Ben "küfrü" sevmem ve de çok nadir de olsa "Eşek, köpek, hayvan" demekten öteye de küfür etmem. Sonra da, hayvanları da, eşekleri de, köpekleri de çok sevdiğim ve bütün hayatımda balık, kedi, köpek, kanarya beslediğim için üzülür; böyle küfürlerle "hayvanlara haksızlık ettiğim" hissine kapılırım. "Cinsel içerikli" iğrenç küfürleri ağızlarına pelesenk etmiş kişilerle "aynı mekanlarda bulunmamaya gayret eder", bulunduğum zamanlarda da ikaz ederim; "Eğer böyle küfür etmeye devam edecekseniz, ben gidiyorum!.." Bunu yakınlarım da, arkadaşlarım da, dostlarım da bilirler!.. Sırf "küfür alerjim yüzünden", futbolu maçlarına gitmeyi bıraktım, atletizm ve tenis ile beraber "en sevdiğim spor dalı olan" basketbol maçlarına bile artık gitmez oldum!.. İşte bu yüzden Ercan Saatçi'nin ve onunla FB TV'ye program yapan Metin Özülkü'nün "söyledikleri" ile ilgili ellerde dolaşan kasetin çözümünü gazetelerde okuyunca tüylerim diken diken oldu!.. Ülkede "sanatçı" diye ün yapan insanlar "koca bir camia, koca bir kulüp, koca bir takım için böylesine iğrenç küfürleri nasıl ağızlarına alıyorlar", hayret ettim!.. Ben Metin Özülkü'nün adını ilk defa bu haberlerde okudum, kim olduğunu bilmem, "ne sanatçısı olduğunu" hâlen de bilmiyorum. Ercan Saatçi'nin "müzikçi" olduğunu biliyorum ama, "müziğin hangi dalının sanatçısı olduğunu" bilmem, hâlen de bilmiyorum; kendisini tanımam, bir defa bile karşılaşmadım, ama ikisinin de "nasıl birer sanatçı olduğunu" artık iyi biliyorum!.. Ercan Saatçi'nin "özür" dileyen yazısını, Fenerbahçe Kulübü'nün açıklamasını okudum; hani derler ya; "Merdi Kıpti şecaat arz ederken sirkatin söyler" diye, işte tam o misal!.. Kahkahalarla gülüyorum; "Bu sözler taaa 2006 yılının aralık ayındaki bir çekimde söylenmiş!.." "Öyle" yazılıp çizilmeye çalışıldığı gibi "habersiz" falan da çekilmemiş; çekim bittikten sonra Saatçi de, Özülkü de "çekimi yapanlara" espriyle karışık ve de kahkahalar atarak demişler ki; "Aman haaa, bu küfür kısımlarını iyi temizleyin, bizi izleyenler arasında bayanlar da vardır, onlara ayıp olur!.." Yani, "biz erkek seyircilere ve de Galatasaray'a, Galatasaraylılara ayıp olmuyor" ama "bayan seyirciler var" ya, işte "onlara ayıp oluyormuş", espriye bakın siz!.. Telegol'de "Serhat Ulueren, Reha Muhtar, Ahmet Çakar gibi kurtlar" saatlerce tartıştılar, nerede ise "Bu çocuklara haksızlık yapılıyor, bu sözleri söylerken çekim yapıldığından haberleri yoktu" demeye getirdiler; işin "püfff noktasına açık açık atladılar"; bu nasıl habercilik?.. Dahası, programa bağlanan FB TV Müdürü sevgili İhsan Topaloğlu'na "şunu" bile soramadılar; "Bu olay 2006'da olmuş, sonra Kadir Çetinçalı yazmış, soruşturma yapmışsınız, 2008'de o programı TV dışına çıkaranı bile tespit etmişsiniz (FB'nin açıklamasında adıyla, sanıyla var), peki ama, neden o zamanlar 'Bu hırsızlıktır' diye mahkemeye gitmediniz de, şimdi mahkemeye gidiyorsunuz, bu telâş neden?" diye sormadılar, soramadılar!.. Bana soruyorlar; "Bunca yıllık bir olay, neden şimdi pişirilip sofraya yeniden kondu" diye; sebep çok açık değil mi?.. "Müzik sanatçısı" Ercan Saatçi, Hürriyet gibi "dev" bir gazetenin spor sorumluluğuna getirildi de, ondan!.. Ercan Saatçi "özel hayatını yaşarken", istediği kişiye, istediği kulübe, istediği takıma, istediği futbolcuya, istediği kuruma ya da gruba, tabii "eğer aile terbiyesi izin vermişse", küfür edebilir; bu onun problemidir, kimse karışmaz, karışamaz!.. Ama "bu küfürleri bir TV programı çekiminde eden kişi", Türkiye'nin en büyük gazetelerinden birinin spor sayfasının sorumluluğuna getirilirse, işte olacağı budur, olması gereken de budur: Bu olayı duyan, bu haberleri okuyan, "o kaseti dinleyen" milyonlar, demeyecek midir ki; "Bu şekilde küfür eden kişi, Hürriyet gibi bir gazetenin spor sorumlusu yapıldığına göre, biz böyle bir basının, sportmenlik, dostluk, barış, arkadaşlık, terbiye, fair play yazılarına, haberlerine nasıl inanacağız?.." Ve devam etmeyecekler midir; "Türkiye'nin en büyük gazetesinin spor sorumluluğuna, bu küfürleri eden, edebilen bir kişi getirilirse, tribünde küfür edenlere kim ne diyebilir?.." Söyler misiniz bana; "böyle düşünen, böyle diyen" spor seyircisine "birer basın mensubu, birer spor yazarı olarak" ne cevap vereceğiz?.. İşte "bunca yılın gazetecisi ve spor yazarı olarak" ben, Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Müdürü Ertuğrul Özkök'e açık açık soruyorum: "Böyle bir rezaletin baş kahramanı", Hürriyet gibi "ülkenin en çok satan ulusal gazetesinin spor sorumluluğuna nasıl getirilir" ve "hadi getirildi" diyelim; "bu rezalet patlak verdikten, gazetelere, internete düştükten sonra" o görevde nasıl tutulur; işte sorulması ve cevaplandırılması beklenen "asıl soru" budur!?. Ben "bu soruyu" Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Müdürü'ne soruyorum ama hem de spor yazarlarının bir "eğitim seminerinde", salondaki "genç" gazetecilere, "Balon transfer haberleri yazılabilir, taraftar hayal âleminde yaşamak için gazete alır, böyle haberleri okuyunca da keyiflenir" diyecek kadar "gazeteciliğe ihanet etmiş olan" Özkök'ün "damadı olarak", onun yönettiği gazetede futbol yorumları yazmaya başlayan Ercan Saatçi'nin, "bu yaptığı için" de, onun "şöyle" dediğini duyar gibiyim: "Aferin çocuğa, Galatasaray'a böyle küfürler edilmesinden hoşlanan yüz binler var, şimdi bizim gazeteyi ve Ercan'ı okumak için kuyruğa girecekler; acaba bol sıfırlı bir prim yazsam mı?.." Hürriyet gibi bir "büyük" gazete ve de Hürriyet Gazetesi Spor Müdürü Esat Yılmaer, "iğrenç bir cinsel küfrün sahibi olan" ve özür dilerken "Galatasaray'a, FB TV'nin bir çekimi sırasında küfür ettiğini" açık açık itiraf eden bu zatın "spor servisinin ve sayfasının tepesine getirilmesini" nasıl hazmeder, bilemem!.. Ama ben "bir gazeteci ve spor yazarı olarak", hele hele Türkiye Spor Yazarları Derneği'nin bir üyesi olarak, "Genel Başkanım Esat Yılmaer'in böyle bir zatın emrine girmesini" hazmedemem ve etmiyorum!.. Yapılması gereken açıktır; ya Ertuğrul Özkök, Saatçi'ye verdiği sorumluluk yetkisini geri alır ya da Ercan Saatçi sayfa koordinatörlüğünden kendisi ayrılır; "o ayrılmıyorsa" Esat Yılmaer ya spor müdürlüğünden istifa eder ya da TSYD Genel Başkanlığı'ndan; bunlardan "biri bile yapılmazsa", Özkök-Saatçi-Yılmaer troykası mesleğimize de, gazetelerine de, kendilerine de "son yılların en büyük darbelerinden birini" vurmuş olurlar; çok yazık olur!..