Türk Sporu "bu gece", tarihinin "en büyük adımlarından birinin atılacağı" bir gece yaşayacak; Sırbistan'ı da yenersek, yarın Dünya Basketbolu'nun zirvesi için oynayacağız!.. Bakınız, Tük Futbol Milli Takımı'nın hocası Hiddink, "basketbolcularımız için" ne demiş; "Güçlü çok güçlü oyuncular. Başarılarının temel nedeni bu. Benim takımım da böyle güçlü olmalı!.." Gerçekten "ilk defa, devamlılık ve istikrar çizgisi içinde olan" bir "12 Dev Adam" izliyoruz; "ilk defa!.." Ama ondan da öte, bir başka gerçek var; bu defa ortada sadece "12 Dev Adam" yok; "12 Dev Adam" gerçeğinden "çok daha önemli olan" bir gerçek var; "Bir Dev Takım!.." Onun için diyorum ki; "Bu gece kazanır mıyız; kazanırız, yarın gece zirveye oturur muyuz; neden olmasın?.." Dünya Şampiyonası'nda artık "şeref kürsüsü" değil hedefimiz, "şeref kürsüsünün en tepesi!.." Haydi çocuklar!.. Bravooo!.. New York Times Gazetesi'nden bir haber: "Kulübünde 4 yıl kaldıktan sonra lise eğitimi için ABD'ye giden Enes Kanter burada çok beğenildi ve 'Dünyanın bu yaştaki en iyi pivot oyuncusu' olarak nitelendirildi. Kanter'i çok sayıda Amerikan Kolej Ligi (NCAA) takımı takibe aldı. Zorlu bir yarıştan sonra Enes, Kentucky ile anlaştı. Fakat Enes'in takımı izinsiz bırakmasına içerleyen F.Bahçe, genç yıldızın anlaşmasına taş koydu. Enes'in F.Bahçe'deki yıllarında kira yardımı ve primlerin yanı sıra son sezonunda aylık 6 bin 500 dolar maaş aldığına yönelik belge, kontrat ve banka dekontları NCAA yönetimine gönderildi. NCAA kurallarına göre ligde daha önce basketbol ile sadece amatör olarak ilgilenen öğrenciler oynayabiliyor. Belgeleri inceleyen NCAA yönetimi 'Kararımızı inceleme sonrası vereceğiz. Ama F.Bahçe'deki son sezonunda A Takım'la 9 maça çıktığı ve diğer oyuncularla aynı rakamı aldığı görülüyor' açıklaması yaptı. Takımın genel menajeri Nedim Karakaş 'Enes için üzgünüz ama bize gerçekler sorulduğunda yalan söyleyemeyiz, bütün belgeleri yolladık' dedi." Milli Savunma Bakanımızın açıkladığı şekli ile "Futbol takımlarında takır takır futbol oynarken, askerlik yapmamak için 'çürük raporu' almış olan" bir Başkan'ın ve onun yönetiminin "geleceği çok parlak" bir Türk gencinin "önünü kesen" bu "doğrucu Davutluğunu" alkışlamak, hepimizin görevi değil mi?.. Beceriksizlerin mumu!.. Kıyameti kopardılar; "Kadromuzdaki yabancı sayısı az olduğu için Avrupa'da başarı kazanamıyoruz" diye. İşte sonunda Federasyon da "Alın size 10 kontenjan, kadronuza 10 tane yabancı futbolcu katın" dedi ve sonuç; Galatasaray UEFA Ligi'nin, Fenerbahçe de bir ay içinde hem Şampiyonlar Ligi'nin, hem UEFA Ligi'nin ön elemelerinde, üstelik "Avrupa için sıradan sayılan" takımlara elendiler!.. Galatasaray ise 2000 yılında "sadece 4 yabancı ile hem de namağlûp olarak İtalyan - İspanyol - Alman - İngiliz takımlarını eleyip, finalde 'yıldızlarla dolu' Arsenal'i de geçerek UEFA Kupası'nı kazanmıştı!.." Meselelere "budak deliğinden bakan" yöneticilere ve o yöneticilerin" hınk" deyicilerine, unutamayacakları bir derstir, bu tablo!.. "Kendi beceriksizliklerini, transferde etrafa milyonlarca eurolar, dolarlar saçarak kapayacaklarını" zanneden yöneticilere "tokat gibi" bir derstir, bu "utanç verici" tablo!.. Ne yazık ki, Federasyonumuz da, "bu gerçeği görüp" tedbirlerini ona göre alacağına, tam tersine "mavi boncuk dağıtarak" bu tablonun devamına "yeşil ışık" yakıyor; vah ki, ne vah!.. Nerede benim "Yabancı transferinde sınırlama kaldırılsın" diye kampanyalar açan "kulüpçü" yorumcularım, sesleri sedaları neden çıkmıyor, acaba?.. Bir anıt adamı daha kaybettik!.. Geçen hafta Cuma günkü yazımın başlığı "Acı üst üne acı" idi ve şöyle başlıyordu: "Daha Cavit Ağabey (Ölçer)'i kaybetmenin acısı yüreğimi yakmaya devam ederken, üst üste 3 büyük acı ile yeniden sarsıldım; Hasan Polat, Ahmet Kurşun ve Kemal Moralı!.." Yazım "şöyle" bitiyordu; "Ve de, ne olur büyük Allahım; ardı ardı na bu kadar acı yeter, biraz nefes alalım!.." Bu yazının üzerinden iki gün geçmeden, Türk sporunun, o zamanların deyimi ile "amatör" sporumuzun ve "herkes için" sporun anıt adamlarından Dr. Necmettin Erkan Hocam'ın vefat ettiği haberi geldi!.. Hey gidi günler hey!.. Onunla 35 yıl önce Ankara'da, daha sonra "yerleştiğimiz" İzmir'de "çok anlamlı ve güzel" dostluğumuz, "spor adamı - bilim adamı - gazeteci" ilişkilerimiz olmuştu; o, spor üzerine, spor bilimi üzerine "doyumsuz" sohbetlerin insanı idi!.. Onu, Amerika'da Wisconsin Üniversitesi'ndeki hocalık döneminden sonra geldiği Türkiye'de, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Mühendislik Fakültesi, Endüstri Mühendisliği bölümünde "Ergonomi Öğretim Görevlisi" olarak dersler verir ve "sporcularımızın idman - koşu sırasında kalp ritmi ve nabız atışları üzerine testler yaparken" tanımıştım. Sonra o zamanki adı "Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü" olan bugünün "Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü" şemsiyesi altında kurulan "19 Mayıs Spor Akademisi kurucu başkanı" olduğunda dostluğumuz iyice pekişmişti. TRT'de "Yaşam Boyu Spor Programları" yapar ve gazetelerimize "bu konuda" makaleler yazarken onu hayranlıkla izler, "Türk halkına yaşam boyu sporun önemini anlatan" hocamızı tam bir "spor ve sağlık öncüsü" olarak alkışlardık. "Omurgalı" tabir ettiğimiz "ilkeli, çok çalışkan, çok dürüst" bir insandı, uzmanlık dalında onca kitap yazdı, binlerce makalesi arşivlerde duruyor; bitmek tükenmek bilmeyen bir enerji ile, bilgilerini topluma, sporculara, gençlere, öğrencilerine aktardı. Federasyonlarda görevler aldı, teknik adam yetiştirmek için açılan eğitim seminerlerinde hocalıklar yaptı ve nihayet 80 yaşında "sessiz sedasız" hepimize veda etti; nur içinde yatsın!.. Kederli ailesine ve dostlarına sabır ve baş sağlığı dilerim. Bir "acı gerçeği" de hemen yazayım; "utanç verici" bir gerçeği. Türk bilimine ve Türk sporuna "bunca emeği geçmiş" böyle bir anıt adamın ölümünden sonra Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü, Cimnastik ve Herkes için Spor Federasyonları'nın "resmi" sitelerinde "tek satır" haber çıkmadı; yazıklar olsun!.. Hee hele Jimnastik Federasyonu'nun "resmi" sitesine, sayın Genel Müdürümüz bir baksın ve "rezaleti" de, sporun "ana spor dallarından biri olan" Cimnastik'in de "kimlere emanet edildiğini" görsün!.. "Emir kulu" hakemliğe doğru!.. "Hakemler Birliği'ni ele geçirme" harekâtında son taarruz başladı; bu ne bitmez bir hırs, bu ne bitmez kan davası ve kin?..Onca baskı, onca talimat yetmezmiş gibi, şimdi de Hakemler Derneği'nin genel kurulunu olağanüstü toplantıya çağırmak için "tek merkezli" bir girişimi başlattılar ve de "Eskişehir'deki bir avukata vekalet vermeleri için" derneğin genel kurulu üyesi olan faal hakemlere, "icra takibini bile içine alan" birer "maktu" vekalet örneği gönderiyorlar; istersen imzalama, vekalet verme; yandın; bundan böyle ne maç alabilirsin, ne kademe atlayabilirsin, kademe düşürülmezlerse dua etsinler; Merkez Hakem Komitesi "öyle" talimatlar yaptı ki, "nefes bile aldırmıyorlar" hakemlere!.. "Hakemleri her türlü baskıya açık hâle getiren" talimatlar yürürlüğe girince, "olağanüstü genel kurulu toplayıp", Derneği de "payandaları yapmanın" ve "adamlarını yönetime getirmenin zamanının geldiğini" görüp harekete geçtiler; ama bilmeliler ki, "bunlar" geçmiş yıllarda da denendi; "o gün başarılı olunsa" da, bu başarıların hiç biri "baskıcılara yâr olmadı"; sonunda silinip gittiler; sizler de silineceksiniz, gün gelecek yüzünüze bakan, elinizi sıkan olmayacak!.. Soruyorum, hakemliğimizin, "sizin emrinizde olan" bir derneğe ihtiyacı var mı; insaf edin ve çekin içinden ellerinizi de bu dernek "kendi göbeğini kendi kessin!.." Ellerinde "MHK gücü" ve de arkalarında "Federasyon" olmasa, Dernek Genel Kurulları'nda "15 - 20 oyu zar zor alacak" kişilerin hedefi açık: "Biz yaptık oldu" emrivakileriyle, "hakka ve hukuka, dahası kanunlara ve anayasaya aykırı" madde ve hükümlerle dolu talimatları yürürlüğe koyanların, "spor medyasının ve spor hukukçularının da vurdum duymazlığı" sebebiyle yaptıkları yanlarına kâr kalırken, üstüne üstlük istiyorlar ki, Hakemler Derneği de "emirleri altında" olsun ve onların sesi de susturulsun!.. Ne diyeyim; yazıklar olsun!..