede oturan ve hatta hemen her gün "oraya uğrayan" onca spor yazarı, Galatasaray muhabiri ve yorumcusu arkadaş var; bilmiyorum "onlar" ne düşünüyorlar, "Dümer'in iddiası" için?.. "Tamamı değil, dörtte biri bile doğru ise" bu iddianın, yandı gülüm keten helva, Galatasaray Futbol Takımı, bu sezonda, Rijkaard'ın "başarı" dediği "geçen sezonun sonucunu" bile alamaz!.. Hocası "o", kaptanı "bu" olan bir takımın "beşincilik" neyine yetmez?.. Güvenene bakın siz!.. Bir bayramlaşma sırasında, ellerini sıktığı spor yazarlarına ve Fenerbahçe muhabirlerine "Patronlarınızı eğitemedim ama sizleri eğiteceğim" diyen Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım, onca zaman geçti "3 sezonda 3 şampiyonluk" sözü gibi, "bu sözü" de tutamadı!.. Ama, "Daum" adlı bir elin oğlu çıktı, Aziz Yıldırım'ı "15 günde" eğitiverdi; Büyük Başkan "Fenerbahçe'nin Fatih Terim'i olacak" diye bakılan ve "Sana güvenimiz sonsuz" dediği Aykut Kocaman ile "bir yıllık sözleşme" imzaladı!.. Terim'in, 2000 yılında zirve yapan "UEFA Kupası'nı, Süper Kupa'yı, üst üste 4 Süper Lig Şampiyonluğu getiren" görev yıllarına bakarsak, ünlü hocanın "başlarda nasıl başarısızlıklarla boğuştuğunu" görürüz; Galatasaray Başkanı ve yönetimi "bu başarısızlıklara göğüs gerdi ve hocasına sahip çıktı"; acaba Aziz Başkan "benzer başarısızlıklar gelirse", Aykut Kocaman'a "ne kadar" sahip çıkacak; "bir yıllık sözleşme" bunu göstermiyor mu?.. Biz gideriz tersine!.. Daha iki ay önce "gitti, gidiyor" gözüyle bakılan Merkez Hakem Kurulu Başkanı Oğuz Sarvan, ne hikmetse kalıverdi ve kalması bir yana, bir de "devrimciliğe soyunuverdi"; ne de yakıştı ama!. "Bir tutam tuz, iki havuç, bir şeker pancarı, biraz tarçın, bir kurbağa bacağı, isteğe göre bir tatlı kaşığı yağlı kırmızı pul biber (İsot da olabilir), iki bardak soğuk su, bir çelik tencereye konulup, 24 saat buzdolabında bekletilecek ve sonra, yarım çay bardağı ölçüsüyle günde bir defa içilecek"; işte size "hakemlikte büyük devrim!.." Oğuz Sarvan'ın açıklamalarında "çok şey alacakaranlıkta kaldı" ama, "aydınlıkta olanı" ortada; "3 MHK Üyesi'ne 'sürekli' ikramiye çıkacak"; "devrim" dediğiniz de işte "tam" böyle olur!..