İnsanın "biraz" yüzü kızarır, o insan
"yorumcu / gazeteci" ise "biraz daha fazla" utanır!..
Çocukluğundan bu yana "basketbolu her zaman futbolun önüne koymuş", gazeteciliğinde "bol bol basketbol yazıp çizmiş", bir ara "basketbol hakemliği yapmış" bir "basketbol aşıklısı olarak" yazıyorum bu satırları, "onlar" utanmıyor ama, ben, "onlar adına, basketbol adına ve mesleğim adına" utanıyorum!..
Tek kelime ile "rezil olduğumuz" ve "dişli tek takımın olmadığı" bir hazırlık turnuvası için, "söylediklerine, yazdıklarına bakarak" utanıyorum!..
El insaf, "böyle bir takımı, böyle bir basketbolu" ve de "bu hazin ve acı tablonun baş sorumlularını" eleştirmeyeceksiniz de, neyi, ne zaman, nasıl eleştirecek ve "yorumculuk / gazetecilik görevinizi" yerine getireceksiniz?..
Sizin göreviniz, "12 Minik Adam" hâline döndürülen bir milli takımın sorumlularının "pervasız" sorumsuzluklarına "mazeret", yok yok "bahane" üretmek midir?..
Gerçekleri "cesaretle yazan" birkaç meslektaşım dışındakilere, "rezaleti eveleyip, geveleyerek hafifletmek, halının altına süpürmek görevini" gönüllü olarak (Yoksa gönüllü olarak değil mi) üstlenenleredir, bu sözlerim!..
Basketbol camiasında yıllardır süregelen "bu tablo için" neler söyleniyor, hiç duymuyor musunuz?..
Hâlâ "tatmin edici bir dağıtım açıklaması" yapılmamış meşhur prim hikayesinden, seyahatlere, "resmi anlatımcı ve yorumculukların nasıl tespit edildiğinden", gazetece üst yönetimlerine "şikayetlerle korkutulanlara" kadar her gün bin bir çeşit iddia ile kulaklarımız dolarken, mesleğimiz ve basketbolumuz açından "hazin ve acı olan" bu tablonun "sırtı sıvazlanan rol modelleri olarak gösterildiğinizin" de mi, farkında değilsiniz?..
Hadi, bu görüntüler, "sahneye koyan rejisörün işine geliyor"; bunların söylenmesi, kulaklara fısıldanması "her şeyin, her ipin onun elinde olduğuna dair" efsaneyi giderek yaygınlaştırıyor ve büyütüyor; ama sizleri nasıl küçülttüğünü nasıl göremezsiniz, anlayamazsınız?..
O ve paydaşları yarınlarda olmayacaklar ama sizler olmaya devam edecek ve bu camianın içinde kalacaksınız, unutmayın!..
"Damga yerseniz", onu çıkarmanız çok zor olur!..
Aslında "dünden, bugüne alışılagelmiş tutumlarınızla korumaya ve kollamaya aldığınız" Devletlû'ya ve paydaşlarına da iyilik değil, "kötülük yapıyorsunuz!.."
Hatalar ve yanlışlar giderek artıyor, basketbolumuz da, futbolumuz gibi "uluslararası listelerde hızla irtifa kaybediyor"; bu nasıl dostluk?..
Elemeler ve hocalar!..
Avrupa Kupaları'nda kura çekimine saatler var ve ben yazımı yazmak, gazeteme geçmek zorundayım; rakiplerin "kimler olabileceğini" biliyorum ama "kim olacağını" bilmiyorum; o "öğleden sonra" belli olacak!..
İşim, düne ve bugüne bakarak,
gördüğümü yazmak!..
Eleme turundaki maçlara bakarak, "Efendim daha işin başındayız, hazırlık safhasındayız, hocalarımız yeni işe başladılar, takımlar yeni yeni ısınıyor", mazeretini üretip,
kendimizi aldatmayalım!..
"Bizde durum" böyle de,
"rakiplerimizde" böyle değil mi?..
Rakiplerini eleyen Fenerbahçe'nin, Trabzonspor'un "kendilerinden kadro olarak daha zayıf rakipler" önünde
oynadıkları futbol kimi tatmin etti?..
Bakınız, her iki takımımızın hocaları da "bol bol kelâm etmeyi bırakarak", işlerine bakmalılar; zira play-off grubunda işleri çok ama
çok daha zor olacak!..
Zira torbadan hangi takım çıkarsa çıksın, Fenerbahçe'nin ve Trabzonspor'un eledikleri takımlardan "daha güçlü ve oturmuş" rakipler gelecek önlerine!..
Play-off turuna "en rahat" Beşiktaş girecek; zira "onun ayarında bir takım yok" torbasında!..
Ya, Bursaspor'un içine düştüğü / düşürüldüğü durum?..
"Çok konuşan, çok iddialı konuşan" ama "sonuç tam tersine çıktığında", bu defa "Bütün sorumluluk benim" diyerek işin içinden sıyrılacağını ve çıkacağını sanan bir hocamızdır, Bursaspor takımının başındaki arkadaşımız!..
Şimdi ben soruyorum; "Bu yüz kızartıcı sonucun bütün sorumluluğu sizde" de, zatıâliniz, "Ne bedel
ödemeyi düşünüyorsunuz?.."
"5'inci Büyük" Bursaspor'un daha elemede Avrupa Kupaları'nın dışına itilmesinin
bedeli ne olabilir, acaba?..
Bu bedel, hiç olmazsa bu defa, yılladır "benzer durumlarda" bizi
alıştırdığınız "pişkinlik geçiştirmesi"
olamaz değil mi, olmamalı!..
"Bedelin ne olacağını" merakla bekliyorum!..
NOT: Bu yazı, takımlarımızın Avrupa kuraları çekilmeden önce ve Bursaspor'un
Hikmet Karaman'ı gönderme
kararından önce yazılmıştır.
Kayseri'de kurulan tuzak!..
İnanılmaz, "bu federasyondan artık her şeyi beklerim!.."
Sen, "Süper Kupa'nın maçı kazanana verilme töreni sahanın ortasında yapılacaktır" de ve "Taraftarların oturacağı tribünlerin seçimini, kulüplere yaptır"; tribün seçimlerinden saatler sonra "kararını değiştir" ve "Kupa verme töreni protokol tribününün önünde yapılacaktır" de!..
Protokol tribünü nerede; Fenerbahçe taraftarının oturacağı tribünün içinde!..
Bir federasyon "Fenerbahçe taraftarına ve Galatasaray futbolcularına tuzak kurmayı planlasa", bundan daha "anlamlısını ve kapsamlısını" yapamaz!..
Düşünün "kupayı Galatasaray" kazandı; binlerce Fenerbahçelinin üzüntü ve öfke içinde olduğu tribünün ortasına gidip kupa alacak Galatasaraylı futbolcular; olacak şey mi?..
İki kulüp arasındaki "gerginliğin hangi safhalara ve neden yükseldiğini bile" kavrayamamış olanlar, ancak böyle bir karar verebilir; ya da "kavramış ama, niyetleri bambaşka olanlar!.."
Fenerbahçe taraftarı, o üzüntü ve öfke içinde Galatasaraylı futbolculara karşı bir eylem yaparsa ne olacak?..
Ya da Galatasaraylı futbolcular tribünlerdeki öfkeli ve üzüntülü Fenerbahçe taraftarının sözlü tacizlerine isyan ederek, cevap vermeye, hatta tribüne el kol hareketleri yapmaya başlarlarsa ne olacak?..
"Olacaklardan sonra" cezayı kimler yiyecek; Fenerbahçe ve Galatasaray!..
Yooo, kimse "Doğmayan çocuğa don biçme" demesin; "Kupayı alma şansı yüzde ellidir Galatasaray'ın" ve de "Öyle olursa, bu yazdığım sahnelerin yaşanma ihtimali de yüzde ellinden çok fazladır!.."
Sanıyorum, bir Futbol Federasyonu'nun "bunları düşünmeden, tartmadan" böyle "skandal" bir karar değişikliği yapmasını, "böyle yorumlamak" da pek hatalı ve haksız olmayacaktır!..
Federasyon, "değişen" kararını "yeniden" değiştirdi mi, bilmiyorum; zaten mesele benim için artık "yeniden karar değiştirilmesi" değildir, o kulüpleri ilgilendirir, benim için esas olan, "Böyle bir tuzağın kurulabilmesidir", işte o kadar!..
Korkunun bedeli!..
İlginç bir "dengeleme yalakalığımız" var, zatı muhterem çıkıyor, "Ben şu renkleri hiç sevmiyorum" diye adeta fırsat oluşturarak, üstüne basa basa ve defalarca "bu renklerin sahibi olan kulübü" işaret ve ilân ediyor; bizler de hemen "öteki kulübün zatı muhteremine koşuyor" ve soruyoruz; "Maçta yan yana oturacak mısınız?.."
O da diyor ki; "Bu sözleri söyleyen kişi ile yan yana oturmam!.."
Sonra da diyoruz ki; "İşte bu açıklamalar yüzünden dostluk yara alıyor!.."
"Bu açıklamalar???"
Bu nasıl bir "dengelemedir?.."
"Nefretini" söyleyen mi "dostluğu yaralamıştır", yoksa "Bunu söyleyen kişi ile yan yana oturmam" diyen mi?..
Biri "doğrudan kulübü kastediyor", öteki "bu nefreti haykıran insanı!.."
Hadi, "Oturmam" demesine doğrudan "haklı" demeyelim, ama insaf ile düşünelim; "Haksız mı?.."
"O renkleri sevmem de sevmem" diye defalarca söyleyen için hiç olmazsa "Sevmeyebilirsin ama bu hassas dönemde bunu ilân etmek ne anlama geliyor" diye bile soramayanlar, işe "cevap karışınca" birden bire "aslan kesilip", hesap sormaya başlıyorlar; "Dostluğu yaralıyorsunuz!.."
Hadi canım siz de; "Korku, dağlarda değil, içinizde!.."