Koca koca ve ünlü ünlü adamlar, TV ekranında saatlerce tartışıyorlar; hem de Türk sporunun, Türk futbolunun "en önemli" meselelerinden birini; uzun yılların kanayan yarasını!.. Ne beklersiniz; bu tartışmaya katılanların "olayla ilgili olarak söz edecek kadar bilgi sahibi olmaları" gerektiğini; ama ne gezer!.. Diyor ki, "saçı sakalı uzamış, yakası bağrı açık" ünlü kardeşimiz, hem de muhatabının sözünü kese kese, bağıra çağıra: "Bu Federasyon, Şike Tahkik Komisyonu kuruyor da, neden ona yetki vermiyor? Neden banka hesaplarının , telefon konuşmalarının dökümlerini alacak yetkileri vermiyor?.. O zaman neden Şike Tahkik Komisyonu kurdu; yetkisiz komisyon olur mu?.." Açıkça görülüyor ki, koca ve ünlü yorumcumuzun, daha birkaç ay önce "değiştirilirlerken" kıyametler kopan, TV'lerde yüzlerce açık oturuma ve programa, gazetelerde binlerce makaleye ve habere konu olan Türk Ceza Kanunu'ndan da, Muhakeme Usul Kanunu'ndan da haberi yok!.. Zannediyor ki; "söylediği yetki" Futbol Federasyonu'nda vardır ve "var olduğu hâlde Şike Tahkik Komisyonu'na devredilmemiştir, verilmemiştir!.." O tartışmaya katılan bir Allah'ın kulu da çıkıp, "bu yetkinin adaletin elinde olduğunu, bunlara ancak mahkemelerin karar verebileceğini, bunun için de savcıların harekete geçmesi gerektiğini" o "koca ve ünlü" arkadaşımıza anlatmıyor, anlatamıyor!.. "Böyle" olunca da, ortaya "acaba onlar da mı bilmiyor" gibi bir soru çıkıyor!.. "Konusu" itibariyle, belki de "yüz binlerce insanın izlediği" bu program, müthiş bir gazetecilik, Türk Futbolu'nun "nasıl yönetildiğini" ortaya koyan "dehşet verici" açıklamalar, iddialar ve belgeler içerirken, bir çok seyircinin "bu spor yazarları, bu futbol yorumcuları ne kadar bilgisiz" demelerine yol açacak konuşmalara sahne oluyor; ne kadar acı!.. "Bilmiyorsun"; hiç olmazsa sus; konuşma!. İnsan, "mahcup olmamak için" programa gelirken, hiç olmazsa "konuşulacak konularla ilgili olarak" birazcık "ders çalışır"; bilenlere sorarak, bilgi alır!.. Hiç mi, "hukukçu" bir arkadaşın yok?.. Birine aç sor!.. "Arkadaş, şöyle bir konu, şöyle de bir durum var; ne nedir, ne değildir, ne, nasıl oluyor, ne, nasıl olmuyor, olması için ne yapılması gerek, bana anlat" de ve öğren!.. Öyle gel, TV ekranına; izleyenler de "Bak adam gibi konuşuyor, bilgisi de var, hakkı da" desinler; alkış tutsunlar!.. Nerde o ciddiyet ve sorumluluk;; "hiç bir hazırlık yapmadan" çık ekranlara, salla da salla!.. Nasılsa kimse "Ne yapıyorsun arkadaş" demiyor, hesap sormuyor!.. Öyley ya; ekranına çıktığı TV hakkında, meslek hakkında kamuoyunda "olumsuz" kanaat oluşacakmış; onlara ne?.. Elbette "kabahat" sadece onlarda değil; "asıl kabahat", bilmedikleri konularda bile "kavga edercesine tartışan ve ağızlarından çıkanları kulakları işitmeyen" kişileri ekranlara çıkartanlarda!.. Öyle değil mi?. Ayıplı yamukçular!.. Türk sporuna "futbolla profesyonellik girdiğinden beri" yazıp geldiğimiz ve eleştirdiğimiz "çirkin" muhasebe ve vergi oyununun "hâlâ" devam ettiğini görmek ne kadar acı!.. Ne hükümetler, ne Maliye Bakanlıkları, ne defterdarlıklar, ne Spor Bakanlıkları, ne Spor Genel Müdürlükleri, ne federasyonlar, bu "çirkin oyunun sahneden kalkması, kaldırılması için" bugüne kadar "ciddi adımlar attılar", ne de "bu oyunu oynayanlara" hak ettikleri cezalar verebildi!.. "On ver, bir göster" ve de "bir üzerinden vergi öde" şeklinde özetleyebileceğimiz bu "çirkin" oyun, hatta giderek daha da "arsızlaştı" ve nerede ise "25 hatta 50 ver, bir göster" hâline dönüştü; olacak şey mi?.. "Futbol Federasyonu'na verilen sözleşmelerdeki rakamlar", bu oyunun "nasıl" oynandığını en açık şekilde ortaya koyuyor!. Özellikle "yabancı" futbolcuların "ihtilâf hâlinde" FIFA' ya yaptıkları müracaatlarda, "futbolcunun FIFA'ya verdiği belgelerle, Türk Futbol Federasyonu'nda olan sözleşmelerdeki rakamlar arasında büyük farklar" da, oyunun "nasıl oynandığını" ortaya koyan ve "dünya önünde Türk Futbolunun itibarını düşüren" yığınla örneğin temeli!.. "Son yıllarda" yapılan yönetmelik değişiklikleri ve verilen kararlarla "özel sözleşmelerin, resmi sözleşmeler gibi geçerli olması", futbolcuların, teknik adamların "alacaklarının ve tazminatlarının teminat altına alınmasını" sağladı ama, "vergi kaçağı" konusunda "en ufak bir ilerleme sağlayamadı"; aksine "bazı" kulüplerin "işi daha da ilerilere götürmelerine" yaradı!. Gazetelere yansıyan ve "yalanmayan" haberler, hangi kulüplerin "gerçek" ya da "gerçeğe yakın" rakamlarla Federasyon ve Maliye önüne çıktığını, hangi kulüplerin de "komik rakamlarla" işi idare etmeye çalıştığını, bütün dehşeti ile ortaya koydu!. Bu tablo için, Fenerbahçe ve Beşiktaş'ı kutlarken, Galatasaray ve Trabzonspor yönetimlerine "ne demek gerek"; ortada!.. Maliye Bakanımız "Yamuk yapmayın, yakarım haaa" dediğine göre, ortada "en azından" tam bir "yamukluk var!.." En azından!.. "Koca" kulüplerin "koca koca yöneticilerine bu ayıp yetmez mi?" Tısss!.. Günlerdir bekliyoruz; "Futbol Federasyonu ve kurulları için ağızlarına geleni söyleyen" yöneticiler konusunda, "Federasyon ne yapacak" diye, ortada hiçbir şey yok!.. Sanki bu sözler "Bıçakçı Federasyonu ve kurulları için" değil, "Mars Futbol Federasyonu için" söylenmiş!.. Peki, bir Federasyon "kendi çıkardığı yönetmelikleri pas pas eden" yöneticiler için "o yönetmeliklerdeki maddeleri işletmiyorsa", o federasyon "ne yapıyor" demektir? "Bizzat" kendisi "yönetmelikleri pas pas ediyor" ve "bu yönetmeliklerin yazdığına göre açıkça suç işliyor" demektir!.. Soru şu: Futbol Federasyonunu ve kurullarını, onların yönetmeliklerini "kamuoyunu önünde pas pas eden" yöneticiler önünde "sessiz kalan" ve bu sessizlikle adeta "Haklısınız, bizler söyledikleriniz gibiyiz" demeye getiren bir federasyonla ve kurullarıyla, Türkiye'de "şiddet ve şike" önlenebilir mi, ligler "adil ve eşit olarak" yönetilip, sürdürülebilir mi?. Yoksa, bu federasyon, "bunları yapmak ve bu önemli sorunları çözmek için" değil de, "tam bir çarpık kadrolaşma içinde" ve "Yağma Hasan'ın böreği" görüntüsünü veren "personel, prim ve harcama hovardalığı" için mi göreve geldi, getirildi de, bizim haberimiz mi yok?. Bu "son" sorum, "özerk" federasyonları "kanunen mâli ve idari denetim hakkına sahip olan" Spordan sorumlu Başbakan Yardımcımıza!.. Bilmem ki; "bu sorunun cevabını" hiç aradı mı; ya da "şimdi" arayacak mı? Hiç kolay değil!.. Fenerbahçe'ye Şampiyonlar Ligi kuralarında Milan çıktı, PSV çıktı, Schalke 04 çıktı!.. Bakıyorum; "Kolay grup" diyenler de var!.. Anlaşılıyor ki; "böyle" diyenler, Daum için "kılıçlarını iyice keskinleş tirmeye başladılar!.." Nesi kolay?.. "İlk iki için en zor değil", ama "zor", asıl "üçüncülük için en zor grup", bu grup!.. "Milan ihtiyarmış, PSV kan kaybetmiş, Schalke istikrarsızmış"; bu takımların "bıraktı m daha öncelerini", geçen yılki performanslarına bakmak bile "bu" söylenenlerin, "kasıtlı" değilse, "hüsnü kuruntu" olduğunu ortaya koyuyor!. Fenerbahçe'nin hem de "bu hâliyle" işi çok zor!.. Temenni edelim ki, sarı - lacivertliler, 13 Eylülde San Siro Stadı'ndaki Milan maçına kadar, "kendine çeki düzen versinler" ve de Fenerbahçe medyasının "Daum aleyhtarlığı" havasından etkilenen takım, hem toparlansın, hem de moral bulsun!.. Fenerbahçe için de, Türk futbolu için de, bu zor grupta Fenerbahçe'ye başarılar diliyorum!.. Sayın Şahin'e bir soru!.. "Universiade Oyunları" için, rahmetli Ahmet Piriştina "oyunları aldığından beri", düşüncelerimi yazıp geldim!. "Demirperde yıkıldığından beri", sportif ve medyatik hiçbir değeri kalmayan, "sadece" paranın bastırılıp "görkemli" açılış törenleri ile ve "sadece" bu törenleri izleyenlerce birkaç hafta hatırlanan, sonra unutulup giden, uluslararası yabancı medyanın "10 - 15 satır haber bile yapmadığı" ve artık "sporcu ve yönetici katılım sayısı" bakımından "kalabalık olmasından başka özelliği olmayan" bir organizasyona, Türkiye'nin ve İzmir'in "bunca borç, bunca sorun içinde" yüzlerce trilyon lira harcamasını da "hep" eleştirerek geldim!.. Gerçek o kadar açık ki, "sıkışan zaman" sebebiyle, "bire verilecek bazı ihâleler üçe dörde verildi"; yıllarca ve yıllarca "hiçbir işe yaramayacak" inşaatlar yapıldı, "o tesisler" bundan sonra yıllarca, tıpkı İstanbul'daki Olimpiyat Stadı gibi, birer "beton yığını" olarak kalacak ve "canavar gibi" bakım, onarım, personel parası yiyecek!.. Örnek yığınla, ben "oturduğum için" iyi bildiğim örneği vereyim; İzmir'in turistik ilçelerinden biri olan Urla'da benim yolum yok, yıllardır çamur ve toz yutuyorum, Urla'ya, gırtlağa kadar borç içinde olan Büyükşehir Belediyesi "otobüs" tahsis edemiyor, Urla'nın kanalizasyonunun taşıdığı pislik, o güzelim sahilden bir buçuk kilometre ileride "hiçbir arıtma yapılmadan" denize dökülüyor, İzmir "birinci derece" deprem kuşağında, "binaların depreme dayanıklı hâle getirilmesi için" kimse elini oynatmıyor; neden; para yok!.. Daha yüzlerce sorun, para bekliyor!.. Ama, biz, "Kongre eğleniyor" misali, hiçbir sportif ve medyatik değeri olmayan "bu oyunlara", göstermelik bir "tanıtım" gerekçesiyle yüzlerce trilyon harcadık; hayırlı olsun!.. Gecekondu bölgesine yapılan "16 kortluk, 5300 seyircili tribünlere sahip" Tenis Stadı, evet "Tenis Stadı" kime, ne tanıttı, nasıl tanıttı; çok merak ediyorum ve "bu stat bundan sonra ne olacak"; onu daha çok merak ediyorum!.. Acaba, açılışından, kapanışına, yemeğinden, kumanyasına, klimasından, masa - sandalyesine, yatağına, arsası hem de "Yargıtay kararlı" olarak muvazaalı Olimpiyat Köyü'nden, Halkapınar Salonu inşaatına kadar, hangi işlerden, hangi müteahhitler, Kamu İhalesi Kurulu'nu bile isyan ettirecek şekilde, "neler kazandı, nasıl kazandı" ve acaba "onlardan başka kazançlı çıkan var" mı; onu da çok merak ediyorum!.. Sayın Bakanım, bir hesap ettirin bakalım; "onca yabancıyı, mesela ekim ayında Antalya'da beş yıldızlı otellerde her şey dahil 10'ar gün misafir etseydik", Türkiye'ye çok ama çok daha ucuza mâl olmaz mıydı bu tanıtım ve de misafirler, "tanıtım bakımından" çok daha memnun olmaz mıydı? Ve asıl sorum: Geçen gün İzmir'de bir ilçe belediye başkanına rastladım, tam bir şaşkınlık içinde idi!.. Bana sordu: "Öcal ağabey, salonlarımıza koydukları klimaları söktüler, koydukları 3-5 masayı, 8 - 10 sandalyeyi götürdüler. Bunlar 10 gün için gelen yabancılara gösteriş için mi konuldu salonlarımıza, yoksa Türk gençleri buralarda iyileştirilmiş şartlarda spor yapsınlar diye mi? Bu oyunların alınmasının gerekçelerinin başında, oyunlar bittikten sonra, Türk insanına; İzmir'imize modern ve yeterli spor tesislerinin kalacak olması değil miydi?.. Gel gör, sökülen klimalar yüzünden, salonların duvarları nasıl delik de şik!.. Peki, sökülen bu klimalar, götürülen masalar, sandalyeler ne olacak? Nerelere konacak, kimlere verilecek ya da depolarda mı çürüyecek; bir bilen var mı?" Ben de, sayın bakanım M. Ali Şahin'e soruyorum: "Bir bilen var mı?"