Birbirlerini yediler!..

A -
A +

Birbirlerini yediler!.. "Homo homini lupus!.." Hobbes'ın, bu çok ünlü sözü "İnsan insanın kurdudur" anlamına geliyor!.. Daha "ince" bakarsak; "kendi kendini yeme" anlamına da gelir; "başkasını yeme" anlamına da!.. Fatih Terim ve Lucescu için "bu söz" tam tamına oturuyor!.. Her iki "ince anlamı" bakımından da!.. "Kendi kendilerini" de yediler, "birbirlerini" de!.. Ve tabii "bazı futbolcular" ile beraber, takımlarını da!.. Terim gidip, Lucescu'nun geldiği dönemde, aylarca Lucescu "Terim'in gölgesinde yaşadı!." "Terim'in takımı... Terim'in takımı..." iddiaları ve soruları ile karşılaştı!. Her şeyi "Terim'le karşılaştırıldı" ve psikolojik olarak ezildi!.. Real Madrid'i yenip Süper Kupa'yı aldığı zaman bile "misafir sanatçı gibi" kabul edilip, "Sen ne yaptın. Bu Terim'in takımı" düşüncesinin hatta yazılara ve yorumlara dökülmesi gibi bir "azap suyunu bile içti"; "ab-ı hayat" içeceğine!.. O günlerde başladı "Terim sendromu" Lucescu'da!.. Taaa ki, "ikinci yılda gelen şampiyonluk ve Avrupa Kupaları'nda gösterilen büyük başarılara kadar!.." Üstelik "Terim'in kadrosundan çok başka" ve yarısından fazlası "kiralık" oyuncularla!.. Lucescu artık rahattı; ama bu rahatlık fazla uzun sürmedi... Galatasaray genel kurulu, Mehmet Cansun'un yerine Özhan Canaydın'ı başkanlığa getirince, "yeni başkan" takımın başına "camiaya söz verdim" diyerek "iniş çıkışlı bir İtalya macerası yaşayan" Fatih Terim'i getirmekte ve Lucescu'ya teşekkür etmekte tereddüt etmedi!. Ve Lucescu "içi kan ağlaya ağlaya" Beşiktaş'a gitti!. Galatasaray'dan "kovulmaktan beter edilişini" ve yerine Fatih Terim'in getirilişini hiç unutmadı, unutamadı; "Terim sendromu" bütün şiddetiyle geri dönmüştü!. Artık "tek" hedefi vardı; Galatasaray'ı ve Terim'i geçmek; hıncını almak, "kimin daha iyi olduğunu" herkese ispat etmek!. Transferde "Galatasaray bir futbolcuya mı talip oldu"; Lucescu onun peşindeydi ve "Galatasaray'ın mâli durumunun kötü, Beşiktaş'ın iyi olmasından" yararlanarak "o futbolcuyu aldırıyordu!." Galatasaray'da bir futbolcu "transferde ihtilaflı mıydı" ya da "Terim'le arası iyi değil miydi"; Lucescu onu istiyor, görüşüyor, Galatasaray'dan kopmasına yardımcı oluyor, Beşiktaş'a alıyordu!. Yerli yersiz "eski kulübüne, takımına, hocasına taşlar atıyor"; bütün bunlar sendromun devam ettiğini gösteriyordu!. "Hiç hazzetmediği" Ahmet Hasan'ın ve "ihtiyaç duymadığı" Okan Koç'un alınışlarından, Ümit Karan'a kanca atılışına kadar "çok şey" Terim sendromunun sonucuydu!. Bu tablo içinde gelinen "başarı" noktası, Lucescu'yu da, futbolcularını da rehavete itince, "işlerini yapacaklarına" başka takımlarla adeta "alay edercesine" uğraşılmaya başlanınca, buna başta menajer olmak üzere, zaman zaman yöneticiler de katılınca ve "üç puanlı" sistemde ilk yarı sonundaki "8 puanlık farkın" şampiyonluğu garantilettiği yanlışının "aldatıcı" tuzağına düşülünce... Şemsiye tersine döndü... Bir-iki kötü sonuç ile panik başladı... Takımı gibi, Lucescu da dağılıverdi... Devre arasında "yapılması gereken yoğun çalışma" sudan sebeplerle, "kar yağdı böyle oldu" bahaneleriyle yapılamadı; kış şartlarının ağırlaştırdığı hava ve sahalarda "şampiyonluk yolunun zorlu karşılaşmaları ile Avrupa Kupaları'nın büyük güç isteyecek maçlarının oynanacağı" unutuldu; sonuç, "tam bir teknik adamlık fiyaskosu" ve hüsran!.. Önce, "kötü sonuçlar" hakemlere, federasyonlara, MHK'lara, başka kulüplere yüklenmeye çalışıldı ama "geçen zaman" gerçekleri ortaya koydu; Lucescu ve talebeleri "çabalama kaptan ben gidemem" şarkısını söylüyorlardı!. Terim de, Galatasaray'da "ters yönden" bir "Lucescu sendromu" yaşamaya başlamıştı!. Takımı "şampiyon yapan" ve Şampiyonlar Ligi'nde "tur üstüne tur atlatan" Lucescu'dan sonra göreve gelmek ve "devamlı" Lucescu ile mukayese edilmek, "narsist" bir yapıya sahip Fatih Hoca'nın uykularını kaçırıyordu; "Ya Lucescu'nun başarılarına ulaşamazsam, ya daha başarısız olursam?" Terim'in "büyük dağları bile ben yaptım" havası içinde kırdığı, gücendirdiği Galatasaraylılar bir çok Galatasaraylı yazar - çizer ile birlikte, "Lucescu'nun gönderilip yerine Terim'in getirilmesine" daha başta karşı çıktıklarından, Terim'in "Lucescu'dan daha iyi olmak" dışında bir alternatifi yoktu!. Terim, göreve ikinci defa geldiğinden bugüne kadar işte "bu sendromun altında ezildi!.." Sağlıklı ve doğru kararlar alamadı; transferlerden, takım tertip ve taktiklerine kadar!.. "Ünlü" disiplinini bile uygulayamadı; yalpaladı, zigzaglar çizdi!. Bu dengesizlikler içinde, bir zamanlar onu "baba gibi seven" bazı oyuncular, "inanamadıkları" bir "sevgisizlik ortamı içinde", bir çok olayı "medyaya taşıdılar, eski yöneticilere taşıdılar"; bunlar Hoca'nın kulağına gittikçe, ortam daha da gerildi!. Takım içindeki gruplaşmalar önlenemedi, operasyonlar başladı, bitmek bilmedi!. "Operasyon" serisi "komik" hâle gelince, bu defa "operasyonun adı", oldu; "değişim!." Bülent - Hakan Ünsal - Arif olayındaki "doğru çizgisi", Ümit Karan - Volkan - Berkant olayındaki "eğri çizgisi" altında kayboldu ve inandırıcılığını kaybetti; "değişim", gece kuşlarına kurban edildi!. Sonunda "değişim", Hoca'ya kadar uzandı; bizzat "kendi dileği ve isteği ile!.." Ve tabii... Büyük bir baskı sonucu ve "zorunlulukla..." Terim gibi bir hocanın elinde Galatasaray takımı "mart ayı başında" Avrupa Kupaları'ndan ve Türkiye Kupası'ndan elenmiş, lige havlu atmış bir "hedefsizklik girdabına" düştü; bilmem ki son 25 yıllık tarihinde böylesine bir başarısızlık var mı? Lucescu ve Beşiktaş'ı ise, daha düne kadar "siyah-beyazlı takımı ve hocasını övme yarışında en öne geçmek için her gayreti sarf edenler" tarafından bile "ağır şekilde" eleştirilmeye başladı!. Temenni edelim ki, Lucescu'nun sonu da Terim'e benzemesin!. Hiç olmazsa o kendini ve takımını Hobbes'ın "lânetli kehanetinden" kurtarabilsin!. Sergen ve Okan!.. Bilmem dikkat ettiniz mi; Sergen 6-7 maçtır "oynadığı sürece" takımını "bir kişi eksik bırakıyor!." TV ekranlarında "yakın çekimde görüyorum"; gülmeyen yüzü adeta "Ben oynamak istemiyorum" diye bağıran bir halet-i ruhiyeyi yansıtıyor!. Ona "çok ihtiyaç duyulan" en kritik bir dönemde "futbol" olarak ortada yok; neden? Ben bilemem; sebebini "ona toz kondurmayan" hocası ve menajer abisi bilmeli!. Yöneticiler olaya hemen el koymalı; geç oldu, daha da geç olmasın!. Zira "ümit" sadece şampiyonlukta kaldı!. Ya "büyük ümitler" ile alınan Okan Koç? Hani mevsim başında "Galatasaray ile Beşiktaş'ı birbirine düşüren" ve Fatih Terim'in "alamadığı için" Gençlerbirliği Başkanı İlhan Cavcav'a "ağır tarizde bulunduğu" Okan Koç? Gençlerbirliği ve Ümit Milli Takımı'nın fırtına adamı, Okan Koç? O zaman yazmıştım, kulağıma gelen bir fısıltıyı: "İddiaya göre", Cavcav Başkan, yakın dostlarına demişti ki; "Yahu ben Galatasaraylıyım, Galatasaraylı dostlar bana neye kızıyor, mevsim başlasın, liglerin şöyle birkaç ayı oynansın, Okan'ı onlara vermedim diye bana kızan Galatasaraylılar, teşekkür etmek için sıraya girecekler!." Eh görülüyor ki, Lucescu ile Okan, Başkan Cavcav'ın söyleyip söylemediği "kesin olarak bilinmeyen" bu sözü "doğru çıkarmak için" el ele verdiler; aşk olsun!. Yasalar ve teşekkürler!.. Eksiği ile fazlasıyla "Sporda şiddet ve sponsorluk yasaları" çıktı!.. Emeği geçenlere, hazırlayanlara, eksiklerini gediklerini tamamlamaya çalışanlara, yasaları çıkaranlara teşekkür borcumuz!. Elbette, "şöyle olsaydı, bu da olsaydı, burası yanlış, şurası eksik" demek kolay!.. Bu söylenenler doğru da olabilir, ama çok uzun yıllardan beri "Yapıyoruz, tamam" ninnileri ile uyutulan bir sporsever olarak, spor yazarı olarak şimdi "başaranlara" şükranlarımı sunmak görevim; "eksiği gediği varsa" yarınlarda tamamlanır; artık yol açık!. "Kulüplerden ve medyadan ürkülerek" üzerine gidilemeyen "şiddete karşı alınacak etkili tedbirler" konusu ile "vergi kaçağına sebep olur" sakat düşüncesi yüzünden uzun yıllar sonra ancak "bir başka kuruluşun yasasının içine konulan birkaç madde ile" yasallaştırılabilen sponsorluk konusunun artık "özel yasaları" var!. Artık herkes aklını başına almalı; özellikle de "tribünleri tahrik ve şiddete teşvik edecek" açıklamalara bayılan yöneticiler ile "yayınlara bayılan" spor medyamız çok dikkatli olmalı!.. "Cezalar" hele hele ilk günlerde "ibret-i âlem için" denilerek verilecek!.. Hayırlı olsun!. TJK Başkanı ve yönetimi gitti!.. Daha düne kadar "yıkılmaz bir kale" gibi görünen Ömer Faruk Girgin başkanlığındaki Türkiye Jokey Kulübü Yönetim Kurulu, geçen Pazar günü yapılan Mâli Kongre'de "istifa ettiğini" ve 24 martta "seçimli olağanüstü genel kurul kararı aldıklarını" açıkladı!. "Eski yönetimi" ve "yılların muhasibi" ile beraber hakkında Bakanlıkça suç duyurusu yapılan ve dava açılan Başkan Ömer Faruk Girgin gitti gider!.. "İddialar gerçek değil, müfettişler her şeyi inceledi ve temiz çıktık" açıklamaları ve basın toplantıları ile üyelerini, camiasını ve kamuoyunu "yanıltmaya çalışmak" Girgin'i ve arkadaşlarını kurtaramadı!. Takke düştü, kel göründü!. Ve... Türkiye Jokey Kulübü "bu başkan ve arkadaşları ile onları destekleyenler" tarafından tarihinde görülmemiş bir duruma düşürüldü!. Duyuyorum ki; hâlâ akıllanmadılar, olanlardan ders almadılar!.. Kulübü "bu çok acıklı duruma getirdikleri halde", üyelerinden "özür dileyeceklerine" ve kenara çekilip "mahkemelerin sonucunu bekleyeceklerine", orada burada "Evet, biz mahkemelerin sonuna kadar yokuz ama, bizim adamlarımız yönetime gelecek, kulüpte hiçbir şey değişmeyecek, kulüp biz yönetimdeymişiz gibi idare edilecek" diyerek kulis yapıyorlar, listeler hazırlıyorlar, "kulübün başına yaraları saracak, kulübü ve camiayı toparlayacak, gruplaşmayı ve bölünmeyi önleyecek" aklı başında bir yönetimin gelmesi için çalışanlara "göz dağı veriyorlar!." Sadece bir örnek vereceğim, hem de "çok küçük" bir örnek; "kulübün nasıl bir duruma düşürüldüğünü" anlatmak için!.. Başkan'ın 4 yıllık "sadece seyahat masrafı" nedir, biliyor musunuz? Tam 144 milyar liradan fazla!.. Bu masrafın içine "davetli olarak gidilip gelinen yerler, yenilip içilenler" ve "kulüp otolarının benzin ve mazot paraları" dahil değil!.. Ayda "3 milyardan fazla" bir seyahat masrafı!.. Ya muhasip üyenin? Onun da 106 milyardan fazla, yani nerede ise "ayda 2.5 milyar!.." Değil ya, diyelim ki, Başkan "çok gezmek zorunda", peki ama "muhasip" neden gezer, nereyi gezer? Sen, TJK'ne böylesine bir "har vurup harman savurma dönemi yaşatacaksın", sonra da Mâli Genel Kurul'a "tasarruf yapılmaz ve masraflar kısılmazsa, 2005 yılında ikramiyeler ödenemez, yarışlar yapılamaz" uyarısını yapan denetçilere ateş püsküreceksin; olacak şey mi? Kulübe başkanlık yapmış, nelerin olup bittiğini çok iyi bilen, en azından bilmesi gereken ve Mali Kongre'de divan başkanlığı yapan "dostum" Ali Doğan Ünlü'ye de bir tarizim olacak: Bakanlığın gönderdiği ve içinde "çok önemli uyarıların olduğu" 11 sayfalık raporu nerede ise yok saymışsın; üyelerin gerçekleri öğrenmesinin, özellikle "Sosyal Kısım" adı altında işletilen ve "hukuki dayanağı olmayan" çarkın, "At Yarışlarının TJK'nün elinden alınmasına kadar gidebileceği" gerçeğinin kulüp üyelerince "açık açık öğrenilmesinin" önüne geçmişsin; yazık!. "TJK'nün parası ile" arsalar alınacak, o arsalara "TJK'nün parası ile" tesisler yapılacak, sonra da bu tesisler, "hiçbir kanunda, yönetmelikte, kararda olmayan" bir "sosyal bölüm" icat edilerek, o "Sosyal Kısım" adına "yüksek rakamlar" ile TJK'ne kiralanacak; olacak iş mi? Bu "garip" durumu ortaya koyan ve "bu çarkın, TJK'nün geleceğini tehdit ettiği" uyarısını "açıkça" yapan mektupta "nelerin olduğu" üyelere anlatılmaz mı? TJK'nün bütün üyelerini, bugün zor ama önemli bir görev bekliyor: Akıllar başlara alınmalı ve kulübü mahkemelere düşürenlerin sahneye koymaya çalıştıkları senaryolar çöp sepetine atılmalıdır!. TJK, "at yarışlarının asıl patronu durumunda olan" Bakanlık ile uyumlu çalışmak ve yaşamak zorundadır!.. Aksi halde, ne Bakanlık, ne hükümet ve ne de Meclis, "TJK'nün ve Türk atçılığının yararına olacak kararları" sağlıklı olarak ve zamanında alabilir!. "Bakanlığa karşı ve onunla gizli bir mücadeleye girmiş" bir hizbin elinde, TJK'nün nereye gideceği, "bugün getirildiği yerden" bellidir!. Mahkemeler, bakanlıkça atanan denetçiler ve durmadan yapılan sözlü-yazılı ikazlar!.. TJK üyeleri, 24 Marta "tarihi" bir karar vereceklerdir!.. Ya, hür iradelerini "kulüp ve atçılık yararına kullanacaklar" ya da "bir hizbin baskısı altında" TJK'nü ve TJK'nün yarınlarını "maceraya atacaklardır!.." İşte bütün mesele!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.