Bir Selçuk Sümer vardı!..

A -
A +

Salı akşam üzeri cep telefonuma düşen mesaj, yüreğimi yakacak cinstendi; "Üyemiz Selçuk Sümer vefat etmiştir. Sümer ailesine ve sevenlerine baş sağlığı dileriz. Cenaze töreni programı daha sonra duyurulacaktır. TSYD Ankara Şubesi." Yoldaydım, durdum, yanımdaki duvara dayandım; etrafımdan gelip geçenlere aldırmadan, gözlerimi kapadım; "göz yaşlarım içime akarken", "Selçuk Sümerli Ankara günlerim" kapalı gözlerimin önünden bir film şeridi gibi gelip geçmeye başladı; hey gidi koca Selçuk hey; hey gidi "baba" Selçuk hey!.. Adam gibi adamdı; öylesini, "böyle" bir zamanda bulmak, o kadar güç ki!.. Gazeteciliğin her yerinde vardı; sporunda, siyasetinde, magazininde, muhabirliğinde, şefliğinde, sayfa sekreterliğinde, müdürlüğünde, üstelik "en iyisini" yaparak!.. Türk basının "Son Mohikan'larından biri idi"; dosdoğru, dimdik, cesur, mesleğinde gözü kara, omurgalı, ilkeli bir gazeteci; örnek bir gazeteci; büyük bir dost, faziletli ve hamiyetli bir aile babası!.. O, kolay kolay yıkılacak adam değildi, ama "biricik oğlu" bir trafik kazasında vefat edince, o dimdik adamın beli büküldü; sonrası, işte "salı günkü" kara haber!.. Onunla olmak, insanın içini ısıtırdı, güven verirdi; "her şeyinizi emanet edebileceğiniz" öyle bir arkadaşınızın olmasının verdiği "huzurlu" bir güvendi, bu!.. Ben otomobilde hızı hiç sevmem, hatta "ibre 90 kilometreyi aşınca", otomobili kullanan kimse, ona dönüp "Ya hızı kes, ya da durdur arabayı ben ineyim, sen devam et, ben otostopla gelirim" dediğim çok olmuştur; ama otomobili Selçuk kullanıyorsa, "hız ibresine" bakmazdım bile!.. Çok yıllar önceki bir zamanda, Eskişehirspor "Birinci Lig'in en güçlü ekiplerinden biri iken", bir Galatasaray maçına, iki otomobille gitmiştik, Ankaralı "birkaç" gazeteci!.. Ben Selçuk'un arabasında idim ve yanında oturuyordum, öteki otomobili "zamanın uluslararası ünlü rallicisi" sevgili İskender Aruoba kullanıyordu; Eskişehir'e "onlardan" 20 dakika önce girişimizi hiç unutmam; uçmuş muyduk, acaba?.. Ankara'da "onunla uzun yıllar" beraber olduk; gazetelerde, tribünlerde, salonlarda, toplantılarda, seyahatlerde, meslek kuruluşlarının yönetimlerinde; duvara dayandığım ve gözlerimi kapadığım "o kısacık süreçte", işte bütün bunlar gözlerimin önünden bir film şeridi gibi geçti, sonra gözlerimi açtım, yavaş yavaş yürümeye başladım; yağmur çiseliyordu, serin damlalar beni biraz kendime getirdi; birkaç dakika sonra, bir otobüs firmasının yazıhanesindeydim; Ankara biletimi aldım; uçağa binmekten nefret ettiğim için, uzun otobüs yolculuğumda, "Selçuk'lu günleri" defalarca ve defalarca hatırlamaya ve yaşamaya vakit bulabilecektim. Nur içinde yatsın, Sümer ailesinin, basın camiamızın, Ankaralı bütün gazetecilerin, dost ve arkadaşlarının başı sağ olsun!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.