Perşembe günü, Ünver Ergün'ü Urla Güvendik Mezarlığı'nda toprağa verdiğimiz ikindi saatlerinden sonra, "acı ve üzüntü içinde" eve geldiğimde, "avunmak için" bilgisayarımın başına geçtim ve internette "günün haberlerine" bakmaya başladım. Daha üçüncü haberde, "üzüntüm ve acım" tavana vurdu; haber şöyle idi:
"Sinop'ta Ayancık Belediyespor ile Türkeli Belediyespor arasında oynanan amatör küme karşılaşmasında göğsüne aldığı diz darbesi sonrasında tekrar ayağa kalkamayan ve Samsun 19 Mayıs Üniversitesi'nde tedavi altına alınan Emrah Kandemir hayatını kaybetti. Genç oyuncu arkasında ise 2 ve 5 yaşlarında iki evlat bıraktı."
Haberin devamı daha da acıydı; "Maçın ilk yarısında kalecisiyle çarpışan Ayancık Belediyesporlu 24 yaşındaki Emrah yere yığılmış ve bir daha ayağa kalkamamıştı. Sahada ambulans yoktu, beklenmeye başladı. Uzun bir süre sonra gelen ambulans, bu defa, sahaya giriş yapamamış ve ancak getirilen bir dozer telleri kırıp geçiş açınca, sahaya girebilmiş, bu arada da genç futbolcunun da kalbi durmuştu. Kalp masajla çalıştırılmış ve Kandemir ambulansla önce Türkeli Devlet Hastanesi'ne, sonra Sinop Atatürk Devlet Hastanesi'ne, ardından da Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi yoğun bakımına götürülmüş, ne var ki bütün çabalara rağmen, kalp bir daha çalışmamak üzere yeniden durmuştu."
Sahalarda "bu kaçıncı ölüm"; kiminde doktor yok, kiminde ambulans!..
İşte bir tane daha; kim verecek Emrah Kandemir'in ölümünde "başrolü oynayan" ihmalin hesabını; kim verecek, kim?..
Meslektaşımız Erkan Koyuncu'nun, Galatasaray gibi bir kulübün Florya Tesisleri'ndeki feci ölümünün hesabı ne oldu; soran, bilen, takip eden var mı?..
"Emirleri yerine getirmekten başka suçu ve sorumluluğu olmayan" bir kapı görevlisinden başka, kimden ne hesap soruldu ki, Emrah'ın bu acı ölümündeki "asıl" sorumlular ortaya çıkarılsın ve hesap sorulsun?..
Bir-iki gazete o da iç sayfalarda bir-iki haber koyacağız, "benim gibi" bir iki arkadaşımız yazacak, sonra her şey unutulacak; taa ki, yeni Emrahların ölümüne kadar!..
Seyredici ve okuyucu yemi olarak "pembe hayal ve ümit ambalajı" (Ertuğrul Özkök'ün kulakları çınlasın; bunlara, bir genel yayın müdürü olarak, hem de TSYD'nin eğitim seminerinde 'Olur' vermişti) ile piyasaya sürülen "bombalı" palavralar furyasının "transfer haberleri" varken, kimin umurunda olsun ki, Emrahlar?..
Gelin de Yunus Emre'yi "acı acı" hatırlamayın:
"Bir garip ölmüş diyeler / Üç günden sonra duyalar / Soğuk su ile yuyalar / Şöyle garip bencileyin!.."
Cizre'den, İstanbul'a futbol!..
Cizrespor'un maçlarında olanları yazdık, geldik, ya "İstanbul'un göbeğinde olanlar?.."
Eyüp Karadolap Stadı'nda, 20 Aralıkta yapılan İstanbul 1. Küme maçında, Zeytinbursuspor'u 4-2 yenen Karadolapspor'un, "hükmen 3- 0 mağlup ilan edilmesine sebep olan" olaylar?..
Gazetelerin yazdığına göre, Zeytinbursuspor daha stada gelirken, pompalı tüfeklerle, kurusıkı tabancalarla ateşe başlayan taraftarlar, rakibe bütün bir maç boyu devam eden küfür yağmuru, saha içine devamlı taciz, muştalarla yaralanan ve rapor alan rakip oyuncular, sahaya atılan havai fişekler, hakemlere yapılan ağır tacizler, tükürük yağmuru, küfürler!..
Daha acısı, "olayları seyreden güvenlik güçleri" ve devre arasında sadece "oyunculara, hakemlere saldıran taraftarların tribününü değiştirerek" ikinci yarıya çıkan ve tacizlerin devam etmesine rağmen, maçı oynatıp bitiren hakemler, saha komiseri, güvenlik sorumlusu ve gözlemciler!..
Ve de maçtan sonra, "akıllar başa gelerek", "hükmen mağlûbiyet ve maçın oynandığı Stat'ta sezon sonuna kadar maç oynanmaması" kararını alan yetkililer!..
Yukarıdan beri okuduğunuz satırlar, gazete haberinden alınmıştır ve de "özetlediğim bu olaylar", Türkiye Futbol Federasyonu İstanbul Başkanlığı'nın "2014-16 sayılı ve 23.12.2014 tarihli" kararında da "Statta bulunan 50 civarında çevik kuvvet polisinin çevik kuvvet otobüsünden olayları sadece izlediği" ibaresi de dahil, "aynen" yazılıdır!.."
İstanbul İl Tertip Komitesi'nden konuyla ilgili yapılan açıklamada da şu paragraf vardır; "Müsabakanın zaman zaman durdurulmasına karşın alınan tedbirlerle maça devam edilebildiği, hakem görmese de maçın bitiminde Karadolap taraftarlarının olaylarının emniyet kuvvetleri tarafından biber gazı ile önüne geçilebildiği anlaşıldı."
Peki nerede kaldı, 6222 sayılı kanun; 20 Aralık'tan bu yana, "gözaltına alınan, tutuklanan bir tane taraftar" duydunuz mu; hem de "İstanbul'un göbeğinde" bunlar olmuşken?..
Şimdi bir de "tersine dönelim"; Eyüp Stadı için "bu karar" çıkıyor da, neden Cizre Stadı için çıkmıyor; neden Karadolapspor hükmen mağlup oluyor da, Cizrespor olmuyor?..
Bu nasıl bir adalet anlayışıdır; bir yetkili çıksın da anlatsın, bize!..
Ünver Ergün!..
Ah, 2014 ah; sevdiğimiz, saydığımız, değer verdiğimiz çok insanımızı, büyüğümüzü, kardeşimizi, dostumuzu, meslektaşımızı, yakınımızı, akrabamızı aldı, ebediyen aramızdan!..
Son gün... Son gün... Sevgili Kurtul Altuğ'un, kızı Ayşegül Altuğ Dikel'i kaybetmesinin acısını paylaşırken, telefonumuza SMS mesajı ile bir "kara haber" daha geldi; "Gazeteci, spor yazarı, Türkiye Spor Yazarları Derneği Asbaşkanı Ünver Ergün vefat etmişti!.."
55 Yaşında idi daha, pırıl pırıl bir insan, fedakâr bir aile babası, iyi bir gazeteci, Adana'da başlayan gazetecilik hayatının büyük bölümünü İzmir'de geçiren, çok sevdiğim bir meslektaşım, kardeşimdi; menhus kanser onu bizlerden ayırdı!..
İlkeli, "eğilip bükülmektense, zaman zaman kalemini bırakan" bir "yiğit" gazeteciydi, Ünver; "Adanalı" olmak, işte "böyle" bir şeydi, onun için; hep de öyle kaldı!..
"Gönülden ve yürekten" bir Galatasaraylıydı; mezarlığa da, tabutunun üzerinde "Galatasaray bayrağı" ile geldi.
O da, bazıları ve benim gibi, "Lucescu'yu hiç sevmez"; onun "savunmaya dayalı" futbolunu Galatasaray'a hiç ama hiç yakıştırmazdı. Ne zaman "Galatasaray'a geliyor" söylentileri çıksa, karşılaştığımızda, ben "Seninki geliyor" derdim; o da "Öcal Abi, inşallah doğru değildir" derdi, gülüşürdük!..
Spor camiasına, basınımıza, eşi ve iki kızı başta olmak üzere bütün Ergün ailesine, dost ve yakınlarına başsağlığı ve sabır dilerim. Mekanı cennet olsun ve nur içinde yatsın!..
2014'ün son haftasının iki sözü!..
"Asli görevlerini bir kenara bırakarak kulüpçülük ve pazarlamacılık faaliyetlerine ağırlık veren Basketbol Federasyonu'nu uyarma, toplumu bilgilendirme hakkını ve sorumluluğunu kendinde bulan TÜBAD, bu görevini yerine getirirken basketbol ve spor kamuoyuna da hissettiği rahatsızlığı duyurmakla mükelleftir. - Türkiye Basketbol Antrenörleri Derneği"
"İlle de bir basketbol kahramanı arıyorsanız, Turgay Demirel, diyeceğim.
1992'de Türkiye Basketbol Federasyonu Başkanı olarak seçildiğinde camianın yüzde yüz desteğine sahip değildi. Ama sabır ve ısrarla çalıştı. Basketbolu geliştirmek için hem sportif, hem de kurumsal hamleler yaptı. Erkek ve kadın basketbolunda elle tutulur, gözle görülür projeleri hayata geçirdi. milli takımlara çıta atlattı. Dünya şampiyonaları ve olimpiyat hayallerini gerçekleştirdi. Kişisel olarak FIBA Avrupa Başkanlığı gibi önemli bir göreve layık görülerek seçildi. Kıskanılacak, örnek alınacak bir başarı bu.
O halde yaşasın basketbol! Yaşasın Turgay Demirel! - Atilla Gökçe"
Öcal Uluç'un notu: Sevgili Atilla, "Yaşasın basketbol" diyorsun da, "bu nasıl olacak" Turgay Demirel'le?.. "Turgay Demirel yaşasın" da, bıraksın "böle böle, böldüklerinin en küçük parçasına mavi boncuklar dağıta dağıta, büyükler arasında düşmanlıklar oluştura oluştura, tam bir kaosa sürüklediği" Türk basketbolunun yakasını, gitsin, FIBA Avrupa Başkanlığı'nda yaşasın, hem de "çok" yaşasın!..