9 Şubatta, "Sadri Şener'in göremediği gerçek" başlıklı yazımdan: "... Ne yazık ki, 'dışarıdan sokulan çomağı elinde tutan' şampiyonluk yarışındaki en büyük rakibinin başkanı için, kulübün 'bunca yıllık tecrübeli başkanı', tıpkı mesela Galatasaray Başkanı Adnan Polat gibi 'Benim dostumdur' mesajları vererek 'işi geçiştirmeye çalıştıkça', zaten 'psikolojik baskı altında' günbegün eriyen teknik heyet ve futbol ekibini yalnızlaştırıyor ve de tıpkı 'aynı' hataya düşen ve takımına '9 puan farkı kaybettirip' şampiyonluğu 'aynı' rakibe kaptıran zamanın Beşiktaş Başkanı Serdar Bilgili'nin düştüğü 'tuzağa' hem kendini, hem de takımını düşürüyor!.. Dahası, 'futbolumuzu yöneten' çark da, hakemleriyle beraber 'bu alttan alma' görüntülerinden ve 'dostluk' mesajlarından vazife çıkararak, 'güçlünün yanında olmanın' dayanılmaz çekiciliğine kendileri kaptırıyor!.. Bugüne kadar, 'gerekli gördüğünde' hakem odalarını bile basarak ağzına geleni söyleyen 'güçlü' başkanın yazdığı senaryolarda adeta 'gönüllü' olarak rol alan 'Yıldırım Demirören hariç' diğer başkanlar, bir türlü 'bu gerçeği' göremediler ya da görmek istemediler; bugünün 'milyar dolarlar, eurolar dönen' futbolunda 'kişisel dostlukların sökmeyeceğini' anlayamadılar. Dönen çark, rekabeti o kadar 'insafsız' hâle getirmişti ki, 'Dostumdur' dedikleri başkan, 'onlar' için bir defa bile bu sözü 'açık açık' söylemedi; zira, bu yarışta, 'onun dostu' sadece kendisi ve kulübüydü!.." *** 16 Şubatta "Sarvan, Özgener'i bitiriyor" başlıklı yazımdan: "Herkes, ama başta Futbol Federasyonu Başkanı Mahmut Özgener şunu iyi bilmelidir ki, 'Oğuz Sarvan Merkez Hakem Komitesi' görevde kaldığı sürece, Türk Futbolundaki karmaşa ve kavga bitmeyecektir!.. Zira, Oğuz Sarvan, 'birleştirici, kucaklayıcı' olması gerekirken, bunun tam tersini yapmış bir MHK başkanıdır; daha işe başlarken hakemleri ve gözlemcileri 'bizden-onlardan' diye ayırmakla, 'hizip liderliğine soyunmuş' ve bugüne kadar da 'hakem ayrımcılığı' rotasından ayrılmamış, ayrılamamıştır!.. Ligler kıstasında da, liglerdeki maçlara hakem tayinleri kıstasında da 'hakem ayrımcılığı' devam etmiş, dahası özellikle 'Süper Lig hakem klâsmanının kemiyet ve de keyfiyet olarak sınırlandırılarak daraltılması', kemiyetin hatta keyfiyetin de 'Sarvan'ın hakem ayrımcılığı rüzgarından etkilenmesi ve etiketlendirilmesi', hakem derneğine karşı 'asimetrik psikolojik bir savaşın açılması', Oğuz Sarvan'a ve komitesine olan güveni de, inancı da bitirmiştir!.. Uilenberg'li, kamplı, seminerli 'göz boyama' çabaları, bu gerçeğin üzerini örtemez ve zaten örtemiyor da!.." Sevgili Sadri Şener'ler, Mahmut Özgener'ler; "Görünen köy kılavuz istemez" ve de o günden, bugünleri görmek için de "müneccim olmak" gerekmez!.. Sarvan'ın "o günkü" mesajı!.. Aziz Yıldırım, hakemleri, federasyonu "baştan aşağıya yıkadığı" zaman susanlar, dahası aralarında bazı kulüp başkan ve yöneticilerinin ve de anlı-şanlı yazar-çizerlerin, futbol yorumcularının, spor yazarlarının da bulunduğu "hak bile verenler" grubu, bakıyorum "şimdi" Sadri Şener'lere, Yıldırım Demirören'lere, Adnan Polat'lara kıyameti koparıyorlar; Federasyon Başkanı Mahmut Özgener ve "o günkü" durumlarda "Sfenks" rolünü çok iyi oynayan Merkez Hakem Komitesi Başkanı Oğuz Sarvan bile!.. Ama "bugün" ne diyor, Sarvan hakemlere; "Suni gündemi ciddiye almayın ve etkilenmeyin!.." Soruyorum; "Sfenksliği bırakıp, bülbül kesildiği" bugünkü sözleri, "o günlerde", hakemlere "yıldırımlar" yağdırılırken, "tık" bile dememek sureti ile, "Gündemi ciddiye alın ve de etkilenin" mesajını vermiş olduğunu göstermiyor mu?.. Bizim de "yıllardır" anlatmak istediğimiz "bu çifte standart" değil mi; MHK Başkanı "böyle çifte standartlı olursa", bir çok hakemin de "ona uymasına şaşmamak" gerekmiyor mu?.. Çığır açan federasyona bakın!.. Türkiye Şampiyonası ayaklarını, "İstanbul'daki F-1 pisti, Formula 1 yarışmalarının hazırlıkları yüzünden dolu(!)" diyerek Yunanistan'a ve Bulgaristan'a alan Motosiklet Federasyonu ile ilgili "Sporumuzda yeni bir çığır açan federasyon" başlıklı bir yazı yazmıştım. Bu yazıya cevap, Federasyon Başkanı'ndan değil, bir otel müdüründen geldi!.. Gölcük Oteli Müdürü Mustafa Çoban mailinde diyor ki: "Motor Federasyonuyla ilgili yazınızı okudum. Motor Federasyonu 2 yıldır müdürü olduğum otele, başkanlarının 1000 TL'lik konaklama ücretini 'Bütçemiz yok' diye ödemiyor. Yunanistan'daki şampiyonaya nereden para bulacaklar ve oradaki otellere nasıl ödeme yapacaklar merak ediyorum. Yabancı ülkelerde Türkiye Şampiyonası yapan bir federasyon, Türkiye'de 1000 TL'yi ödemezse bu ülkede nasıl iş yapılır bilemiyorum." Gölcük Oteli Müdürü'ne, "Bu ülkede nasıl iş yapılır" sorusunun cevabını vermesi gereken kişi ben değilim; bu sorunun muhatapları bellidir; Sayın Spor'dan Sorumlu Devlet Bakanımız ve de Sayın Gençlik ve Spor Genel Müdürümüz!.. İnan Kıraç'ı kutluyorum!.. Bugünkü acı ve vahim durumu gördükleri hâlde, hâlâ "örf-adet-gelenek" diyerek ve de "Galatasaray Tüzüğü'nü" unutarak, büyüklere masallar anlatan ve seyirciliğe devam eden binlerce Galatasaray üyesinin atmaya cesaret edemediği adımı atan ve de "Ne yapılması gerektiğini" bütün Galatasaraylılara gösteren İnan Kıraç'ı alkışlıyorum!.. Bu kutlamanın ve alkışın sebeplerini "çarşamba günü" yazacağım; İnan Kıraç'ı sevmeyebiliriz, İnan Kıraç bugüne kadar "bizlere göre" hatalar, yanlışlar yapmış olabilir, ama bugün "İnan Kıraç ile hesaplaşma günü" değildir; bugün "Galatasaray'ı kurtarma" günüdür!.. Sevgili kardeşim Hıncal Uluç ve sevgili meslektaşım Fatih Altaylı başta, "Papaza kızıp oruç bozmak" sözünü akıllarımıza getirenleredir, sözlerim!.. Üstelik Galatasaray'a, Galatasaray camiasına "büyük hizmetler vermiş" İnan Kıraç, hiçbir zaman "papaz da değildir!.." Galatasaraylılar, sevgili dostum Işın Çelebi de dahil olmak üzere, eleştirmek ve kızmak yerine, bu "cesur" adımı attığı için, İnan Kıraç'a teşekkür etmelidirler!.. Sezginperverlere cevap!.. Ciddi ciddi ve bizlerle, "bizim gibi" düşünen, konuşan ve yazanlarla "alay ederek" diyorlar ki; "İşte Adnan Sezgin gitti, Galatasaray'da her şey düzelecektir artık!.." Bilmem ki, "Adnan Sezgin giderse, Galatasaray'da her şey düzelir, her şey bir anda güllük gülistanlık olur" diye yazan "bir kişi" var mıydı, Türkiye'de?.. "Bunu yazmak için" insanın deli olması gerek!.. Adnan Sezgin, "başarısız olduğu için çoktan gitmeliydi", Adnan Polat "göndermemekte direnince", önce basında başlayan, sonra yönetimin içine yansıyan ve de bütün bir camiaya yayılan tartışmalara ve anlaşmazlıklara sebep olduğu için gitmeliydi ve de gitti!.. Başarısızlığının "futbol takımında yaptığı tahribat", Florya'dan, stat soyunma odalarına ve saha içlerine kadar uzanan yolda, takımın ve futbolcuların ne hâle geldiğini gösteren olaylarla ortadadır; dahası, başarısızlığı, Mali Kongre öncesi üyelere gönderilen faaliyet raporunda bile yer alan "gece hayatına düşkün ve içkici futbolculara ödenen büyük paralar" ve "transfere sarf edilen onlarca ve onlarca milyon euroların ve dolarların nasıl boşa gittiği" ile ortadadır; daha ne olsun?!..