Adam, Avrupa Kupaları'nda "buralara gelmiş, hem de kimleri eleyerek!.."Adam, Süper Lig'de Galatasaray ve Fenerbahçe'nin önünde lider!..
Adam, "yersiz, yurtsuz, statsız", bütün maçlarını "adeta deplasmanda oynuyor!.."
Adam, sezon başından beri, sürekli "sakatlar mangası kuracak kadar", takımın her bölgesinde "doğrudan oynayan / rotasyona katkıda bulunan" oyuncuların birkaçından mahrum!..
Adam, "İstanbul Boğazı'nı yürüyerek geçse", bu defa da "Yüzme bilmiyor" diye eleştirmek için fırsat bekleyen Beşiktaş yorumcuları ile karşı karşıya!..
Atiba yok, Sosa yok; karşımızda "takım olarak düşünen" futbolcular yerine "ferdi olarak kendini düşünen" oyuncuların çok olduğu bir Beşiktaş var!..
"Ferdiyetçilerden" de, Demba Ba, Gökhan Töre, Olcay, Mustafa Pektemek sahada yok!..
Dahası, "en güvenilenlerden" kaleci Tolga ve Necip de, adeta "takımlarına gol yedirmek için sahada varken"; söyler misiniz bana, Bilic ne yapsın?..
Deniyor ki; "10 öne geçilince, neden tek santrfora geçmedi, orta sahayı 5'lemedi?.."
Diyelim ki 'tek santrfora geçti', ama "ferdiyetçi" oyuncuların çoğu, "gerçek değil, normal performanslarının altında oynamaya devam ederken ve 'gol yemek için' hata üstüne hata yaparken", sonuç, gene "13 oldu!.."
Bu defa "ne" yazacaktık; "Yaktı Bilic Beşiktaş'ı, her şey iyi giderken, taktiği de, takımı da bozdu, mağlubiyete ferman çıkardı, rakibin üzerine gelmesini sağladı ve göz göre göre takımının elenmesinin yolunu açtı. Bu harakiriydi!.."
Daha da "sıcak" bir örneğiyle kıyaslayayım; "benzetmeyecek miydik" Bilic'i, Başakşehir önündeki Hamza Hamzaoğlu'na!..
Elbette, Bilic de, "her teknik adam gibi" hatalar yapmış olabilir, yapacaktır da; ama "yukarıda anlattığım tablo içinde", takımını "buralara getirmiş" bir Hoca'ya "Vur abalıya" misali çok ağır eleştirilerle yüklenmek, onu "Beşiktaş taraftarının önüne atmak"; elbette "Beşiktaşlı yorumcular için" söylüyorum; Beşiktaş'ın hayrına olmaz, hele hele Süper Lig'de şampiyonluğun finişine girilmişken ve 3 gün sonra "son derece kritik" Fenerbahçe maçı varken!..
"Gönül ibresi" Galatasaray'a ve Fenerbahçe'ye dönük yorumcular, "bunu yapabilirler"; zira Beşiktaş'la şampiyonluk için" kendi takımları" yarışıyor; bilmem anlatabildim mi?..
Vefa!..
Şu Fenerbahçeli spor medyamıza kahkahalarla gülüyorum; ille de "bir şey bulup", başlık atacaklar; "Fenerbahçe, Galatasaray'ı açık ara geçti!.."
Bu defa buldukları; "Efendim, yabancı oyuncuların kulüpte kalış sürelerindeki ortalamada, Fenerbahçe, Galatasaray'ın önündeymiş; futbolcuklar Fenerbahçe'de daha uzun süre kalıyorlarmış, vefa bakımından sarılacivertiler, sarıkırmızılıları çok geride bırakmış!.."
"Vefa???.."
Vay canına, daha dünkü ve bugünkü tabloya bakmak bile yeter, neyin ne olduğunu görmek için!..
Son yıllarda "Fenerbahçe'yi şampiyon yapan" Hocalara bir bakın, onlara nasıl bir "vefa" gösterilmiş!..
Alex gibi bir golcüye, yıldıza, kaptana bakın; nasıl bir "vefa" gösterilmiş!..
Onca yılın "Fenerbahçelisi ve golcüsü" Semih'e bakın, "vefayı görün!.."
Hele hele, kulüpte uzun yıllar yöneticilik yapmış "en has" ve "en sevilen" Fenerbahçelilerden Şadan Kalkavan'ın vefatında, "kulüp başkan ve yönetiminin gösterdiği" vefasızlık ortada iken, "vefa üzerine haberler yapmak", bilmem ki, neyin nesi oluyor?..
İnsanları kendinize güldürmek için mi?!..
Kim öle, kim kala!..
Futbol Federasyonu Başkanı ile, Kulüpler Birliği Vakfı Başkanı "beraberce" basın açıklaması yaptılar. Federasyon Başkanı, "Süper Lig AŞ kurulması konusunda mutabakata vardık, 2017'ye kadar altyapıyı oluşturacak, statüyü hazırlayarak, kanunlaştırılmak üzere bakanımıza vereceğiz" dedi.
Rivayet odur ki, Federasyon'daki arkadaşları, bu açıklama üzerine, Yıldırım Demirören' e sormuşlar; "Sayın Başkan, hani Süper Lig AŞ'ye karşıydın, ne oldu da 'Evet' dedin?.."
O da, onlara şu anekdotu anlatmış; "Zamanın birinde bir kral varmış, bir gün 'Sevgili atıma iki yılda kim konuşma öğretirse, ona iki bin altın vereceğim, öğretemezse kellesini alırım' diye bir ferman çıkarmış. O zaman 'iki bin altın' çok para; bir fakir çoban çıkmış, 'Ben öğretirim' demiş.
Arkadaşları, ailesi perişan, sormuşlar; 'At konuşma öğrenir mi, kellen gidecek, bu nasıl iş?' Çoban gülmüş; 'İki yıla ya kral ölür, ya at, ya da ben. İki bin altınla, iki yıl kral gibi yaşarım ya' demiş!.."
İşte, "Demirören'in eveti" de, galiba "Çoban misali!.."
Yapma be Hocam!..
İnanamıyorum; Duygun Yarsuvat gibi "Prof. Dr." Bir hukukçu, nasıl oluyor da "Göreve geldiğimizde, Galatasaray'ın mâli durumunun böyle olduğunu bilmiyorduk" diyebiliyor!..
Aslında ortada, tam da Ziya Paşa'nın, "Terkîbi Bend'ine uygun" bir tablo var; "En ummadığın keşf eder esrâr-ı derûnun / Sen herkesi kör, âlemi sersem mi sanırsın?"
El insaf, sayın Hocamız; "sizden önceki yönetimin Mâli İşlerden sorumlu yöneticisi, yani muhasip üyesi", sizin listenizde değil miydi, seçilmedi mi, görev taksiminde onu "Mâli İşlerden sorumlu muhasip üye" siz yapmadınız mı?..
Söyler misiniz bana; "Galatasaray'ın mâli durumunu ondan iyi bilen başka kim olabilirdi", camiada?..
"Göreve talip olurken" ve de "Galatasaray'ın mâli durumu" konusundaki iddialar, söylentiler ayyuka çıkmış, gazete manşetlerine ulaşmış, Divan Kurulu toplantılarının baş konusu olmuşken, hiç mi aklınıza, "Amerika'da Bentley Üniversitesi (Boston)'nden finans alanında MBA üst lisans derecesi alan, çalışma hayatına Türkiye Sınai Kalkınma Bankası Kurumsal Finansman Bölümü'nde başlayan, daha sonra Yapı Kredi Kurumsal Finansman Bölüm Başkanı olarak birçok büyük şirket alım satımına, halka arz ve özelleştirme projesine imzasını atan ve de yatırım bankacılığı ekibini yöneten" Mete İkiz'e "şu soruyu sormak" gelmedi; "Nedir, kardeşim para durumumuz, borcumuz, harcımız?.."
Sizin gibi, "davalarında, en küçük detayları bile gözden kaçırmayan hukukçu" unvanına sahip, "çok tecrübeli" bir kurdun, bugün "bu konuda" masumları oynamasına, nasıl inanalım, söyler misiniz?..
Arslan'a bak!..
Madde bir; insana "Bu nasıl gazetecilik" sorusunu bin defa sorduracak bir tablo var ortada!..
Alba Berlin Galatasaray basketbol maçının başlamasına dakikalar kala olaylar çıkıyor, sarıkırmızılı taraftarlar, karşı tribüne saldırıyor, oyun bir saat geç başlıyor; bütün gece ne TV'lerde, ne gazetelerimizin WEB sitelerinde, ne TV haberlerinde "Olay neden çıktı" sorusunun cevabı var; bir Allah'ın kulu da çıkıp, olay çıkaran onca Galatasaraylı taraftardan birine sormamış; "Neden?.."
Madde iki, kendilerine Ultraslan" adını veren bu grup iflah olmaz, "bu kaçıncı olay" ve kim bilir FIBA'dan "ne kadar ceza gelecek?.."
Ya "aynı maçta" takımın kaptanı" Ender Arslan'ın formasının unutulması ve "yedeklerden birinin formasındaki ismin kapatılarak, yerine kalemle 'Arslan' yazılarak" sahaya çıkılması; ne "arslan" ama?..