Sevgili Adnan Polat, sevgili Sadık Söztutan'dan "birazcık" insanlık ve yöneticilik tedrisi alabilseydin; Pazar gecesi Beşiktaş maçından sonra, hamile eşi ile yanına yaklaşarak ve de ağlayarak senden, "Galatasaray Başkanı'ndan medet uman" bir Galatasaray taraftarına "o hiç hak etmediği" çirkin muameleyi yapmaz, sonra da "bir suçlu gibi" arabana binerek kaçmazdın!.. Eğer "eski" spor ve "yeni" yazı işleri müdürümüz Sadık Söztutan'ın art arda yazdığı 7 kitaptan sadece birini okuyabilmiş ve verdiği mesajları alabilmiş ya da onun servisinde bir hafta çalışabilmiş ve "yöneticilik nasıl yapılır"ın pratik derslerini almış olsaydın, bak ne yapardın: Bir Galatasaray Başkanı olarak "velinimet" sayman gereken, dahası "takım perişan hâlde iken bile", onu desteklemek için "hamile eşini de yanına alarak" Ali Sami Yen'e, "Galatasaray'ın çok mutlu ve de çok acı günlerine şahit olmuş" bu futbol "müzesine" koşan, bu stattaki "son derbide" takımı ile beraber olmayı ve de "iyi bir sonucu alkışlamayı" arzulayan ama tam tersi olunca ağlayan taraftarı kucaklar, onu "teselli eder" ve de "Merak etme, bu günler geçecek ve hep beraber mutluluk dolu günler yaşayacağız; merak etme çoğu gitti azı kaldı, o günler yakındır" der, evine "ümit içinde gönderirdin!.." Ama sen, Papermoon'da sana "Kankam" diyen Aziz Yıldırım'larla, ikinizin de gözdesi Adnan Sezgin'lerle güle oynaya yemekler yerken ya da ailenle birlikte Uzak Doğu'larda tatil yaparken, genel kurulun seçmiş olduğu yöneticilere "İstifa eden eder" restini çekerken, onlara bu restleri çekmene sebep olan ve de "vazgeçilmez" Sportif Direktör'ünle, takımı teslim ettiğin "futbol âlimi olan ama muallimlikte sıfır çeken" hocalarınla, çoğunun yanlış tercihler olduğu çok çabuk anlaşılan transferlerinle beraber "el birliği içinde bitirdiğiniz" Galatasaray tarihinin "en pahalı" takımının peşinden hâlâ "ümit içinde" koşan ve de desteklemek için "maddi - manevi" her şeyi yapan, ama her hafta sonu yıkılan ve de "içi kan ağlayan" taraftarın, üstelik "öfke ve hakaretin zerresinin olmadığı" ama "haklı üzüntüsünü ağlayarak gösterdiği" tepkisine karşılık, ortaya "zalim" bir tavır koydun; sana da, bir Galatasaray Başkanı'na da "hiç yakışmayan" bir tavır; çok yazık!.. Bu vesile ile, hemen "bir şey" daha söyleyeyim; "eski spor müdürümden ders alamadığın için" neleri kaybettiğini "bir örnek ile anlattım"; şimdi ikinci örneği vereceğim: "Yeni spor müdürümüz" Naci Arkan'dan da alacağın dersler var; bu derslerin "birazını bile alırsan" hiç olmazsa "bir daha" ve de "şunu" yapmazsın: Ayın 23'ündeki yönetim kurulu toplantısından sonra "aynen" şunları söylüyorsun; "Galatasaray'da başkanlık sistemi vardır. Başkanla başlar, başkanla biter her konu." Aradan sadece 4 gün geçiyor ve ayın 27'sinin gecesinde ise "şöyle" diyorsun; "Bunlar Galatasaray'ın alışık olmadığı neticeler. Bu işin bu hâle gelmesinde, kimseyi tek tek bireysel suçlamayacağım ama herkesin, hepimizin katkısı var, bunu düzeltecek olan da bizleriz." Ne oldu da "birdenbire" söylem değişiverdi ve de "Ben" değil, "Biz" oluverdi?!.. "İyi şeyler" söz konusu olunca "Ben", yanlışlar - hatalar söz konusu olunca "Biz" öyle mi; hele hele "Kimseyi bireysel olarak suçlamayacağım" iması ne anlama geliyor; yoksa "gene" Adnan Sezgin'i "koruma ve kollama" refleksi mi?.. Galatasaray, "böyle" bir başkana müstahak değil!.. Git artık; kendini "fuzûli şagil" durumuna düşürme!..