Baskın seçim" değilmiş, "Tüzük böyle emrediyormuş"; hem de "ikinci defa" bunları söyleyip, "baskın seçimi" uygulayacak olan Ünal Aysal, herhalde "çocuk kandırıyor!.."
Sen "bir ay sonrası için seçimli kongre kararı al", üstelik tüzükte "İlan edilen ilk genel kurul gününden on beş gün önce başkan adayları, yönetim, denetim ve disiplin kurulu aday listelerini Divan Kurulu Başkanlığı'na vermek zorundadır" hükmünün olduğunu" bile bile al, sonra da de ki; "Ben ne yapayım, tüzük öyle diyor!.."
Vay canına Sayın Başkan, kim önlüyor zatıalinizi, hangi tüzük maddesi karşınıza çıkıyor, mesela "şöyle bir genel kurul kararı" almaktan:
"Görevi bırakma kararı aldık, Ocak ayının 15'inde seçimli genel kurulu toplayacağız. Bu toplantıdan 30 gün önce de, tüzük gereği olan bütün resmi işlemleri, çağrıları yapacağız. Galatasaray camiasının ve üyelerinin haberi olsun, aday olacaklar da şimdiden rahat rahat hazırlıklarını yapsın!.."
Olmaz mı, elbette olur; ama o zaman "baskın seçim" olmaz; neden baskın seçim yapılır; "bu kısa sürede aday olacaklar işleri toparlayamayacaklardır, iki ayakları bir pabuca girecektir" ve de kim bilir belki de "yalvar yakar olacaklar çıkacak" ve de "18 Ekim'de çoğunluk olmayacağı için 25 Ekim'de Ünal Aysal'ı gene havuza iteceklerdir" ve Aysal da, "yeniden, yeni yöneticileriyle" koltuğa oturacaktır; öyle değil mi?..
"Testi kırılmış, su tutmayacakmış", kimin umurunda?..
Alp Yalman!..
Bir zamanlar ona "Başkanım" diyerek etrafında pervane olanların bazıları, bakıyorum, "hiç yüzleri kızarmadan" şimdi neler söylemeye çalışıyorlar!..
Alp Yalman, Galatasaray'ı hiç kimsenin şüphesi olmasın, "bugünün yönetiminin düşürdüğü duruma düşürmez"; o Galatasaray'ın gelenek ve göreneklerini, kültürünü hazmetmiş bir "büyük" Galatasaraylı ve bir "büyük" başkandır!..
"Kuracağı kadro" da, "Ben" dedirtmeyen, " Biz" diyecek ve de Galatasaray'ın bütün problemlerini çözebilecek "dengeli, birleştirici, güçlü" bir kadro olacaktır; zira herkesi tanımakta, "kimin ne olduğunu", dahası, "ne yapılması gerektiğini" de bilmektedir!..
Başkanlığı dönemi, "onun neler yapabileceğini" göstermektedir; "aleyhine konuşanları" duydukça ve okudukça gülüyorum; herkes bilmelidir ki, seçimi kazanırsa, kazanacak Galatasaray olacaktır!..
Galatasaray Adası!..
"Galatasaray-AIG anlaşması için" arşivi araştırıyordum; "AIG'ye satılan kulüp hisselerinin geri alınması için bu grup ile Özhan Canaydın Yönetimi'nin anlaşmaya varması" ile ilgili Ntvmsnbc'nin "AA" kaynaklı bir haberinin sonundaki bir cümle, dikkatimi çekti. O "cümle" şuydu:
"Hisse satışının gerçekleşeceği Ünal Aysal, 2002 yılında Galatasaray Adası işletmesinin 20 yıllığına devredildiği Unit Group'un Başkanlığı'nı yürütüyor."
Bu cümledeki "ifade" gerçek mi, ben bilmiyorum ve "ilk defa" dün okumuş oldum. "Doğru da, yanlış da" olsa, Galatasaray'ın "hâlâ çözemediği" Galatasaray Adası'nın işletilmesi olayının "Nerelerde başlayıp, buralara kadar nasıl geldiğini" de herhalde benim araştırmam gerekiyor, anlaşılan, taaa İstanbul'da 700 kilometre uzaktan, Urla'dan!..
Samimiyetle soruyorum; yılan hikayesine dönen, mahkemeler düşen "Galatasaray Adası'nın işletilmesi" konusunu "araştırıp yazacak" bir Galatasaray gazetecisi yok mu İstanbul'da?..
Aysal ve Süren!..
Merak ediyorum; "Kulüp yönetiminde Aziz Yıldırım gibi 'Tek ve en öndeki adam olmak' özentisi içine girdiği" andan itibaren "çok şey kaybeden" ve de "Galatasaray'a kaybettiren" Ünal Aysal, "Yokum, istifa ettim" deyip deyip, kaç defa "Taraftarları yürütüp, bir yığın eski yöneticiyi yalvar yakar ettirip" yeniden koltuğuna dönen, "yeniden aday olup kendisini seçtiren" Aziz Yıldırım'ın "bu senaryosunu" da tekrarlayıp, "aday olacak mı?.."
Hele hele, Ünal Aysal'a "Kal" diye ısrar eden, Ünal Aysal'ın da "Başkan adayı ol" diye ısrar ettiği Faruk Süren'in "başkanlık sorununun çözümü konusunda başrole soyunanların başında gelmesi" yok mu, beni asıl şaşırtan bir görüntü de o!..
Faruk Süren değil miydi, "kulübü manavların, bakkalların gönderdiği faturaları bile ödeyemeyerek, icralara düşüren ve kulüp / stat telefonlarının kapatılmasına kadar varan" bir "mali batak" içine sokan Galatasaray Başkanı?..
Faruk Süren değil miydi; "Nakit para bulayım" diyerek, Galatasaray'ın hisselerinin yüzde 21.5'lik kısmını AIG Kredi kuruluşuna peşkeş çeken, daha sonra Özhan Canaydın döneminde kulübün 9 milyon dolar tazminat ödemesine ve de AIG hisselerini "önce Ünal Aysal'a aldırılması" ve sonra da "para bulununca kulübün Aysal'dan devralması" ile toplam 32.5 milyon dolarlık bir paranın Galatasaray kasasından çıkmasına sebep olan Galatasaray Başkanı?.. (Aysal, onun açtı??ı bu kapıdan Galatasaray Kulübü'ne girmiş ve sonunda da Galatasaray Başkanı olmuştu.)
Dahası, Faruk Süren değil miydi; zamanın İstanbul Belediye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın "Bu proje olmaz, bu projeye sadece ben değil, benden sonraki belediye başkanlarına 'evet' demez" dediği hâlde, bir yabancı kuruluşa yaptırdığı, "sonunda çöpe atılan" proje için, kulübün "meteliğe kurşun attığı" bir dönemde, faizleri ile beraber kasasından "12.5 milyon dolar çıkmasına" sebep olan Galatasaray Başkanı?..
Bitmedi; Faruk Süren değil miydi; büyük başarılar kazanılan takımdan Hakanlar, Okanlar, Emreler (son ikisi bedava) kaçırılırken, Bülent'in bonservisi için Denizlispor'a, Serkan'ın bonservisi için Samsunspor'a, o sıkışık dönemde toplam 13 milyon dolarlık senetler veren (Samsunspor'a verilen senetlerin başına gelenleri hiç yazmamayım) Galatasaray Başkanı?..
Dahası; Faruk Süren değil miydi, bütün bu sorunları "yeni gelecek" Galatasaray yönetimine "ciro edip", başkanlığı bırakıp giden, Galatasaray Başkanı?..
Şimdi "nasıl dolaşıyor ortalarda", başpehlivan gibi, anlamam mümkün değil; eğer Galatasaray'da "başkanlık sorununu çözmek" ona kalmışsa, yandı gülüm keten helva; vah Galatasaray, vah!..
Bir zamanlar defalarca seyrettiğim Stanley Kramer'in yönettiği ve Tony Curtis ile Sidney Poitier'nin başrolünü oynadıkları 2 Oscar ödüllü "Kader bağlayınca" filmi vardı; onun gibi bir şey galiba; Faruk Süren ile Ünal Aysal'ı birbirine bağlayan "AIG hisseleri" olayı; "bu karşılıklı muhabbet ve istek" bağın hâlâ devam ettiğinin bir göstergesi mi acaba?..
GS'nin TV'sidir, orası!..
Ey GSTV'de çalışan ve o TV'yi yöneten sevgili arkadaşlarım; "Siz Ünal Aysal'ın TV'sinde değil, Galatasaray'ın TV'sinde çalışıyorsunuz!.."
Ne demektir; "Aralarında 13-14 yaşında çocukların da bol miktarda olduğu 100-150 kişilik bir grubu" görüntüleyip, "Galatasaraylılar, Galatasaray taraftarları Aysal'ın kalmasını istiyor" diye yayın yapmak?..
Hem de, Fenerbahçe Başkanı'nın binlerce kişiyi topladığı ve on binlerce kişiyi saatlerce yürüttüğü "destek gösterileri" henüz hafızalardan silinmemişken?..
Hiç, o gençlerden bir-ikisini konuşturup, "Galatasaray'da Ünal Aysal'dan başka kulübü yönetecek kimse yok" anlamına gelen konuşmalar yaptırarak, mesajlar vermenin, Galatasaray camiasına, Galatasaray Kulübü'ne hakaret anlamına geleceğini düşünmüyor musunuz, anlayamıyor, kavrayamıyor musunuz?..
Bilesiniz ki, yüzlerce yıllık bir kültür ve geleneğin içinden gelen, ülkenin en değerli lise ve üniversitelerinden ikisine sahip olan, asırlık Galatasaray Kulübü'nde "kulübü en az Sayın Aysal kadar, ondan çok daha iyi yönetecek, onlarca, yüzlerce değil, belki de binlerce insan vardır"; ayıptır yaptığınız!..
Yarın, "seçilecek olan yeni bir Başkan'ın ve yöneticilerinin yüzüne nasıl bakacaksınız?.."