Beşiktaş camiası, Serdar Bilgili ve arkadaşlarını fena halde hırpalıyor!.. Hem de "kaçıncı" defa? Elbette ki, tepkiler, eleştiriler "çoğu zaman ipin ucu kaçsa" da haklı!.. Amma... Bir başka gerçek var ki, biz işte "o gerçek üzerinde" duracağız. Peki ama, Beşiktaş camiasının, bu camianın "seçkin üyelerinden meydana gelen" Beşiktaş Genel Kurulu'nun, ortadaki tabloyla ilgili olarak, hiç mi sorumluluğu yok? "Köy görünmüşken", hem de "ikinci defa" Serdar Bilgili'yi "kılavuz olarak seçen" Beşiktaş camiasının, Beşiktaş Genel Kurulu'nun, "Daum'un getirilmesinde, transfer fiyaskolarında, kaçırılan şampiyonluklarda, hatta Şampiyonlar Ligi'ne katılma hakkının kaybedilmesinde" payı elbette ki büyük!.. Biz Türkler, nedense "hataları, kabahatları, suçu başkalarının üzerine yıkmakta" ustayız; aynaya bakmak ve "öz eleştiri yapmak" gibi bir alışkanlığımız yok!.. İstisnalara da, "hücum etmeyi", onları "düşmanlıkla" suçlamayı, hatta "Ne yapıyor bu, aklından mı zoru var" demeyi de marifet sayıyoruz!.. Yıllarca Galatasaraylılar, "Galatasaray'ı ve yönetimlerini, teknik adamlarını, futbolcularını eleştiren" bizlere "sözlü, telefonlu, fakslı, e-mailli" kampanyalar açarak, hücum ettiler!.. Ama, inanıyorum ki, "bugün Galatasaray bir yerlere gelmişse", bunda "bizim gibilerin" de payı var; uyardık, doğruları gösterdik ve sırt dönülen bazı doğruların yapılmasının yolunu açtık!.. Beşiktaş'ın "sıkıntısı" burada!.. "Bir kaç iyi sonuç", siyah-beyazlı camiada "öyle bir bahar havası" meydana getiriyor ve "en ağır eleştirileri yapanlar bile", hemen öylesine "rota değiştiriyordu" ki, ancak "tren yoldan çıkip devrildikten sonra" akıllar başa geliyor, ama iş işten geçmiş oluyordu!.. Ya, "treni deviren" makiniste, yeniden "lokomotifi teslim etmek" ne anlama geliyordu? Şimdi soruyorum; "Mondragon hezimetinin sorumlusu" sadece Serdar Bilgili ve arkadaşları mı idi? "Onları seçenlerin" ve de medyamızda "Mondragon'u aldı" diye onu alkışlayanların hezimette hiç mi payı yoktu? Galatasaray'ın "benim büyük hedeflerimin adamı değil" diye mukavelesini yenilemediği bir teknik adamla anlaşmak ve onun, intikam hırsı içinde, "yeni takımının iskeletini Galatasaray'ın kiralıkları ya da almak istedikleri ile kurmaya kalkışmasına" yardımcı olmak, ondan da öte "bir gün önce söylediklerinin tam tersini bir gün sonra söyler hale gelmek", hem de "yüzüncü yaşını kutladığı bir dönemde" Beşiktaş gibi bir büyük kulübün yönetimine yakışıyor muydu? Beşiktaş camiası ve genel kurulu, önünde duran alternatiflerden "Serdar Bilgili'yi seçmekle", tercihini yapmıştır!. Hadi "ilk seçimde", vaadlere kandılar!.. Ama ya "ikinci" seçim? Ne demiş atalarımız; "Kendi düşen ağlamaz!.." Öyleyse, Beşiktaşlılar neden ağlıyor? ocaluluc@beko.net