Keşke, "Diyojen'in feneri" elimde olsaydı da, "o adamı" öyle arasaydım!. Büyük İskender'e "Gölge etme, başka ihsan istemem" diyebilen Diyojen'in o çok ünlü feneri ile!.. "O fener olmadığı için(!)" biliyorum ki, "o adamı" bulamayacağım!.. Hangi adamı mı? Futbol Federasyonu'nun "hokkabazlık kararının bozulması için", Tahkim'se Tahkim'e, İdari Mahkeme ise İdari Mahkeme'ye gidecek kadar "cesareti olan" adamı!.. "Dünya üçüncüsü olan" takımın oyuncularına, adeta "padişah fermanı ile" ulûfe dağıtır gibi, "teknik direktörlük sertifikası veren" bir Federasyon kararına "isyan edecek" ve bu isyanın gereklerini yapacak olan adamı arıyorum!. Madde bir; "Federasyonun hangi talimatında böyle bir yetkiye sahip olduğu" yazıyor? Madde iki; insan vücudunda pankreasın yerini ve fonksiyonlarını bilmeyen, "aerobik kapasiteyi tarif edemeyecek olan" kişilere, nasıl "teknik direktör" sertifikası verilir, verilebilir? Madde üç; yarın bir başka milli takımımız Avrupa Şampiyonu olursa ya da Dünya Kupası'nda final oynarsa, ikincilik veya birincilik kupasına uzanırsa, bu Federasyon "o oyunculara ne verecektir?" Yoksa hepsini "ömür boyu Futbol Federasyonu yönetim kurulu tabii üyesi mi yapacaktır?" Madde dört; Dünya ve Avrupa Şampiyonluklarının koleksiyonunu yapan Alman Milli Takımı'nın kaptanı Beckenbauer'e neden Alman Futbol Federasyonu "teknik direktör lisansı vermemiştir" de, onu milli takımın başında "milli takım sorumlusu" olarak tutmuştur? Madde beş; "bunca eğitimden geçtikten sonra" ancak ve ancak "teknik direktör" unvanını alabilen hocalarımız bu "hükm-ü Karakuşî" karşısında susup oturacaklar mıdır? Madde altı; "Antrenörler Derneği" neden vardır ve bu komediye neden seyircidir? Madde yedi; "Futbol Kanunu'nda gözetim ve denetim yetkisi olan" Spordan Sorumlu Devlet Bakanımız ve Başbakan Yardımcımız, bu "rezaleti görmezden mi gelecektir?" Daha yazmaya devam etsem, "bu maddeler" uzayıp gider, amma... Burada kesiyor ve "acaba" diyorum: "Gazetelerde çıkan haberlerde bir eksik ya da yanlış taraf mı var?" Düşünüyorum: "Acaba Federasyon, bu sertifikaları sembolik olarak mı verdi? Hani bazı devlet adamlarına, bazı üniversitelerde verilen 'fahri' profesörlük, dekanlık, rektörlük unvanları gibi???" Mantığım, aklım "sadece" bu şarta "evet" diyebiliyor!.. Gerisini... Teknik adamlar, onların dernekleri düşünsün!.. Dedim ya; "bir adam arıyorum", cesur bir adam!.. Var mı? Hiç sanmıyorum!.. Bir cesur adam olsa, bu cesur adam "kendi derneğini ayağa kaldırsa", bu ülkeye "yalancılığı ve kokainciliği" mahkeme kararı ile tescil edilmiş bir Alman'ı, bir büyük kulüp "teknik direktör" olarak getirebilir miydi? Nerede "o cesur adam", nerede?.. Aurelio!.. Sanki bulunmaz Hint kumaşı!.. Karaktere bakın!.. Önce Trabzonspor'a imza atmış.. Sonra Gençlerbirliği'ne ve "avans almış!." Sonra Fenerbahçe'ye gelmiş ve "avans almış", şimdi de mukavele imzalamış!.. Maradona olsa ne yazar? Ortega'nın ne yazdığını acı acı gördük!.. "Böyleleri" baş tacı edildikçe, Serhat'ların yaptıklarını ayıplamamız mümkün olabilir mi? Serhat neler söyledi TV'lerde, neler söyledi gazetelere... Şimdi hepsini inkâr ediyor; "Ben sapına kadar Fenerbahçeliyim" diyor, diyebiliyor!. İnsan biraz sıkılır, utanır!.. Çıkarsın ortaya, "adam gibi" dersin ki: "Ben hata yaptım, kandırıldım, menajerlerin elinde oyuncak oldum... Hatamı anladım, beni affedin!." Affederlerse, gider kulübüne başkanın elini öpersin!.. Şimdi yaptığın gibi, herkesi kendine güldürmezsin!.. Ama Serhat ne yapıyor? Hem suçlu, takımını ligin en kritik döneminde bırakıp gitmiş, gazetecilere kulübü, başkanı için ağzına geleni söylemiş, hem güçlü, şimdi utanmadan sıkılmadan diyor ki; "Ben hiçbir şey söylemedim, yalan yazdılar, kalleşçe eleştirdiler!." Yazıklar olsun!.. Aurelio'nun da Trabzonspor için, başkanı için söylediklerine bakarsak, "Fenerbahçe'ye yeni bir 'Serhat adayı' geliyor" demektir!. Eh!.. Hadi "Fenerbahçe'nin başkanlık makamına saygı duyarak", işe Aziz Yıldırım'ı katmayayım; Daum gibi hocaya da, "böyle" oyuncular yakışır, zaten!.. Tencereler yuvarlandı, kapaklarını buldu!.. Tabii, "kerametleri kendilerinden menkul, yeni yetme" yöneticilerin bu mesajlardan "ders" almaları mümkün değil, zira onların derdi "sadece ve sadece kazanmak!.." Kulüp ve camia "manevi olarak" ne yaralar almış, umurlarında değil!. Onlara tavsiyem; Can Bartu'nun "Cuma günkü yazısını" defalarca okusunlar ve çerçeveletip "her gün okunmak üzere" yazıhanelerinin duvarlarına assınlar!. Kulüplerine ne kadar kötülük yaptıklarını belki böyle "idrak edebilirler!." Mukavelelerde ne yazacak? Üç büyükler, "içerde ve dışarıda" birbirlerinin istedikleri oyunculara talip olarak, "fiyatları gene yükselttikçe yükselttiler!." Hani her yıl transfer öncesi yaptıkları "centilmen anlaşmasını" bu yıl da yenileyen üç büyükler!.. Sözlerinin eri (!) olan yöneticilere sahip üç büyükler!.. Kendilerini de, kulüplerini de kamuoyu önünde "küçülttükçe küçülten" üç büyük kulübün yöneticileri... Bari, "o anlaşmaları yapmayın, kameralar önüne çıkıp pozlar vermeyin!.." Yazıklar olsun, hepinize!.. Şimdi göreceğiz bakalım; "milyon dolarlarla beraber 2'şer, 3'er oyuncu da verilerek alınan" ve hemen "yıldız" sıfatı da takılan futbolcuların "federasyona verilen resmi belgelerinde" hangi rakamlar yazacak? Aralarında "yalancılığı ve kokainciliği" mahkeme kararı ile tescil edilmişlerin de bulunduğu "teknik adamlara ödenen" milyon dolarlara karşılık, resmi belgelerde yazan rakamları merak etmemek mümkün mü? Acaba o belgelerde, gazetelere kadar intikal eden "gerçek" rakamlar mı, "vergi kaçırmak için" küçültülen ve "minnacık yapılan" rakamlar mı olacak? Kimse gülmesin; "kulüplerde oynanan sezon öncesi oyunun" bir benzerini de Futbol Federasyonu ve Maliye Bakanlığı oynuyor!.. Her sezonun başında diyorlar ki; "Bu defa transferler sıkı şekilde takip edilecek ve gerçek rakamları resmi belgelere koymayan kulüplere ağır para cezaları uygulanacak!." Ve ardından da "defterdarlıklara talimatlar gönderiliyor!." Sonrası???? Güldürmeyin beni; herkes biliyor ki, her kulüpte "resmi defter ayrı, gerçekleri yazan masa altı defter ayrı!.." Üstüne üstlük, "Resmi deftere göre ödenmesi gereken cüz'i vergiler dahi ödenmiyor!.." Vergi borçları, faizleri ile beraber 100'lerce trilyonu buluyor ve "sonunda af!.." Pardon... Pardon... Vergi barışı... Ne barış ama? 106 trilyonluk borcun "küsuratı olan" 6 trilyon bile değil; 3.5 triyonluk bir ödeme anlaşması.. Her biri "kamu yararına" dernek olan bu kulüplerde yıllardır oynanan oyun bu!.. Herkes seyrediyor... Federasyon, spor teşkilatı, bakanlıklar, hükümetler ve ellerinin altında Devlet Denetleme Kurulu olan cumhurbaşkanları!.. Yıldırım'lar, Bilgili'ler, Canaydın'lar "herkesle alay eder gibi" ortalıkta fink atıyorlar; ne denetleyen, ne arayan, ne de soran var!.. Kulüplerin borçları "onlarca milyon dolarmış, bazılarının yüz milyon dolarları aşmış"; kim bakıyor!.. Ceplerinden "tek kuruş çıkmayan", verdiklerini "temlik ve senetlerle garantiye alan" yöneticiler, kulüp kesesinden "hovardalık yarışı yaparak" ünlerine ün katıyorlar ve hem devlet katında, hem özel hayatlarında ve işlerinde "her kapıyı açacak" sihirli anahtarlara sahip oluyorlar ya, gerisi kimin umurunda!.. Hakan Şükür pişman mı? "Baba-oğul" olarak "para da para" dedikleri için, Hakan Şükür'ün başına gelmeyen kalmadı!. "Daha önce söylediklerini" bir yana bırakıyorum; geçen sezon "İngiltere'ye gitmeden önce", Galatasaray'a dönebilmek için yaptıkları girişimleri biliyorum... Araya kimi ve kimleri koyduklarını biliyorum... "Aranın bulunması için" yapılan röportajları biliyorum... Tam Gökmen Özdenak'ın "olumlu" röportajının Sabah'ta çıkacağı günün öncesindeki gece, "İngiltere'den olumlu cevap gelince", bir TV'nin spor programında "Galatasaray ve yöneticileri için söylediği ağır sözler" hâlâ kulağımda!.. Şimdi bu "Hakan Şükür", Galatasaray'a alınacak ve oynatılacak öyle mi? Olabilir, "burası" Türkiye!.. Nasıl Serhat, Fenerbahçe'de oynatılacaksa, nasıl "Fenerbahçe'den cacık bile olmaz" diyen Ümit Davala'ya sarı-lacivertli kulüp el altından teklif gönderiyorsa, "Fenerbahçe'ye küfürler ederek" sarı-lacivertli bir taraftarı tekme-tokat döven Fatih Akyel alınıyorsa... Hakan Şükür de, hiç şüpheniz olmasın ki, Galatasaray'a alınır ve oynatılır!.. Üstelik, inanıyorum ki; Serhat'tan da, Ümit'ten de, Fatih'ten de çok daha iyi oynar ve çok daha faydalı olur!. Ve gene biliyorum ki, Galatasaray seyircisi Hakan'ı gerçekten "samimiyetle" bağrına basacaktır!. Sevgili okurlarım, milli takım oyuncusu Hakan Şükür'ü, haksız ve ağır eleştirilere karşı nasıl koruduğumu bilirler... Amma... "Bunca olan bitenden sonra", nasıl "sarı-kırmızılı" formayı giyecek? Galatasaraylı yöneticilerin, teknik direktör Fatih Terim'in ve bizzat Hakan'ın yürekleri "bu kavuşmayı" kaldırabilecek mi? İyi düşünmek gerek!.. Bence Hakan'ın pişman olmasından da, özür dilemesinden de önemli olan konu; "bu!.." Benim yüreğim kaldırmıyor!.. Midem de!.. Sırasını beklemek!.. ABD karşısına çıkan "gençleştirilmiş" milli takım "yarınlar için" ümit verdi!. Ama "sadece" o kadar!.. Maç sonrası yazılan ve söylenenlere bakıyorum; "abartıdan geçilmiyor!." Rakiplerin de "gençleştirilmiş ve değiştirilmiş" kadrolarla geldikleri Kupa'da "şampiyon olabilmenin yolu", ancak "ilk geceden çok daha iyi oynamaktan" geçiyor!. Brezilya'yı yenen Kamerun, bana göre "turnuvanın en iyi futbolunu oynuyor!." Şenol Hoca'nın takımın gençleştirilmesi ile ilgili stratejisini "fazla muhafazakar bulanlar", gençleri "şişirmeye devam ederlerse", onları "kazanamadan kaybederiz!." Ve de "kazanılmış" tecrübelileri de kaybederiz!. Daha dün "yerden yere vurulan" Alpay'ın ABD önündeki performansını gördükten sonra, "Şenol Hoca aylardır futbol oynamayan bu adamı neden takıma koyuyor" diyenler, bilmem ki, biraz mahçup oldular mı? Bırakın, hocasıyla, futbolcusuyla millî takım rahat bir nefes alsın, moral alsın!. Lütfen!.. Doğru mu? Deniyor ki; "Beşiktaş, Galatasaray ve Fenerbahçe'nin teklif götürdüğü oyuncuları alabilmek için maç başına transfer ücretinden, garanti transfer ücretine döndü!." Doğru mu, bilmem!.. Beşiktaş'ı yazan meslektaşlarım herhalde biliyorlardır!. Eğer "söylenenler doğru ise" yandı gülüm keten helva!.. Zira geçen sezon, Galatasaray'ın başını yakan "temel sebep", alınan oyuncuların çoğunun "garanti paraya gelmeleri" idi ve "maç başına transfer ücreti" hemen hemen rafa kaldırılmıştı!. "Alacakları parayı garanti eden ve oynasa da, oynamasa da alan" oyuncuların da, Revivo'dan, Ümit Davala'ya kadar "nasıl oynadıkları" seyredip durduk!.. Spor yazarlarımız, Beşiktaşlı yöneticilere bir sorsunlar bakalım; "Paralar garanti ve peşin mi, yoksa maç başına parça parça mı?" Ve bir soru daha: "Geçen yıllarda sözleşme imzalayanlar ile, yeniler arasında ödeme sistemi olarak fark var mı?"