Koca Galatasaray Kulübü'nü teslim almış, çiftliği gibi kullanıyor! Galatasaray'ın Madrid'de Real Madrid ile "tarihinin en önemli maçlarından biri" var; Beyefendi ortada yok! Bernabeu Stadı'na İspanya Kralı gelmiş, Faruk Süren "lütfetmemiş!." Galatasaray, Türkiye Ligi'nde "bu yılın en kritik ve en gergin maçını" oynuyor! Beyefendi "gene" tribünde değil!. Ama, Romanya'da Lucescu'nun mağazasının açılışında var, Hagi'nin jübile maçında tribünde! Neden? "Acaba", kendisinin ve şirketlerinin "Romanya'da yatırımları mı var?" Bu yatırımlarda "Romanya'da itibarları çok büyük olan" Hagi'nin ve Lucescu'nun "destek ve yardımlarını" mı görüyor? Yoksa "onlar vasıtasıyla" ve "Galatasaray Kulübü Başkanı" olarak Romanya'nın idari - siyasi - ekonomik bürokrat ve yetkileriyle "yakın ilişkiler" mi kurmak hevesinde ya da kurdu? Bernabeu'ya, Şükrü Saraçoğlu'na gitmeyen Beyefendi'nin "Romanya'ya her fırsatta yanında Hagi ve Lucescu olduğu halde koşmasını" bilmem ki nasıl değerlendireceğiz? Türk medyasındaki "Sürenofiller" hiç mi "bu meseleler üzerine eğilmezler?" Yoksa, "Süren Muhipleri Derneği'nin Tüzüğü", bu konularda "gazetecilik yapmayı" üyelerine yasaklıyor mu? Staddan şirketleşmeye, AIG'den transfer ücretlerine kadar, gerek Galatasaray camiasına, gerek futbolculara ve teknik adamlara "bugüne kadar verdikleri bir tek sözü bile tutmayan, tutamayan" bir yönetim "artık inanmadıkları ve güvenmedikleri için" başlarının çaresine bakan futbolcuları "satılmış ve hain" ilân ederken "vicdanları titreyenlerin," Faruk Süren'in "Galatasaray'ı tepe tepe kullandığını gösteren" bu tablolar karşısında "suspus kalmalarını" bilmem ki "bizler nasıl değerlendirelim?" "Amir" tipi bir teknik direktör olan Fatih Terim'e karşı beslenmiş "kompleksler" yüzünden "memur" tipi, hatta "kâtip" tipi bir teknik direktör tercihi yapan bir yönetimin Galatasaray takımını getirdiği nokta bellidir; Hagi istediğini yapar... Jardel ne hocayı, ne yönetimi takar... Futbolcular "Jardel'i istemeyiz, Serkan oynamalı" diye posta koyar... Bütün bunlara boyun eğilir! Takım içinde gruplaşmalar had safhaya ulaşır! Disiplinsizlik alır başını gider! "Bunları önlesin" diye işbaşına getirilen idari menecerin unvanı "futbolcular arasında" açıkça "haberci"ye çıkar! Milli Takım'da "Mustafa Denizli ile Tugay arasındaki olay" unutulmamış, bu olayda "bugünkü idari menecerin rolü", futbolcuların ağızlarından düşmemiştir! İş o noktaya gelmiştir ki, "ayağında top olan futbolcu", kafasını kaldırıp da "boşta olan ve bir dokunuşla golü atacak durumda bulunan" arkadaşı kendi grubundaysa pas verecek, kendi grubunda değilse, "sıfırdan kaleye vuracak" kadar "düşmanca davranır" olmuştur! Şampiyonluk düğümünün çözülebileceği maçta, daha oyunun bitmesine 16 dakika varken, atılan "ümit golündeki acı tablo" herşeyi ortaya koyuyor! Golü atan Suat bile sevinmemiştir; sanki takım 5 - 6 farklı mağlûptur. Golden sonra sadece bir arkadaşı gelip, o da "iş olsun" diye Suat'ı tebrik eder gibi yapmıştır! Bu tablo, Beyefendi'nin, arkadaşlarının, anlı şanlı teknik adamları ve idari menecerlerinin, medyadaki gönüllü savunucularının, daha da önemlisi genel kurul ve Divan'daki korumacı ve kollamacılarının desteğiyle, Galatasaray Kulübü'nden sonra futbol takımını ne hale getirdiğinin net göstergesidir! Şimdi sıra üzerinde durulması ve araştırılması gereken soruya geliyor: Beyefendi, Galatasaray Başkanlığı koltuğunda "kendisi için mi oturmakta ısrar ediyor, yoksa kulüp için mi?" Herkes elini vicdanına koysun, olayları değerlendirsin, varsa mantığı ve aklını kullansın, "bu sorunun cevabını" bulsun! Ben artık yazmaktan ve anlatmaktan usandım!