2007-2008 Futbol Sezonu ve nisan ayının başı!..
"Yerlisiyle, yabancısıyla" Galatasaray Futbol Takımı'nın "Hakan Şükür başta ağabey oyuncuları", Teknik Direktör Feldkamp'a "isyan ediyor" ve yöneticilerle konuşarak, "Feldkamp giderse şampiyon oluruz" diyorlar!..
Feldkamp istifa edip (ettirilip) gidiyor ve ligin bitimine "6 hafta kala" Galatasaray Futbol Takımı, "teknik direktörsüz" kalıyor!..
Herkes "Feldkamp'ın yerine kim getirilecek" diye tartışırken, Galatasaray yönetimi, "o zamana kadar adını sanını kimselerin pek duymadığı, tanımadığı", takımın başına getirildiğinde de spor yazarlarının dahi, "Kim bu Hoca" diye internetlerde araştırma yaptığı bir teknik adama, Galatasaray Futbol Takımı'nı teslim ediyor; "yardımcı antrenör" Cevat Güler'e!..
Ve Cevat Hoca, "aralarında Fenerbahçe karşılaşması da olan son 6 maçın hepsini kazanıp" Galatasaray'ı şampiyon yapıyor!..
Şimdi gene nisan ayı başındayız ve Galatasaray gene "hocasız"; dahası ligin bitimine "gene 6 maç var" ve bu maçların içinde Fenerbahçe ile olan da var; ama, "bu defa" Cevat Hoca yok!..
"Teknik Direktör Farih Terim'in ceza aldığı saha olaylarının içine kendilerini atıp, ceza almada onu takip eden" Hasan Şaş ve Ümit Davala "yardımcı antrenörler!.."
"Terimsiz" ilk maçta, ikisi de yok, ikinci maçta ise ancak biri var!..
Real Madrid galibiyetinin bahar havası içinde, "acılı gerçek" pek hissedilmiyor gibi, ama "gerçeğin kendisi" dağ gibi ortada duruyor ve "ilk imtihan" bu gece hem de deplasmanda Karabükspor'la, ilk yarıda Galatasaray'ı Arena'da "domine edip" yenen Karabükspor ile!..
Bence, Hasan Şaş'ın da, Ümit Davala'nın da "Cevat Hoca'nın yerini doldurabilmeleri için" daha epey fırın ekmek yemeleri lâzım; hatta "psikolojik olarak" o kadar fırın ekmek bile yetmez!..
Dilerim ben yanılırım; ama konuştuğum çok Galatasaraylının "benim gibi düşündüğünü" biliyorum; 2008 nisanında "saha dışında ağırlık koyan" futbolcu ağabeylere karşılık, bu defa "saha içinde iş futbolcu ağabeylere kalıyor" galiba, ne var ki, bu defa "bir Hakan Şükür yok"; bakalım Drogba "o boşluğu" doldurabilecek mi?..
Son diyeceğim odur ki; "Fatih Hoca, işe başlarken keşke yanına bir Cevat Hoca bulup, alabilseydi!.."
Adım adım kupaya doğru!..
"Lazio'yu da yenilmeden eleyen" Fenerbahçe UEFA Ligi'nde "şimdilik" kupa için "favori" olmasa da, "birinci plâse" durumuna geldi!..
Kalan "dört" içinde "benim tahminim" şöyle:
Favori: Chelsea
Birinci plâse: Fenerbahçe
İkinci plâse: Benfica
Sürpriz: Basel
Bu satırları yazarken, "kura çekimine saatler var" ve ben tahminime devam ediyorum; "Chelsea eşleşmesi olmazsa", Fenerbahçe finali de oynar!..
Büyük bir şanssızlık ve konsantrasyon kaybı olmazsa elbette, bana göre "futboldaki adaletsizliğin en kötü yanı" da işte burası!..
Fenerbahçe, Basel'i de, Benfica'yı da "eleyecek güçte!.."
Chelsea mı; "onu yenmek için" final gerek, zira "tek maç" oynayacaklar, yarı finallerdeki gibi, "iki maç" değil; ve de ekliyorum; finalde neden olmasın?..
Hadi, bir ekleme daha yapayım; "UEFA Kupası'nın ikincisini Türkiye'ye getireceklerine inanır ve bu inancın gereğini sahalarda yerine getirirlerse", hatta "yarı final kurasında Chelsea bile çıksa", çok değil "biraz şans" ile neden olmasın?..
Kutluyorum, Fenerbahçeli futbolcuları ve hocalarını ve "kupaya kadar" başarılarının devamını diliyorum!..
Soru!..
Galatasaray TV "ne söylerse söylesin" ve de "nasıl yorumlarsa yorumlasın", Galatasaray'ın Hocaları, "yürürlükte olan talimatlarda yazan cezaları almışlardır"; belki de "bu cezaların fazlası yok, eksiği var!.."
Ama "bu acı gerçek" kadar, bir başka bir başka "acı gerçek" de var!..
Sorum şu:
Acaba, "Şampiyonluk yarışının fevkalade kızıştığı" ve her maçın "final" hâline geldiği bir süreçte:
Fenerbahçe'nin "düşme hattında can kavgası yapan" bir takımla yaptığı maça, "koyu bir Galatasaray taraftarı olduğu" dillere düşen bir hakem verilse idi.
Ve de, o hakem, "ikinci yarıdaki Beşiktaş derbisinde dördüncü hakem olarak görev yaparken", Fenerbahçe Teknik Direktörü'nü "tribüne göndermek için" orta hakemi iki defa uyaran bir hakem olsa idi.
Dahası, bu hakeme ve maça "gözlemci olarak" da, "hakemlik yaptığı günlerde, Fenerbahçe'ye gelmiş geçmiş en büyük yabancı futbolculardan biri ile mahkemelik olan" birisi "gözlemci" olarak tayin edilse idi ve "maçın hakemine sezonun en parlak notlarından birini verse" idi.
Bitmedi; maçta çıkan olaylarda, Fenerbahçe'nin "bütün hocaları tribüne gönderilse" ve sonunda "büyüklü / küçüklü bir yığın ceza alsalar" idi.
Bugün acaba "neler" olurdu?..
Uyusun da büyüsünler, ninni!..
Avrupa'da "ekonomik krizin tavan yaptığı" ve "Rus oligarklarının ve Arap petrol şeyhlerinin sahibi oldukları hariç, en zengin ve büyük Avrupa Kulüpleri'nin bile tasarrufa yöneldiği" bir spor sezonunda, Türk Basketbolu'nun temsilcilerinin "Avrupa Basketbol Kupaları'nda düştüğü acıklı durum" ortada!..
Ne yazık ki, Türk Basketbolu'nun başında hâlâ "büyüklere masallar anlatan" ve bir "ne yazık" daha; "bu masallarla da büyüklü, küçüklü herkesi uyutan" bir Federasyon başkanı var!..
TV'lerdeki ve gazetelerdeki basketbol yazar - çizer ve yorumcularını dahi, "istediği gibi dizayn etmeye gayret eden" ve bunda da büyük ölçüde başarılı olarak "basketbolumuzdaki acı gerçeklerin üzerini örtebilen" Turgay Demirel'in "iş başında kalmaya devam ettiği sürece", basketbolumuzun "dibe vurmaya doğru olan" yolculuğunun süreceği ortada!..
Eeee?..
"Üzerine ölü toprağı serpilmiş gibi" bu acı tabloyu seyreden basketbol camiası ne zaman uyanacak acaba?..
"Türk basketbolu Turgay Demirel'in çiftliği mi" diyerek yola çıkacak bir avuç adam da yok mu, bu büyük camiada; yazıklar olsun!..
"Bazılarımız" var; "Kim yaparsa yapsın", yazıyorlar, eleştiriyorlar ve de "doğru bildiklerini" söylüyorlar!..
"Bazılarımız" var; "Kim yaparsa yapsın", sanki hiç olmamış gibi davranıyorlar, görmüyorlar, duymuyorlar, yazmıyorlar, konuşmuyorlar; "etliye sütlüye karışmamak" ilkeleri olmuş!..
"Bazılarımız" var; "birileri yaparsa" yazıyorlar, çiziyorlar, eleştiriyorlar ama "başka birileri yaparsa", ne yazıyorlar, ne çiziyorlar, ne görüyorlar, ne duyuyorlar, ne konuşuyorlar!..
Mesela, "hakemlere karşı", biri (Fatih Terim) saha kenarında, biri (Aziz Yıldırım) stat koridorlarında "aynı tepkileri gösteriyorlar, benzer sözler söylüyorlar" ve işte "acı gerçek"; "yazılara, yorumlara baktığımızda", spor basınımızda, işte yukarıda yazdığım "3 çeşit bazılarımızın kimler olduğu ve hangi gruba girdikleri", okuyucularım kusura bakmasın, bu benzetmeyi yapmak zorundayım; "kabak gibi" ortaya çıkıyor!..
"Üç çeşit" bazılarımız, Galatasaray'da da var, Fenerbahçe'de de var, Beşiktaş'ta da var; spor okuyucularının "bu üç çeşidin temsilcilerini iyi tanıması gerek" ve de "birbirlerine karıştırmaması"; bazılarını sevseler de, bazılarını sevmeseler de!..