Ben kahkahalarla güldüm, ama Galatasaraylılar?

A -
A +

"Futbol Ekstra" dergisi, yayın hayatının ikinci sayısında da "çok konuşulacak" olaylara, röportajlara yer vererek, "gerçek futbol gazeteciliği yapmaya" devam edeceğini gösterdi!. Sevgili Tahir Kum başta olmak üzere, çıkaranları ve emeği geçenleri bir defa daha kutluyorum!. Derginin ikinci sayısında sevgili Şekip Hazar'ın yaptığı, "müthiş" bir Ali Şen röportajı var ki; "tam Şen'lik!.." Şen'in söylediklerini okudum, okudum kahkahalarla güldüm!.. Hani, neredeyse ve de "yaşı müsait olsa", bir "Ben olmasam Mustafa Kemal Kurtuluş Savaşı'nı yapamazdı" demediği kalmış!.. Ali Şen'in sözleri, "sadece kendisinin inanabileceği" ve "söyleye söyleye de inandığı" bir çok "hayali" olayla ve iddiayla ve bu yüzden de çelişkilerle dolu; oku oku gül, gül gül oku!.. Mesela, diyor ki: "Galatasaraylılar'ın, Beşiktaşlılar'ın, Trabzonsporlular'ın Aziz Yıldırım'a yaptıkları saldırılarda, 25 milyon F.Bahçeli yanında oluruz." Ama "röportajın sonlarında" da diyor ki: "Şunu sordum kendisine: 'Ali Şen'le de çalıştın, Aziz Yıldırım'la da. Söyle bakalım hangisi daha iyiydi?' Şadan Kalkavan 'Aziz Yıldırım, Ali Şen'in küçük tırnağı bile olamaz' dedi." Buyurun bakalım, koca Fenerbahçe'nin "hakkında destanlar yazılan" başkanı Aziz Yıldırım'a bugüne kadar "böylesine hakaret eden" bir niteleme duydunuz mu, okudunuz mu, ey sevgili okurlarım ve ey sevgili Fenerbahçeliler? Okuyun okuyun da, güler misiniz, ağlar mısınız, orasını bilemem!. Ali Şen bu, "gündemde olmak ve gündemde kalmak için" neler yapmaz ki!.. İşte, bu da Galatasaraylılara armağanı: SORU: Ama başkanlığınız sırasında özellikle G.Saray tribünlerinden çok küfür yemiştiniz... ALİ ŞEN: Doğru... Meşhur Neuchatel Xamax maçında çıkan olaylardan dolayı G.Saray'ın hükmen yenilgisi ve uzun süre ceza alması gündeme gelmişti. G.Saray büyük bir panik yaşıyordu. O sırada G.Saray Başkanı Alp Yalman bu konuda Şenes Erzik'ten yardım istiyor. Şenes Erzik de "Ben hiçbir şey yapamam. Bunu çözse çözse Ali Şen çözer" diyor. Sonrasında Alp Yalman'la Şenes Erzik birlikte bu konu için benim evime geldiler. Orada bazı şeyler konuştuk. Ardından da İskoçya'ya gittim. SORU: Neden İskoçya'ya gittiniz? ALİ ŞEN: UEFA İtiraz Komisyonu Başkanı İskoçtu da ondan. Bu olay sırasında neler yaşandığını en iyi bilen Alp Yalman, Faruk Süren ve Şenes Erzik'tir. Ancak bu yaşananlar benimle birlikte mezara gidecek. Açıklarsam G.Saray en az 5 yıl Avrupa Kupaları'ndan men cezası alır. Çünkü orada zaman aşımı diye bir mefhum yok. G.Saray tribünleri F.Bahçe'nin haklarını koruduğum için, F.Bahçe'yi öne çıkarttığım için bana sürekli o dönemlerde küfürler ediyordu, doğru... Ancak bu yaşananları bilselerdi o günlerde bana çok teşekkür ederlerdi. Ben bütün bunları G.Saraylılar anama küfretsin diye yapmadım." Biliyoruz ki, yıllardan beri Ali Şen "Galatasaray'ın hakkını ben aldım" deyip durur, şimdi "birkaç adım daha ileri giderek", işin içine "çirkin" imalar da katıyor; hem de "kahkahalarla gülünecek" çelişkiler içinde!.. Röportajda hem "Teşvik primi ve şike en büyük ahlâksızlıktır, namussuzluktur. Şerefsizliktir... Ben hayatımda yapmadım" diyeceksin, hem de "yukarıdaki sözleri söyleyecek" ve resmen "Ben gittim İskoç'u satın aldım" imasında bulunacaksın, hem de işin içine Şenes Erzik'ler, Faruk Süren'ler, Alp Yalman'ları da katacaksın; olacak şey mi? Ama, ortada "Ali Şen olursa", bal gibi olur ve işte oluyor!. Şimdi Galatasaraylılar'a düşen bir görev var; ya Ali Şen'i "bu sözleri söylediğine pişman edecekler", ya da "Galatasaray'a ve tarihine kara çalan" bu iddiaları yiyip yutacaklar!. "İşin iç yüzünü bilenler" ve hele hele "zamanın başkanı" Alp Yalman ve arkadaşları çok iyi biliyorlar ki; "Ali Şen'in 'Ben hallettim' dediği İskoç, o toplantıda Galatasaray aleyhine oy kullandı!." Ama, komisyon "tarihi kararından ve oylamasından önce" ilke olarak şunu benimsemişti; "Karar kaça kaç çıkarsa çıksın, taraflar itiraz etmesin ve dedikodular, tartışmalar büyümesin" diye "5- 0 olarak yani ittifakla alınmış bir karar olarak" ilân edilecekti!. Karar "3 - 2 Galatasaray lehine" çıktı, İskoç, "Neuchatel lehine oy kullanmıştı", ama ilke kararı gereğince nihai karar "oy birliği ile alındı" diye açıklanınca, o da "Galatasaray lehine oy kullanmış" gibi oldu ve de Ali Şen "Kararı ben çıkardım" diye ortalıkta gezinmeye başladı!.. İşte bütün mesele!.. Nerede Alp Yalman'lar, Faruk Süren'ler, Özhan Canaydın'lar? Nerede Galatasaray Divan Kurulu? Ve nerede, "uluslararası federasyonların en tepelerindeki koltuklarda oturmaya devam eden" Şenes Erzik? Bu açık lekelenmeye karşı nasıl susar, otururlar? Dedim ya kahkahalarla gülüyorum; sadece "Şen'lik" röportaja değil, Galatasaraylılar'a da!.. Ne hallere ve kimlerin diline düştüler!.. Çorbalı ve Özerten!.. Federasyon Başkanı Levent Bıçakçı son dakikaya kadar "Sabri Çelik'in Merkez Hakem Komitesi Başkanlığı görevine devam etmesini" istiyordu, amma kulislerde söylenene bakılırsa "son anda vazgeçti"; sebebi de "Sabri Çelik'in Cem Papila'ya Serhat Ulureren'in programına çıkma izni vermesi idi." Zira Serhat Ulueren, programlarında Bıçakçı'yı ve federasyonunu yerden yere vuruyordu!.. "Çok şeyde olduğu gibi" bu konuda da "kıvrak bir dönüş yapan" Bıçakçı, MHK Başkanlığı'na Ufuk Özerten'in gelmesinin yolunu açtı!. Papila "son maçıyla Türk hakemliğine çok şey kaybettirdi" ama, "Serhat'in programına çıkmakla" da çok şey kazandırdı; Çelik gitti, Özerten geldi!. Özerten, "hakem değil", tıpkı "gelmiş geçmiş en iyi MHK başkanı" olan Halim Çorbalı gibi!.. Özerten de, Halim Ağabey gibi, Gençlerbirlikli!.. Dilerim ki; "Halim ağabeyinin yolunda yürüsün" ve uzun yıllar Türk futboluna "hakem yöneticisi olarak hizmet etsin, emek versin!.." Ben sevgili Özerten'den çok ümitliyim, ama ya etraf? Bakalım onu rahat bırakacaklar mı ve o "Halim Çorbalı gibi baskılara, tehditlere yılmadan karşı koyacak kadar" dayanıklı ve cesur çıkacak mı? Temenni edelim ki çıksın ve hakemliğimizi yuvarlanmakta olan uçurumdan kurtarsın!. Rıdvan'ın düştüğü durum!.. Çok sabırlı ve çok sevimli bir kişi Serdar Çakman. Ekranda uzun süre, "Kaide budur, hakemler bunu böyle uygulamak zorunda" demekten dilinde tüy bitti, Rıdvan Dilmen oralarda değil!.. Rıdvan'ı kıracak, onu küçük düşürecek "tek" kelime söylemedi, ima dahi yapmadı!.. Ya Rıdvan'ın karşısında Erman Hoca olsaydı, Ahmet Çakar olsaydı? Bunca yıl futbolculuk yapmış, Fenerbahçelere kaptanlık yapmış, milli takımlarda oynamış, sonra teknik adamlığa soyunmuş, yıllarca "futbol yazarlığında ve futbol yorumculuğunda el üstünde tutulmuş", tutulmaya da devam ediyor; "kaideleri bilmiyor", bilmediği ortaya çıkınca da "pişkin pişkin" diyebiliyor ki; "Öyle de olsa, bu karar böyle olmamalı!.." Vay can ına, sevgili okurlarım, görüyorsunuz ya; Türk futbolcuları, ekranlarımızın, sayfalarımızın en mutena yerleri "kimlere emanet?.." Ulueren ve Papila!.. Serhat Ulueren'i bir defa daha kutluyorum; "müthiş" bir gazetecilik "daha" yaptı!.. Evet... "Daha..." Cem Papila ile röportajı, "en sorulamaz" denilen soruları, Papila'nın gözlerinin içine bakarak ve "üstüne üstüne giderek" sorması, inanılmazdı!.. Kutluyorum!.. O röportaj, "benim yönümden" Cem Papila'yı bitirdi!.. Yooo... Hakem olarak değil, insan olarak!.. Hakemdir, hata yapar, yapacaktır; hatta bir maçın, bir ligin sonucuna etki eden hatalar dahi olsa, "olabilir" derim; dedim!.. Amma... "Yaptığı o büyük hatalarla", Trabzonspor'un şampiyonluk şansı elinden alınmış, hatta "Şampiyonlar Ligi'ne katılma hakkı" çok ama çok aza indirilmiş, "imkânsızlıklar içinde" yaşama ve "büyük kulüp olma" savaşı veren Karadeniz Kulübü'nün "kaybettiği bu maç yüzünden en az 8 - 10 trilyon liralık Şampiyonlar Ligi, reklâm ve forma gelirleri" çöpe atılmış, sevgili Serhat "Hiç olmazsa bir özür dile" diyor, Cem Papila "Kartaca'yı yerle bir eden" Silla edası ile "Neden edecek mişim?" cevabını veriyor; işte "benim için Cem Papila'nın bitişi" tam burada!.. "Bu kafa ile", ne kendisine, ne futbolumuza, ne de hakemliğimize "bundan böyle" beş paralık hayrı olacak; yaşayıp göreceğiz!.. Dersini iyi çalışmak!. "İyi araştırmadan ve bilmeden" atmanın "en son ve çarpıcı" örneğini Mehmet Demirkol verdi; herkese "ders vermeye kalkarken", sevgili Ömer Kükner'den "okkalı" bir şamar yedi; "Haddini bil, dersini iyi çalış, ondan sonra ders vermeye kalk!.." "Son adam olarak hücum ve defans oyuncularının vücut vücuda iken 'ofsayt kararı' olarak nasıl değerlendirileceği" konusundaki tartışmalar için Demirkol, hakem yorumcularımızı ve bir çok spor yazarını "Bilmiyorsunuz, o sizin yorum şekliniz değişti, haberiniz yok" diye ve hem de "sert şekilde" eleştirmişti. Sevgili Kükner ise, "Dersini iyi çalış, o kaide değişti ama, değişiklik 1 Temmuz 2005'ten itibaren yürürlüğe girecek, hâlen eski kaide yürürlükte" deyiverdi!. Bakalım Demirkol "özür dileyecek mi?" "Genç kuşağın en iyilerinden biri" olarak görüyordum Demirkol'u!.. Ne yazık ki; "Altan Tanrıkulu'na özendi" galiba, herkese tepeden bakar oldu, "ders veren hoca" pozisyonu aldı!.. Aman sevgili Demirkol, bu çağda ve yaşta "Ben en büyüğüm, her şeyi en iyi ben bilirim" havasına girmek ve "böyle bir üslûp kullanmak" kadar "bir spor yazarına hızla irtifa kaybettiren başka bir şey yoktur"; sana bir ağabey tavsiyesi!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.