"Yorumcu" demek "ağzından çıkanı kulağı duymamak", "spor yazarı" demek "kaleminden çıkanı gözü görmemek" demek değildir!.. Herkesi eleştirebilirsin; ama "bunun bir sınırı" vardır!.. O sınır da "yasalarda" açıklanmıştır: "O kişinin onurunu, kişiliğini, itibarını zedelememek!.." Hakem Cüneyt Çakır'a "O maç tatil edilir mi, sen bundan böyle kız maçlarını yönet" dersen sevgili kuzenim Gürcan Bilgiç, bana göre "spora da, sporun ruhuna da ihanet etmiş olursun", bu bir; daha kötüsü, başkalarına da senin için "Yönetmeliğin çok açık maddesinin gereğini, hem de çok haklı olarak yerine getiren bir hakem için böyle yazıyorsan, sen de bundan böyle kız maçlarını yaz" demek hakkı doğar, bu da iki!.. Ve ey sevgili Kâzım Kanat, Milli Takım Kaptanı Hakan Şükür için, Türk Dil Kurumu'nun Türkçe Sözlüğü'nde "malûlen" sözcüğünün ne anlama geldiğine bakmadan "Ey Fatih Terim, Hakan Şükür'ü malûlen emekli et" diye yazıverdin. Hadi "o zamanlar (Kaç yıl oldu, acaba) Beşiktaş santrforu olan" İlhan Mansız'ın "milli takımda sürekli oynaması için" taktığın ve bunu da açık açık yazdığın Hakan Şükür için bunca yıldır ısrarla sürdürdüğün "Milli takıma artık alınmamalıdır, şu şu sebepten" diyebilirsin, görüşündür, buna saygı duyarım, ama "malûlen emekli" ne demek?.. "Bu nitelemeyi yaparken", insafı da, izanı da bir tarafa koydun diyelim, iyi de, başkalarının da "35 yaş için, ortada, hem de sürekli sakatlık ya da hastalık yokken, malûlen emeklilik yolunu açan" sana, "Sen neden malûlen emekli olmuyorsun" diye sorabilecekleri aklına gelmedi mi?.. Bak sevgili Kanat, "TV ekranlarında Ahmet Çakar ile birbirinize söylediğinizi hem de on binlerce TV seyircisi karşısında söylediğiniz, mesleğimizin de, sizin de sporseverler nezdindeki itibarını hızla erozyona uğratan bazı sözcükler, nitelendirmeler, birbiriniz için kullandığınız sıfatlar alışkanlık hâline gelmiş olmalı" ki, başkalarına da "aynı" üslûp ile hitap eder oldun!.. Artık mesleğin duayenlerindensin, bilesin ki; yakışmıyor, hem de hiç!.. > İster inanma. İster inanma!.. Ripley'in kitabının adı: "İster inan, ister inanma!.." Özhan Canaydın'ın yazdığı kitabın adı ise; "İster inanma, ister inanma!.." "Nihayet sonuna geldik, 3 - 5 gün içinde kesin açıklamayı yapacak, imzaları atacağız" dediği Riva satışı ile Seyrantepe sözleşmesi "şu sıralar" hem de "bu kaçıncı defa" gene "sisler arasında" kayboldu!.. Camiadan "öfkeli sesler yükselmeye başlamıştı" ki, bu defa Adnan Sezgin'i ünlü seyyah Marko Polo ile yarıştıracak bir "transfer yolculuğu" başlatıldı!.. İçerde "bir yığın", dışarıda "bir yığın" futbolcu ile "temas" haberleri, "Bitti, bitiyor" haberleri, Mehmet Topuz'lardan, Brezilyalı Renato'lara kadar "kulaklara fısıldanan 20'ye yakın futbolcu adı" ve gerçek ortada: "Uyusun da büyüsün, ninniiii!.." Üstelik "bu isimler arasında" öyleleri var ki, Galatasaray'ın yedek kulübesi "o ayarda" futbolcularla dolu, hatta "onlardan iyileri" kiralık olarak bir yığın Anadolu kulübüne verilmiş!.. Mesela "sızdırılan listede adı geçenlerden" Vestel Manisasporlu Selçuk ve Hakan Balta'nın "onca" maçını izledim; bir tanesinde de "Vay canına, bu futbolcuları neden Üç Büyükler kapmaz" diye düşünmedim; çünkü Türkiye liglerinde "onlar kadar oynayan" en az 50 - 60 futbolcu var!.. Dedim ya, maksat üzüm yemek değil, taraftara, camiaya masallar anlatarak zaman kazanmak!.. İster inanma, ister inanma!.. İşte tam bu misal!.. > Bir soruşturma yetmez!.. Süreyya Ayhan Kop durup dururken "Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü'nde görev yapan çok iyi tanıdığımız bir dostumuz bize idmanda veya sokakta yürürken bir arabanın çarpacağını söyledi. Hedef beni koşturmamak" deyiverdi. Bu sözlerle kimse ilgilenmedi. Ne zaman ki, sevgili kardeşim Hıncal Uluç "zehir zemberek" bir yazı yazarak "yetkili ve ilgilileri göreve çağırdı", haber aldık ki, Gençlik ve Spor Genel Müdürü Mehmet Atalay soruşturma açtırmış. Bakalım soruşturmadan ne çıkacak ve "milli atletimizin spor hayatını bitirecek suikastın sorumlusu" kimler?.. Söz Süreyya'dan açılmışken, bir Türk vatandaşı olarak benim de iki sorum var: Bir; Süreyya Ayhan Kop için bu milletin parasından "onlarca bin dolar harcama yapılıyor"; yapılıyor da, Süreyya'nın "Nasıl çalıştığı, idman derecelerinin ne olduğu, uluslararası yarışmalara hazır olup olmadığı" denetleniyor mu?.. İki; Süreyya gibi, Elvan gibi "dünya çapında dereceler yapan" atletlerimiz, neden "birdenbire" koşamaz, koşarlarsa da "o derecelerin yanına yaklaşamaz" oldular?.. Sevgili Mehmet Atalay ile Federasyon başkanımız sevgili Mehmet Terzi, bu sorulara herkesi tatmin edecek cevaplar verebilirler mi?.. İşin özeti şu; "bunları araştırıp, soruşturuyorlar mı"; görevlerinin arasında "bunlar" yok mu?.. > Biraz da basketbola bakalım!.. Rahmetli Orhan Mizanoğlu'nun cenazesi için İstanbul'a gittiğimde, bir spor meclisinde "bazı belgeler, bazı fotokopiler" gördüm, bazı "yazılar" okudum!.. Şimdi "doğrudan" Spordan Sorumlu Bakanımız Mehmet Ali Şahin'e ve Gençlik ve Spor Genel Müdürü Mehmet Atalay ile Basketbol Federasyonu Başkanımız Turgay Demirel'e soruyorum: Bir; Basketbol Federasyonu Başkanı Turgay Demirel'in "verdiği ve ödenmeyen" bazı çekler için çıkarılan haciz tebligatları Genel Müdürlüğe ve FIBA'ya gitmiş midir?.. İki; "kendi işiyle ilgili" bu "zamanında ödenememiş" çeklerin, Genel Müdürlük'ten ve FIBA'dan Basketbol Federasyonu'na ödenecek paralara "haciz konularak tahsili" talebinin mahkemelerce kabul edilmesinin sebebi, Federasyon ve vakıf yönetim kurullarının "en az iki imza ile" çek kesileceğine dair kararlarına rağmen "Başkan'ın tek imza ile çek kestiğinin tespit edilerek, bu çeklerin fotokopilerinin mahkemelere ibraz edilmesi" midir?.. Futbol Federasyonu ve Halûk Ulusoy olayında, "bu konularda ne kadar hassas olduğu" ortaya çıkan sevgili Bakanımızın, Basketbol Federasyonu ve Turgay Demirel konusunda da "aynı hassasiyeti" göstereceğinden ve "gerekli soruşturmaları yaptıracağından" eminiz!.. Bilmem ki, sevgili Turgay Demirel "bu iddialara" ne diyor?.. Cevabı için, Uluçmarket'in kapısı ardına kadar açık!.. > Ah bu kafalar!.. Ne diyor, "20 maç ceza alan" Vestel Manisaspor'u yakan kaleci Bülent; "Ben adam öldürmedim, hırsızlık yapmadım. 20 maç cezayı hak edecek hiçbir şey yapmadım. Bize kısaca 'sen futbolu bırak' dediler. Biz de Cüneyt Çakır ile jübilemizi yaptık. Sağ olsun bizi mahkemeye de vermiş. Zaten kulüp kadro dışı bıraktı. Bu kafayla futbol oynayabileceğimi düşünmüyorum." İşte bu kafadır, Türk futbolunu, dünya ve uluslar arası spor kuruluşları nezdinde "sabıkalı yapan!.." "Adam öldürmemişmiş, hırsızlık yapmamışmış!.." Zaten "onları yapsan", şimdi "dışarıda" değil, "içeride" olurdun!.. Sen sporu hançerle, hakeme karşı şiddet kullan ve küfret, sonra da "mazlûmu oyna"; hadi oradan!.. Ne var ki, Bülent'in "haklı olduğu" taraflar da var!.. Bir ülkede "maçın tatil edildiğini" öğrenince "Ne olmuş, hakem mi gebermiş" diyen spor yazarları, yorumcular, "yakasına yapıştığı hakeme tüküren" futbolcunun adı mesela "Hagi" olunca, "3- 4 maç" ceza ile işi geçiştiren Disiplin Kurulları oldukça, elbette "bu kafalar" böyle konuşacaklardır!.. Deveye sormuşlar; "Boynun neden eğri?.." "Nerem doğru ki" demiş!.. OCALU boşluk yorumunu yaz Turkcell, Telsim, Avea 2866'ya gönder