Beşiktaşlılar, "futboldan sonra, basketbol hakemlerinden de darbe yedikçe" haklı olarak isyan ediyorlar!. Basketbol Federasyonu'nun da umurunda değil!.. "Seçimlerde arkasında duranları" ayırmaya ve kayırmaya devam ediyor!.. "Kanuna göre, özerk Federasyonları, mâli ve idari denetim altında tutması gereken" Spor'dan Sorumlu Bakanlık ve Spor teşkilâtı da "sürdürülen haksızlıklar tablosunu" seyretmeye devam ediyor!.. Sözü, basketbolden ve federasyondan açmışken; "Milli takımın menajeri" ve de "basketbol yorumcusu" Doğan Hakyemez'in "Beşiktaş - Efes" maçındaki yorumundan "bir" cümleyi sütunuma aliyorum: "Hakem üçlüsü, bu kritik ve çok önemli karşılasmada sonuca tesir edecek bir davranış içinde bulunmadığı gibi, basketbolün gerektirdiği sertliğe izin vererek, iyi bir yönetim tarzı sergiledi." Bravooo!.. Aman, bir dakika, durun!.. Bu yorumun hemen yanında "gazetenin maçla ilgili yıldız tablosu var"; ona gözüm kayıyor; aaaaa!.. Maçın üç hakemine de "birer yıldız verilmiş!.." Koskoca Hürriyet Gazetesi... Üstelik "spor servisi müdürü" Esat Yılmaer de "Türk basketbolünün ve basketbol gazeteciliğinin en önde gelen" isimlerinden... Evde "bu nasıl iş" diye tartışırken, "açıklama" sevgili kardeşim "eski" spor yazarı ve basketbolcü Kemal Uluç'tan geldi: "Baksanıza, yıldız tablosunda az sayı atan ya da sayı atmayan bütün oyunculara birer yıldız verilmiş, bu maçta hakemler de sayı atmadıkları için teker yıldız almışlar, bunda hayret edilecek ne var?" Olimpiyat Stadı'nın altı da, üstü gibi mi? Olimpiyat Stadı'nı "oraya yapanlar" ve "oraya yapılan bu stad için" bu milletin yüzlerce milyon dolarını "oraya gömenler" aslında yargılanmalı ve cezalarını görmeliydiler; ama her şeyde oldugu gibi, "atılan palavra nutuklara kanarak" bu "sportif cinayeti" görmezlikten geldik; sustuk, oturduk!. Bu stadın "toprak üstündeki" problemleri hâlâ bitmedi, biteceğe de benzemiyor!. Tam bir canavar gibi de "para yemeğe" devam ediyor!. "Üstü" böyle de, "altı" başka türlü mü? Milliyet'te Halil Özer'in "yazı dizisinde" yer alan "tüyler ürpertici" iddialar, nedense "es" geçildi; kimseden ses seda çıkmadı!. Stadın oturduğu arazinin altında "büyük tunellerin olduğu", yani "zeminin sağlam olmadığı", stadı yapan Fransız şirketinin "bu tuneller ortaya çıkınca", inşaat alanını, dışarıya "bir kale gibi kapadığı", tunelleri "gizlice" beton enjekte ederek doldurduğu ve inşaata devam ederek, "stadı bitirdiği" iddiaları konusunda "yetkiller" susup oturacaklar mı? Spor'dan sorumlu bakanlık, Spor Teşkilâtı, Bayındırlık Bakanlığı, SİT Kurulları, İstanbul Valiliği ve Büyükşehir Belediye Başkanlığı, Milli Olimpiyat Komitesi "görmedim, duymadım, konuşmuyorum" oyununu oynamaya devam edecekler mi? Benim anlı - şanlı medyam için "bu iddialar" araştırılması ve üzerine gidilmesi gereken "haberler" değil mi? İddialar "ya yalandır"; bilelim, ya da "doğrudur"; onu da herkes bilsin ve gereği yapılsın; var mı bunun başka çaresi? Önce stresi, sonra Yunanistan'ı yenmemiz gerek!.. Bu gece!.. Ya yeneceğiz, ya yeneceğiz!.. Yoksa; Hamlet'in trajedisi: Bu defa elde "kuru kafa" değil, futbol topu var!.. "Olmak ya da olmamak, işte bütün mesele!.." Yooo... Milli takımımız için değil; milli takımımız her zaman olacak ve bizler "onu, her zaman sonuna kadar destekleyeceğiz!.." "Olmak ya da olmamak"; Milli Takımımızın Teknik Direktörü için!.. "Yenersek"; bir süre daha olacak, yenemezsek.... Zaten "bu maça kadar çoktan olmaması gereken" bir teknik direktör, "artık" milli takımın başında olmayacak; işte onun için bu gece, "bizler kadar, milli takımımız kadar", hatta bizlerden de öte "onun da meselesi!.." Yunanlılar, "tıpkı" Avrupa Şampiyonu oldukları maçların "pozisyonu, havası içinde", o taktikle oynayacaklar!.. "90 dakika defansta hata yapmadan, önce gol yememeye çalışarak, sabırla ve sabırla oynamak, bu arada rakibin yapacağı hatadan yararlanarak bir gol atıp kazanmak; kazanamazsa bile hiç olmazsa berabere kalmak!.." Zira, "üstelik" bu defa "ara hedefleri" olan "grup ikinciliği için" İstanbul'da alacakları bir beraberlik onlara yetiyor!. Bu gece "mutlaka ama mutlaka kazanması gereken" biziz!. Takımımız, "90 dakika sabırla" rakibin bir hata yapmasını ve o hatadan yararlanarak "bir gol atıp" maçı kazanmayi bilebilecek mi? Böylesine bir hedefe varmak için "90 dakika gereken sabrı gösterecek" bir sinir yapısına, teknik direktörümüz, futbolcularımız, seyircilerimiz sahip mi? Sahip olmamız gerek; yoksa "hata yapacak ve kaybedecek olan" bizler oluruz!. Kim oynayacak, nasıl oynayacak, elbette önemli!.. Ama "asıl" önemli olan psikolojimiz; "stresi kaldırabilme" beceri ve yeteneğimiz!.. "Stresi omuzlayabilirsek"; maçı da, üç puanı da alır; Yunanistan'ı "bu gruba gömeriz!." Ve inanıyorum ki; gömeceğiz!.. Federasyon, kimin federasyonu? İşte, "takkenin düşüp, kelin görüneceği" günlerdeyiz!.. Görelim bakalım, "Levent Bıçakçı Federasyonu", kimin federasyonu? Üç büyüklerin mi,Türk futbolunun mu? İlhan Cavcav - Celâl Doğan ikilisi, arkalarına "bütün Anadolu'yu alıp", Federasyonu "tam bir renk testinin içine soktular!.." Bu test sonucunda "Federasyonun elbise altına giydiği formanın renkleri ortaya çıkacak!.." Maç naklen yayınlarından gelen gelirin paylaşımı konusunda Federasyon Mâli Genel Kurulu'nda alınan karar, bu testin turnusolu!.. Bugüne kadar "türlü çeşitli cambazlıklarla işi idare edebilen" Bıçakçı ve arkadasları, köşeye sıkıştılar!.. Ya "genel kurulda alınan kararı" hayata geçirecekler, ya da İlhan Cavcav'ın dediği gibi; "Buyrun seçimli genel kurula!.." Tam bir "harç bitti, yapı paydos" tablosu!.. Beni en çok güldüren, daha bir ay önce "Bu paylaşım adaletli değildir, Anadolu kulüplerinin hakkı yeniyor, önce eşit paylaşım, onun üstüne puan cetveline ve naklen verilen maç sayısına göre üst paylaşım" diyerek, Galatasaray'a, Beşiktaş'a, Trabzonspor'a göz dağı veren Fenerbahçe'nin "tam anlamıyla" 180 derece dönüş yapması!.. İş, "nutuk atmaya" gelince, of of of... Ama, iş gerçeğe dönüsünce, tam bir püf püf püf!.. Dedik ya, takke düstü, kel göründü; Fenerbahçe yönetimi için bu söz az bile!.. Sırada Bıçakçı Federasyonu var; onun da keli, bugün yarın görünecek!.. Temennim; Anadolu futbolunun liderliğinde oturanların, "haklı oldukları bu konuda" sonuna kadar "yumuşamadan" tavır koymaları!.. Yeter artık; İstanbul'un 3 Büyüklerinin "bitmeyen" hırslarına ve "büyüklük" komplekslerine gereken cevap verilmeli!.. Türk futbolunu "onlar" değil, "onlara sırtını dayayan" federasyonlar değil, "Türk kulüpleri" yönetmeli!.. Ve de yönetecekler; yaşayıp göreceğiz!.. Çocuklara mı kaldı? "Resim" ve "haber" Türkiye Gazetesi'nde çıktı; "15 - 20 çocuk" üzerlerinde "Fenerbahçe forması", Seyrantepe'ye çıkmış, "Burası Galatasaray'a verilemez" diye bağırmışlar!.. Eh, anlaşılıyor ki, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan "Seyrantepe Galatasaray'a verilecek" dedikten sonra, Aziz Yıldırım'lar, Nihat Özdemir'ler "tam bir panik içinde ricat ederlerken", cepheye "15 - 16 yaşındaki çocuklar" sürüldü!.. Bana gelen fakslara ve telefonlara bakarsak, Galatasaraylılar "resime ve habere öfkelenmişler"; ben yerlerinde olsam "tam tersine" resime ve habere "keyifle bakar"; kahkahayı atar; "koca" Fenerbahçe'yi bu hâle düşürenlere de "Allah akıl fikir versin" dualarımı gönderirdim!. Bilmem haksız mıyım?