Bittiler!..

A -
A +

"Olanlar ortada", açıklamalar ortada, aldatmacalar, kandırmacalar ortada, "talimatlarda olmayanları, var gibi gösterip", kendilerini ve hakemleri kurtarmaya çalışmalar ortada, "Neler olurdu" diye düşünüp, "yapması gerekeni yapmadığını açık açık ilân eden" hakeme, "yüksek not veren" gözlemciler, pardon "hınk deyiciler" ortada; bu federasyonun, bu Merkez Hakem Komitesi'nin "artık" Türk Futbolunu yönetmeye hakkı var mı?.. Federasyonu ve yardımcı kurulları "mavi boncuk dağıtmaktan asli görevlerini yapmayı unutmuşken", sadece ve sadece "hedef saptırmak ve gündemi değiştirmek için" işin içine "çok yukarıları da çekme gayretine giren" Başkan Mahmut Özgener'e ve federasyonuna, onu ve federasyonunu "bu durumlara düşüren" MHK - Disiplin - Tahkim Kurulları'na artık kim ve nasıl güvenecek?.. "Oğuz Sarvan'ın yönettiği hakem ve gözlemciler" ile "bu işin nereye gideceğini" sokaktaki çocuk bile bilirken, "inatla ve ısrarla onu görevde tutmak", liglerin yarınlarında olacakların habercisi değilse, nedir?.. Türk hakemlerinin "Seyirci ne yapar" baskısı altında düdük çaldığını "açık açık itiraf eden" Bünyamin Gezer'e "yüksek not veren" gözlemciler ve de ona "en önemli maçları veren", dahası, "talimatlarda yazmayan bir durum" ortaya çıktığında, "Kararı o verdi, biz karışmadık" diyerek onu "yapayalnız bıraktıklarını" güle oynaya ilân eden bir MHK da "haberci değilse", felâketin habercisi daha nasıl olacaktır; söyler misiniz bana?.. Meslek nakavt!.. Hürriyet Gazetesi'nin "spor sayfası sorumluluğunu Ercan Saatçi yüklenmiş"; kutlarım!.. İşin acı olan tarafı; "bu göreve bir gazetecinin, bir spor yazarının getirilmemiş olması"; Ercan Saatçi'nin "kim olduğunu", Hürriyet'te yazmaya "nasıl başladığını" herkes biliyor!.. Spor yazarlığı mesleği adına "çok düşündürücü olan" bu durumun "bir başka acı tarafı"; Hürriyet Gazetesi Spor Müdürü'nün, aynı zamanda, "amaçları arasında mesleği korumak ve yüceltmek olan" Türkiye Spor Yazarları Derneği'nin Genel Başkanı olması!.. Sevgili Esat Yılmaer, "böyle bir emrivakiyi sen kişisel olarak kabul edebilirsin"; o senin problemin, ama "meslek adına başka bir adım atman gerekmiyor mu" idi?.. Yapman gereken ortada; ya Hürriyet Spor Müdürlüğü'nden ya da TSYD Genel Başkanlığı'ndan istifa etmen lâzımdı; sana ve mesleğine daha nasıl bir darbe indirebilirlerdi; söyler misin bana?.. Delik sadece ağlarda mı?.. Ne müthiştir şu Galatasaray seyircisi, el oğlunun stadına "bir avuç da gitseler" ve de "oturdukları tribünün her tarafı değil su şişesi, neredeyse sivrisinek bile geçirmeyecek ağlarla da çevrili olsa", önce "sahaya şişe - çakmak - taş atacak" bir delik açmak için "ağları iki - üç yerinden meşale ile yakarlar", sonra da "o delikten su şişesini fırlatarak, kendi oyuncuları Keita'nın gözünün üzerini morartırlar"; üstelik bir de "bu suçu Fenerbahçe seyircisine yükletmeye kalkarlar"; yaptıklarına bakın siz; bu ne rezalet?.. "Çok bilmiş" bazıları da, Lig TV kameramanının "ensesine atılan votka şişesi dahil", maç öncesinde ve maç sırasında olan "onca şeyi görmezden gelip", Fenerbahçe taraftarlarının bir sitesinde ortaya atılan "bu gülünç iddiayı doğrulamak için" her şeyi yaparlarken, Galatasaray yönetiminden "ses seda çıkmaz!.." Böylece, "Ben futbolcularımı, teknik heyetimi kimseye yedirmem" diye bar bar bağıran Adnan Polat'ın "bu komik iddiayı yiyip yuttuğu" ve de "o stattaki bir avuç seyircisini göz göre göre kurtlara yedirdiği" ortaya çıkar!.. "Nerede bu ağlar, nerede meşalenin yakarak açtığı delik, bu delikten Keita'nın kafasına nişanlanacak bir su şişesinin geçirilmesi mümkün mü, mümkünse milyonda kaç ihtimal" diye soramayacak kadar "kaderine razı, boynu bükük" bir yönetim var, Galatasaray'da!.. Tevekkeli Türk Futbolunda "neden sadece Aziz Başkan'ın borusu ötüyor" ortada değil mi?.. Tersi olsa, o "orası burası yakıldı, oradan su şişesi atıldı" denilen ağları "o tribüne aynen astırır" ve bir bilirkişi kurarak, "o delikten (tabii varsa) su şişesinin geçirilemeyeceğini" gösterir, tesadüfen geçen olursa, "başına su ş işesi gelen oyuncusuna isabet etmesinin mümkün olmayacağını" ispatlar; herkesi mat ederdi!.. Onun için hiçbir yönetici Aziz Başkan'ın eline su dökemiyor; kulübüne, camiasına, futbolcusuna, teknik adamına, taraftarına "sözde değil özde sahip çıkıyor"; helâl olsun!.. Metamorfoz şifresi!.. Çarşamba günkü "Rotasyon - Mutasyon - Metamorfoz" başlıklı yazım şöyle başlıyordu: "Rijkaard, 'Rotasyon (Değişim)' diye diye 'Mutasyon (Değişinim)'a uğrattı', koca Galatasaray'ı!.. Hemen tedbir alınmaz ve 'Rijkaard - Neeskens ikilisinin akılları başlarına getirilmezse' sıra gelecek 'Metamorfoz (Başkalaşım)'a!..' Hani, Franz Kafka'nın çok ünlü 'Metamorfoz (Die Verwandlung)' adlı hikâyesi vardır ya, işte ona; Gregor Samsa'nın bir sabah uyandığında 'koskoca bir hamamböceği olduğu' hikâyeye!.." Perşembe gecesi sevgili kardeşim Hıncal Uluç telefon etti; "İstanbul'a yeni döndüm, dünkü yazını şimdi okudum. Kafka'nın hikâyesinin kahramanının adı neydi?.." Telefonda durakladım; "Allah Allah, yazımda da yazmışım adını, üstelik Hıncal bilmez mi, bana neden soruyor, bunda bir cinlik var ama, nerede?.." Gene de cevap verdim; "Gregor Samsa!.." Kahkahayı patlattı; "Gregor Samsa'nın adının baş harfleri ne?.." Bu defa ben kahkahayı patlattım; "G.S!.." Vay canına sevgili okurlar, Franz Kafka "bu ünlü hikâyesinde, benden çok önce, taaa o günlerden Galatasaray'ı yazmış" galiba, şifre ile; "GS!.." Arda'yı korumak!.. Elbette Arda ve "Ardalar" korunmalıdır; zira zaten "o kadar az yetişiyorlar" ki!.. Ne var ki, "korumak" ile "eleştirilmemek" ayrı şeylerdir; eğer "Arda, milyon euroları, dolarları cebine koyuyorsa, eğer gencecik yaşında Galatasaray gibi bir takımın başına kaptan olarak geçiriliyorsa", öncelikle "kendisi, Arda'yı korumak zorundadır" ve "asli görevi" bu olmalıdır!.. "Efendim gençtir, elbette yapacaktır" beylik lâfı, "Arda için geçerli olmamalıdır"; olamaz!.. "Yaparsan bile", karda yürüyüp izini belli etmeyeceksin, "adaplı, edepli yapacak", deşifre olmayacak, dillere düşmeyeceksin!.. "Yaparsan bile", güçten - kuvvetten, formdan düşmediğini sahada gösterecek kadar yapacaksın!.. Yoksa, eleştirilirsin ve bu eleştiriler de, "Senin ve senin gibilerin korunması" maddesine girmez!.. Arda ve Ardaları korumak "kendisinden sonra" yöneticilerinin ve hocalarının görevidir; "böyle durumlardaki futbolcularına psikolojik ve bilimsel destek vermekle yükümlü olan, olması gereken" yönetici ve hocaları!.. "Ben kaptanımı yedirmem" demekle bu iş olmaz; "gereğini yapacaksın"; onu da keşfetmek için "Amerika'yı yeniden keşfetmeye gerek yok"; dünya "bilimsel olarak ne yapıyorsa", onu yapacaksın; o kadar!.. Daha sonrası "taraftara düşer", medyaya düşer; henüz, "sıra onların nasıl koruması gerektiğine gelmeden" öncekileri tartışma dönemindeyiz, Arda ve hocaları, yöneticileri görelim bakalım, "Ardaları korumada görevlerini tam olarak yapsınlar"; ortada medya ve taraftarın "tartışılacak" bir tutumu kalır mı?..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.