Başkan olabilmek!..

A -
A +

Bu sütunları okuyanlar, Futbol Federasyonu Başkanı Mahmut Özgener'i nasıl eleştirdiğimi çok iyi bilirler!. Ama bugün, Milli Takım Teknik Direktörlüğü konusundaki tavizsiz tutumunu; "Biz varız ya" diyen "yerli" dayatmacılarına karşı tavrını; "2016 adaylığı" ve "maçların oynanacağı şehirler" konusundaki duruşunu; "kendisini Türk Futbolu'nun vasisi" gibi gören Aziz Yıldırım'a karşı başını dik tutuşunu alkışlıyorum!.. Kısacası ve özetle diyeceğim şu ki; "rüştünü ispat edememiş" bir Federasyon Başkanı konumundan, "rüştünü ispat etmiş" bir Federasyon Başkanı konumuna geçtiğini "nihayet" gösterdi!.. "Düne göre geç" ama "yarına göre erken"; temennim; "bu duruşunu görevde kaldığı sürece muhafaza etmesidir!.." Ancak "bir ilâve" ile; "dışa dönük bu omurgalı duruşu", her şeyi ile "içe dönük" olarak da göstermeli!.. "Federasyon benim" edası ile dolaşan bazı Federasyon üyeleri ile "Merkez Hakem Komitesi benim" gösterisini hâlâ sürdüren bazı MHK yetkililerinin "Fransa benim" diyen 15'inci Luis özlemlerine hemen son vermeli, onlara "çizgilerini" hatırlatmalı; "inat ve ısrar edenlere de kapıyı göstermeli!.." Sevgili Mahmut Başkan elbette biliyordur ki; "Korkunun ecele faydası yoktur" ve de "o koltukta tavizle oturulmaz!.." Etrafını saranların bazıları da, kulüp başkan ve yöneticileri de, "en ünlülerinin son haftalarda çok iyi ortaya koyduğu şekilde" tavize doymaz; verdikçe "Daha ver; daha ver" derler, vermeyince, "daha çok taviz verecek bir yenisini aramak üzere" yarışa girerler; açıkça görülüyor ki, girdiler bile!.. Kışkırtma!.. FIFA'nın, UEFA'nın "Uluslararası turnuvaların şehir ve stat seçimlerinde, güvenlikten, ulaşıma, yerleşime kadar ne istediğini, ne aradığını düşünmeden", geçmiş yıllardaki uygulamalarda yaptığı değişiklikleri araştırmadan "masa başında oturup" ahkâm kesenler, kulübüyle, başkanıyla, yazarıyla, yorumcusuyla "hak ettikleri cevabı" Futbol Federasyonu'ndan aldılar ve bu işlerin "bazı bölge ve kentlere göz kırpma" kışkırtıcılığıyla yürümediğini öğrendiler!.. "Haritalar" ile yapılan bölücülüğün, "bir ucundan öteki ucuna hızlı trenlerle bazılarında 30 - 40 dakikada, çoğunda birkaç saatte gidilebilen" Avrupa ülkelerinin, "24 saatte zor ulaşılabilen" Türkiye ile "bunlar düşünülmeden" karşılaştırılmasına kadar uzatılması gerçekten çok üzücü!.. "Efendim, gelenlerin kalacağı oteller bugün yok ama, şampiyonaya daha 5 yıl var, yapılmaz mı" diyecek kadar "şaşkınlık" ortamına düşmüşler, hiç akıllarına getirmezler mi ki; hadi "milyon dolarlar harcanarak" 5 - 10 otel yapıldı; eee, şampiyona bittikten sonra ne olacak "o" oteller; Kıbrıs'taki "Maraş Bölgesi" otellerine dönmeyecek mi; kimler, o kadar parayı o kadar otele yatıracak, söyler misiniz bana?.. Aranan hoca!. Elbette "Türkiye'de, Türk Milli Takımı'nı yönetecek" teknik adamlar var; ama "kağıt üzerinde" var; uygulamada yok; işte tablo: Fatih Terim; "istifa etti, geri gelemez"; geldiği andan itibaren, benim medyam yazmadığını, söylemediğini bırakmaz!.. Mustafa Denizli; "aynı durum", türlü - çeşitli "başka sebeplerden" onun da başına getirilecektir; olmaz!.. Şenol Güneş; "Dünya üçüncülüğü etiketi" ile ortada iken, başına neler getirildi; unutmak mümkün mü?.. Ersun Yanal; Güneş Hoca'nın başına gelen "onun" da başına "türlü - çeşitli başka sebeplerden" geldi; göreve geldiği gün "o çark yeniden işlemeye başlayacaktır!.." Yılmaz Vural; benim, Terim - Denizli ikilisinden sonra "bilgi" bakımından "en tuttuğum" hocadır; ama "3 Büyüklere bile gelememiş", bunca yıllık hocalığında "bir takımın başında sezonu doğru dürüst tamamlayamamış", saha kenarında taklalar atmış bir hoca olarak, "Milli Takım'ın başında", hele hele "bir - iki kötü sonuç alınırsa", kaç ay, kaç hafta kalabilecektir?.. Abdullah Avcı; Milli Takım hocalığı için erken, kaldıramaz, kaldıracak zamanı da bulamaz, ona bu zamanı ne medya, ne kamuoyu verir; dahası "sıradan" bir lig maçı olan Galatasaray - Büyükşehir Belediyespor maçında gelen son dakika golünden sonra "kameralara yansıyan ve arşivlerde duran" o çok abartılı "sevinç gösterisi" içine düşmüş bir teknik adam, "psikolojik olarak" medya ve kamuoyu baskısını, Milli Takım'ının başında nasıl kaldırabilecektir?.. Ertuğrul Sağlam; milli takımın başına getirildiği günden itibaren "spor ve futbol" unutulacak; "lâik - antilâik" kavgasının Milli Takımın hocalık koltuğuna kadar uzanması için "futbol medyamız" yarışa girecektir!.. Tolunay Kafkas; hâlâ "birkaç kötü sonuçta Kayseri tribünlerinde yerle bir edilebilecek" konumdan kurtulamamış bir Hoca, nasıl Milli Takım Teknik Direktörlüğü'nde tutunabilecektir?.. "Kimsenin itiraz edemeyeceği" bir "yabancı" hoca gelir; tıpkı "Derwall - Denizli" ve "Piontek - Terim" örneklerinde olduğu gibi, "yarının Türk Milli Takımı Teknik Direktörü olacak" bir Türk hoca ile Avrupa Futbol Şampiyonası sürecinde "beraber çalışır"; sonra "görevi ona devreder" ve gider; mantıklı olan da, makûl olan da budur; Mahmut Başkan'ın yapmak istediği de budur ve "bunu" yapmalıdır!.. Zaman tünelinde kalanlar!.. Son yıllarda "moda" oldu; çıkıp demiyorlar mı ki; "Efendim, futbolcudan önce kulübü ile görüşülmeli; görüşülmezse bu futbolcumuzu ayartmaktır; biz de vermeyiz"; ne demektir bu?.. "Futbolcuyu transfer etmek isteyen" kulüp, elbette ki "önce futbolcunun gelip gelmeyeceğini, gelirse kaça geleceğini anlamak" zorundadır; "bunda uyum varsa", o futbolcunun kulübünün kapısı çalınır; "gelmeyecek olan" futbolcu için "kulübüyle görüşmenin ne anlamı var?.." Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin "futbolcu hakları ile ilgili kararı", futbolcuları "kulüp köleliğinden kurtarmış" ve FIFA başta bütün uluslararası kuruluşlar "bu kararı uygulamaya koymuşlardır!.." "Real Madrid, Santos'u istiyor, görüşmüş, rızasını almış", şimdi gelip Fenerbahçe'nin kapısını çalacak, belki çaldı bile; dahası, işte, Tahkim Kurulu'nun "çok tartışılan" ama uygulanan Aurelio kararı ve "Semih'in Futbol Federasyonu'na çok haklı olarak" yaptığı "kendisinden habersiz yapılmış opsiyon uzatmasına karşı itirazı"; bunlar, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin "her şeyi değiştiren" tarihi kararından bugünlere ve Türkiye'ye gelen, gelebilen "futbolcu hakkı" örneklerinden sadece bir kaçıdır!.. Ortada "ayartma yoktur", niyetlerde "uyum arayışı" vardır; elbette "son sözü gene kulüpler söyleyecektir" ama "son sözün de şartları sınırsız değildir" ve "AİHM ve FIFA karar ve uygulamaları ile sınırlıdır!.."

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.