Bir garip durum!.. Hımmm... Bir Federasyon Başkanı, Disiplin Kurulu'nun "kendi istediği yönde bir karar vermesini isterse" ne yapar? Eğer, yetkisi varsa, cesareti varsa, "karar toplantısından önce" çeker kurulun başkanını, "kulağına" der ki; "Bu kararı şöyle çıkarmaya çalış!.." Hatta "gücü varsa", daha da kesin söyler; "Bu kararı şöyle çıkarın!." Her gece bir kaç televizyonda, her sabah bir kaç gazetede "Federasyonun bütün kurulları Başkan'ın kuklası" anlamında yazıların çıktığı ve yorumların yapıldığı bir dönemde, "en aptal adam bile", böyle hareket etmeyip de, "karar bir çıksın bakalım, bizim istediğimiz karar çıkarsa ne âlâ, çıkmazsa müdahale eder, kararı düzelttiririm" der mi? Diyelim ki, "böyle bir aptallığı yaptı"; peki ama, "aralarında Yargıtay üyeliği yapmış olanlar dahil" onca hukukçunun bulunduğu bir kurul, "verdiği karardan 2-3 saat sonra döner mi?" Diyelim ki, döndü; bu kurulun içinden "bir şerefli bir adam" çıkıp da nasıl "Böyle bir çirkefin içinde ben yokum, iddialar doğru, böyle böyle oldu" demez? Diyelim ki, "bir şerefli adam çıkmadı"; peki ama, "gazetecilik ne oldu?" Bir spor muhabiri ya da yazarı arkadaşım da, "kaynak bile göstermeden, iddiaları, söylentileri haber yapan" meslektaşlarından ayrılıp, "Arkadaş, ben Federasyonun falan üyesinden, Disiplin Kurulu'nun filan üyesinden kararın değiştiririldiğini kesin olarak öğrendim, 'değiştirin' talimatını da telefonla falanca verdi" demez? Uzun yıllar Ankara'da "Spor teşkilatı muhabirliği ve yazarlığı yaptım", iyi bilirim; eğer "yazılanlar, çizilenler doğru ise", bir spor yazarı için "işin doğrusunu" hem de "en ince teferruatına kadar öğrenmek" beş dakikalık iştir!.. Böyle bir gazetecilik nasıl yapılmaz? Diyelim ki, yapılmadı; peki ama "Disiplin Kurullarının talimatla karar değiştirilmesi kabul edilemez" diyen Spordan Sorumlu Bakan, "içyüzünü bir dakika içinde öğrenebileceği" bir olayda, "kanunun kendisine verdiği", hem de açık açık verdiği "gözetim ve denetim hakkını", altını çiziyorum "böyle" çok önemli ve hassas bir olayda kullanmaz da, neden "kara leke" gibi sözler ederek, "kaleden kaleye şahin uçurur?" Diyelim ki, spordan sorumlu Şahin bakanımız da "kaleden kaleye şahin uçurdu"; iyi de, bu nasıl "hukukçular ile dolu" bir disiplin kuruludur ki, üyeleri hakkında, günlerdir "bunca ağır haber ve yazıların yazıldığı, hatta açıkça hakaretlerin yapıldığı, onurları, kişilikleri, şerefleri ile oynayan yorumların yapıldığı" bir olayda, sanki "Mars Futbol Federasyonu'nun disiplin kurulu imişcesine" duymazlıktan, görmezlikten gelip, susar? Diyelim ki, "tecrübeli ve onurlu" disiplin kurulu üyeleri de "bizim anlayamayacağımız" sebeplerle sustular ve susmaya devam ediyorlar, peki ama, federasyonun "hukukçu" Başkan Vekili, "ortadaki garip durumu" açıklığa kavuşturacağına, çıkıp da iddialarla, söylentilerle ilgili olarak nasıl "hem hayır - hem evet" anlamına "havet", hayır hayır daha yakışanı "hem evet- hem hayır" anlamına gelen "evyır" gibilerden sözler eder? Yazımın başlığında dedim ya; "ortada bir garip durum var!." Hem de çok garip!.. Bir de garip adam!.. "Lucescu'yu eleştirdiğimiz" ve açık açık "Büyük teknik adam değil, Avrupa'da yığınla olanlardan biri, büyük hedefleri olan takımları o hedefe taşıyamaz, disiplin fakiri, genç futbolculara dönüp bakmaz bile, o hazır adamla, tecrübelilerle ve kendi aldıkları ile oynar, iyi günlerin teknik adamıdır, kötü günlerde dağılıp gider" diye yazdığımız zaman, bize yıldırımlar yağdıranlar, bilmem ki "şimdilerde" ne yapıyorlar? Bazıları, "özellikle Beşiktaşlı olanlar" gerçekleri gördüler ve "Git artık, takımı da, kulübü de mahvettin" diyorlar!. Evet, doğru söylüyorlar, hem de çok doğru!. "Sergen'i bile oynatan sihirbaz" diye takdim edilen Lucescu, açıkça ortaya çıktı ki; "oynamak istemeyen hiç kimseyi oynatamaz", üstelik "oynamak isteyenleri" bile "oynayamaz hâle getirir!." İşte, "Ümit Milli Takımı'nın yıldızlarının durumu" ortada; Okan'ı ve Sinan'ı bitirmek için elinden geleni ardına koymadı; sahada ayakta bile duramıyorlar!. A.Hassan'dan başlayarak "yığınla" örnek vermek mümkün... Hele hele Galatasaray'da "kimleri" çürüğe çıkarmak için, neler yaptını çok iyi biliyoruz!. Lucescuperverler, "Paraya değer vermez, o Galatasaray'a bile şu kadar alacağını bağışladı" palavralarının ne kadar "gerçek olduğunu" da , onu "düştüğü yerden kaldırıp", itibar dahil herşeyi veren Beşiktaş'a ve yönetimine "neler yaptığını" görerek, en sonunda "medeni olmayan Bizanslılar" benzetmesini yaptığını da duyarak, herhalde anlamışlardır. Neyse... "Dâhi" Lucescu, nihayet "ve dahi" olmak üzere... Anlaşılıyor ki; güle güle gitmeyecek; gitsin de nasıl giderse gitsin ve bir daha da dönmesin!. Okumuyorum!.. Sevgili Kemal Belgin, Alaaddin Metin'in, Fenerbahçeli Ümit ve Tuncay'ın "Belçika Milli Maçı'nda 90 ve 70 dakika sahada tutularak yorulmalarına kafayı takmış ve eleştirmiş olmasına" çok kızmış... Öncelikle söyleyeyim ki, Belgin çok ama çok haklı!.. "Milli takım konusunda bile kulüpçülük yapmak" hele hele "gerçek" bir spor yazarı için yüz kızartıcı!. Belgin yazısında bana da soruyor; "Alaaddin Metin'in yazısını okumadın mı" diye... Hayır sevgili Belgin, okumadım.. Zira, Alaaddin Metin'i uzun bir süredir okumuyorum!. Ben "tarihi tarihçilerden okurum"; padişahların vakanüvislerinden değil!.. Onur Belge'ye mesaj!.. Sayın TSYD Genel Başkanım... Stop... Eğitim Semineri'ne davet edip, konuşma hakkı verdiğiniz ve akladığınız, "spor yazarlarına hakaret etmeyi" adet hâline getiren ve adeta fırsat arayan "futbol yorumcusunun", son olarak bunca yılın spor yazarı ve gazetecisi sevgili Kâzım Kanat için yaptığı "her anlama çekilecek" ama hedefi belli imayı, bilmem okudunuz mu?... Stop... Okudunuzsa, lütfetseniz de ne düşündüğünüzü öğrenebilsek!... Stop... Tabii, siz de yardımcınız sevgili Gürcan Bilgiç gibi, TSYD Genel Başkanlığı'nı ve yönetimini "ağlama duvarı" olarak görmüyorsanız... Stop... Böyle olaylarda genellikle "susma hakkınızı kullandığınızı" çok iyi biliyorum... Stop... Hiç olmazsa "bugün yarın toplanacak" TSYD Genel Kurulu'nda çıkıp da mertçe "Yanlış yaptık, özür dileriz" demenizi bekliyoruz... Stop... Saygılarımızla... Stop... Öcal Uluç... Stop... Bir de esrarengiz adam!.. Sadece benim değil, spor camiasındaki "milyonlarca adamdan" birkaç tanesinin bile adını sanını duymadığı, "İzmirlilerin hemen hemen hiç tanımadığı", meslektaşlarının büyük çoğunluğunun hatırlamadığı "29 yaşındaki" bir adam, "Beş yılda 40 milyon dolar destek vereceğiz" diyerek Göztepe Kulübü'ne sponsor oldu!. Devletin ajansının bu konuda verdiği haberin bir bölümünü aşağıya alıyorum; "haberi Anadolu Ajansı'ndan alıyorum" ki, kimseler "abartıyor" demesin: "İZMİR (A.A) - İkinci Futbol Ligi (A) Kategorisi ekibi Göztepe'de, anonim şirket statüsündeki profesyonel futbol şubesini İzmirli işadamı Burak İkizoğlu'nun alacağı açıklandı. Göztepe Başkanı İskender Tuğsuz, düzenlediği basın toplantısında, bir süredir Burak İkizoğlu ile Göztepe'ye sponsor olması yönünde görüşmeler yürüttüklerini belirterek, şunları kaydetti: ''İkizoğlu'ndan kulübü sahiplenmesini talep ettik. Kendisi de Göztepe A.Ş'nin hisselerini devralmayı kabul etti. Hukuki ve mâli yapı her iki taraf açısından da incelendi. Göztepe'de yeni bir dönem başlıyor. Göztepe'nin futbol başta olmak üzere tüm branşlarda hepimizin özlediği hedeflerinin gerçekleşeceğine inanıyorum.'' İzmir Ecza Deposu'nun sahibi olduğunu belirten Burak İkizoğlu (29) 'Gözünaydin Göztepe' sloganiyla yola çıktıklarını kaydederek, şunları söyledi: ''İzmir'de doğan, İzmir'de çalışan bir işadamıyım. Bu proje için 40 milyon dolar ayırdık. Göztepe'ye 5 yıl içinde 40 milyon dolarlık bir yatırım yapacağız. Göztepe A.Ş.'yi dernekle birlikte yöneteceğiz. Eğer bu birliktelik olmazsa başarıya ulaşılmaz. İskender Tuğsuz da Göztepe A.Ş.'de asbaskanlık görevini kabul etti.'' Atatürk Stadı'na talip olacaklarını, stadın üzerinin kapatılmasını içeren bir proje hazırladıklarını anlatan İkizoğlu, kendi kendine yetebilen bir Göztepe meydana getireceklerini, bunun için de Göztepe adıyla otel, hastane ve kolej inşa edilmesi projeleri bulunduğunu kaydetti." Elbette, İkizoğlu'nun projelerinin gerçekleşmesini, hem Türk sporu, hem İzmir futbolu, hem de Göztepe adına isteriz!. Amma... Bir sporsever, bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı ve bir spor yazarı olarak, başta İskender Tuğsuz olmak üzere Göztepelilerin de "düşündükleri" ama kamuoyu önünde sormadıkları "kafama takılan" şu soruları sormak hakkım var: "Bu değirmenin suyu nereden gelecek, daha doğrusu nereden geliyor?" "Basın toplantısında kendinizden söz ederken, hep "çoğul" ifade kullanmışsınız, bir grup olduğunuz hissine kapıldım, kim bunlar? Arkanızda kimler var?" Ve bir sorum da İzmir'in sayın defterdarına: "Burak İkizoğlu ve sahibi olduğu ilâç deposu son üç-beş yılda acaba ne kadar vergi ödedi?" Galatasaray'a ne lâzım? Ergun Gürsoy'un açıklamalarından anladığıma göre, "yabancıların hepsi" gidiyor!.. Bence "Petre'nin gönderilmesi" çok yanlış... Tıpkı "Tamas'ın satılması" gibi... Bu iki çocuk da "futbolu biliyordu", fizikleri, yapıları, futbol anlayışları mükemmeldi... Biraz tecrübeye ihtiyaçları vardı ve "takıma intibaka..." Bunlarla beraber gelecek olan "öz güvene!.." Tamas'ın ipini "maalesef" medya çekti, hem de "futbolu henüz öğrenememiş" Ömer ve Orhan'a "övgüler" yağdırarak!. Şimdi de Petre'yi Gürsoy gönderiyor; Fatih Akyel gibi "çirkin olayların kahramanı" bir futbolcuya kucak açarak!. "Bu tercih", Gürsoy'un "transfer yeteneğine, futbol bilgisine ve tecrübesine" çok inanmama ve güvenmeme rağmen, kafamda "kocaman" bir soru işareti oluşturdu!. Tamas'ın da, Petre'nin de "bir kaç yıl içinde" nasıl futbolcular oldukları çok iyi anlaşılacak!. Terim "onlarla uğraşmadı", Hagi, Petre ile uğraşabilir!.. Defansta da, ön liberoda da, orta sahada da "oynayabilen" komple bir futbolcu Petre... Giderse yazık olacak!. "Bülent kalacağına ve oynayacağına göre", Galatasaray'ın mutlaka "3 tane iyi defans adamına ihtiyacı var!." Prates'le de, Ergün'le de, Hakan Ünsal'la da bu iş olmuyor, olmayacak; Ömer ve Orhan "yedek olabilirler" o kadar!. Defans oyuncuları "ucuzdur"; dışarıdan "iyi oyuncular" getirilebilir ve "şampiyonluk için" ilk önemli adım atılır; "sağlam bir defans!." Orta sahaya "usta" bir beyin; işte "paranın asıl bastırılacağı adam" o!... Bir de "golcü" şart!.. Zira, Galatasaray'da "forvet var, santrfor var"; ama "golcü" yok!.. İşte "beş" futbolcu; ileride golcü, orta sahada beyin ve üç de defans adamı!.. Yerli varsa yerli, yoksa yabancı... Gürsoy'un sözünü ettiği "23 milyon dolar" yeter de artar bile... Fatih Terim de "iki yıl transferi böyle yapsaydı", yapabilseydi; bugün Galatasaray bu hâlde olmaz, üstelik de takımın başına Hagi gelmezdi!..