Etrafında kendisine yanlışlarını söyleyecek, hatalarını ortaya koyacak, gerekli eleştirileri yapacak hiç kimseyi bırakmayan" bir liderin, kendi kendini düşürdüğü tuzaktan kurtulamamasının dramını yaşamaktadır, Aziz Yıldırım!.. Bu yüzden, modern bir stat yaptığı ve Türkiye standartlarının üzerinde bir ekonomik düzeye ulaştırdığı Fenerbahçe'yi, "çağdaş bir dünya kulübü hâline getirecek idari ve sportif bir yapıya kavuşturamamış", tutkularının esiri olmuş, "Fenerbahçe demek sen demek" diyen şakşakçılar yüzünden "göremediği gerçeklerin art arda gelen darbeleri" ile beklemediği, hatta tahmin bile edemediği acı bir tablo ile karşı karşıya kalmıştır; kısacası Fenerbahçe Tarihi'nin "en toz kondurulmayan" Başkanı, en büyük hayal kırıklıklarına da imza atmıştır!.. Aziz Başkanı, "Fenerbahçe'yi kendi çiftliği gibi" görmek yakmıştır; dahası, Futbol Şubesini adeta "Top benim, takımı ben kurarım" kaprisiyle yönetmeye kalkışması da, Futbol Takımını yakmıştır!.. "Ben futbolu bilirim, hatta herkesten fazla bilirim" edasıyla ortaya çıkmasına, etrafında "Hayır futbol senin işin değil, bunu futbolu bilen yöneticilere ve profesyonellere bırak" diyerek karşı koyacak tek kişi bile bırakmadığı için, Fenerbahçe Futbol Takımı, onca para harcanmasına ve onca transfer yapılmasına, ünlü hocalar getirilmesine rağmen, yıllardır "Alex'in gölgesindeki takım" olmaktan kurtulamamıştır!.. "Azizsilin pansumanları", dahası "soyunma odası haşlamaları", durmadan değiştirilen teknik direktörler, "vitrin süsü hâline düşürülen" sportif direktörler, Aziz Başkan'ın "çok pahalıya mal olan" hatalarını örtemeyecek birer figür olmaktan öteye gidememiştir!.. Futbol bugün sanayiden de öte, tam bir endüstri hâline gelmiştir; "idari, ekonomik ve sportif yapılanmanın, bu acımasız çarka uygun olması gerekirken", Aziz Başkan'ın "Ben" tutkusunun, 20'nci asırda kalan yönetim zihniyeti ile, Fenerbahçe'yi getirdiği "çıkmaz sokak" işte tam da burasıdır!.. "Ona gerçeği söylemeye cesaret edebilenler" o kadar az ki; "Hakemler suçlu, teknik adamlar suçlu, futbolcular suçlu, iyi de hep onlar mı suçlu?.." Bu tablonun sorumlusu, "baş" sorumlusu belli değil mi?.. Aziz Başkan "kendi kendine" şu soruyu hiç sormaz mı; "Neden Şükrü Saracoğlu Stadı'ndan başka bir statta rahat maç seyredemiyorum, aleyhime onca tezahürat neden yapılıyor?.." Bunca emeğini, bunca çabasını, bunca parasını verdiği ve inanıyorum ki, "çok büyük bir aşkla sevdiği" Fenerbahçe'ye "verdiği zararı" göremiyor mu?.. "Başkanlık bayrağını güvenle teslim edeceği" bir başkan yardımcısını yetiştirse ve yerleştirse, "onun ekibi olacak" bir kadroyu da yönetime getirse ve zemininde-zamanında başkanlığı devretse, "unutulmayacak bir onursal başkan olarak", Şükrü Saracoğlu'ndaki maçları "özel locasında seyretmeye gelse", bugün hem Fenerbahçe, hem de kendisi çok daha mutlu olacaktı!.. Liderler, "zirvede iken" bırakmayı bilmeli; "düşüşe geçtikten sonra bırakmak", aslında "bırakmak" değil," bıraktırılmak" anlamına gelir; Aziz Başkan'ın "bunu düşünmesi" gerekirdi!.. Kaç defa "Bıraktım" dedi, bırakmadı, iş o hâle geldi ki; Kulüpler Birliği Başkanlığı'nda da "Bıraktım" dediğinde, çok kişi ona inanmamıştı, nitekim "inanmayanlar" haklı çıktı; bu tablo yakıştı mı, Aziz Başkan'a?.. "Üç yıl üst üste şampiyonluk" sözünün, "herkesi karşısına almak anlamına geleceğini" ve "sonuçlarına katlanmanın çok güç olacağını", etrafında ona anlatacak kimse kalmadığı için, şimdi tam bir girdabın ortasında çırpınıyor; yazık!.. "Fenerbahçe için yaptığı onca şeye bakarsak", bu durumu hak etmiyor, ama "kişisel hatalarına bakarsak" hak ettiği ortada; dramatik bir ironi!.. Allah kolaylık versin!..