Sevgili okurlarım, sevgili futbolseverler, sevgili sporseverler, sevgili halkım, sizden özür diliyorum!.. Spor yazarlığı, "futbol" yorumculuğu adına, büyük çoğunluğumuz, bana göre, "8 - 10 istisna dışında" hemen hemen hepimiz, tam bir vurdum duymazlık, tam bir palavracılık içinde atıp tutmaktan öte bir şey yapmıyoruz! İnanınız ve biliniz ki; "eğer Türkiye Gazetesi'nin spor sayfasında yazmasam", yani "fiilen spor yazarlığı yapmasam", spor sayfalarındaki maç kritiklerinin "bir kaçı hariç" hiç birini ama, hiç birini okumazdım!.. Aslında "şimdi vereceğim" örnek, yıllardır ve yıllardır tedavi edilemeyen ve adeta "kanser hâlini almış olan", beni de, benim gibi düşünen okuyucu ve seyircileri de "bu hale getiren" yaranın en tazesi: İşte sizlere "Bulgaristan milli maçı ile ilgili olarak" dün sabah "aynı gazetedeki, aynı spor sayfasındaki iki yorumdan" birkaç cümle!.. Değerli ve de "uzun yıllar milli takımlarda oynamış" çok tecrübeli bir yazarımızdan: "...Orta sahada görev yapan Emre kıpırdamadı. Fatih onu değiştirmekte haklıydı. ...Ben bir tek Hasan Şaş'ı yürekten kutlarım. Dün akşam Milli Takımımız'ın en iyi oyuncusuydu. Sahada ayağını basmadığı yer yoktu. Mücadele etti, koştu, bir futbolcunun ne yapması gerekiyorsa onu yaptı. ...Oyunun ikinci yarısında maç bir milli maç havasından çıktı. Adeta bir mahalle maçı havasına girdi." Şu cümleler de, hemen yanı başındaki bir yazıdan, "uzun yıllar futbol oynamış" tecrübeli bir futbol yazarından: "...Emre'nin sakatlanıp çıkması da büyük şanssızlıktı. Çünkü Emre hem orta sahada takımımızı derleyip toparlıyor, hem de rakip kalede pozisyonlar yaratıyordu. ...Hasan Şaş'tan çok şeyler bekliyorduk. O da Serhat gibi bal vermeyen arıydı. ...İkinci yarı çok daha iyi oynadık. Rakip kalede daha fazla gol pozisyonu bulurken rakibe de az pozisyon verdik." Şimdi ben çarşamba gecesi milli maçı TV'den seyretmesem, aldığım gazetenin spor sayfasındaki bu "tecrübeli" ve de "ünlü" futbol yorumcularımızı "art arda okuduğumda" ne yapacağım? Milli maçı nasıl algılayacağım; hangisine inanacağım? Açın "diğer" gazeteleri, açın "diğer" TV'leri, her maçta "aynı terane!.." Neden? İşimizi ciddiye almıyoruz, okuyucularımıza ve seyircilerimize saygımız yok da ondan!.. Spor yazarları tribünlerinde "genelde" yanımızdakilerle sohbet ederek, federasyonları, teknik adamları, kulüp yönetimlerini, başkanlarını eleştirerek, bol bol dedikodu yaparak maç seyrediyor, "bir - iki hataya ya da bir - iki güzel harekete bakarak" oyuncuları değerlendiriyor ve sonunda da "skora bakıp" genel değerlendirmeler yapıyoruz da ondan!.. Ortada "ciddi" bir çalışmaya ve "gerçekçi" verilere dayanan "yorumlar" yok da ondan!.. Değerlendirmelerimiz sırasında önümüzde "maçla ilgili, oyuncularla ilgili rakamsal dökümler önümüzde yok" da ondan!.. Futbolcu, kaç pas almış, kaçını değerlendirmiş, kaç top çalmış, kaç top çaldırmış, kaç şut atmış, kaçı çerçeveyi bulmuş, kaç defa bire birde oyuncu azaltmış, kaç düzgün orta yapmış, kaçında topu tribünlere, kale arkalarına göndermiş, kaç çalım yemiş, kaç defa yerini kaybetmiş, kaç defa arkasına oyuncu kaçırmış, kaç hata yapmış, "teknik direktörünün verdiği görevi yerine getirme" konusunda oynadığı sürece nasıl bir çaba harcamış ve ne kadar başarılı olmuş; bunları "hatasıza yakın istatistikler içinde" önümüze koymadan, daha da komiği, "gazete baskıya yetişeceğinden" daha maç bitmeden "telefonda" maçın yorumu yazdırıp, "Maçı TV'den seyrediyorsunuz, önemli bir şey olursa yeniden arayın, belki bir - iki cümle eklerim, yoksa tamam" diyerek "işi bitiriyorsak", olacağı "işte" budur!.. Daha da acısı, "yıllardır gazetesinde ve TV ekranında bu işi, ciddiye alıp, görevini yukarıdan beri anlattığım şekilde yapan ve yorumculuk sorumluluğunu paspas etmeyen" arkadaşlarımızın başında gelen sevgili Ferdi Leflef, mevsim başından beri "yazı yazacak, yorum yapacak" gazete ve TV bulamıyorsa, varın gerisini hesap edin siz!.. Bugün, "milli maçla ilgili görüşlerimi yazacaktım"; ama "bu hava içinde" yazsam ne olur yazmasam ne olur? Ciddi ciddi düşünüyorum; acaba bizi ciddiye alacak kadar saf insanlar var mı?. Olsa, TV ekranlarında, maç geceleri "ciddi yorumlar" yerine adeta "Hacivat - Karagözcülük oynayan" arkadaşlarımızın "bu kadar reyting avlamalarının mantıklı bir izahı" olabilir mi?. Açıkça ortada ki; okuyucularımız ve seyircilerimiz bizleri "ciddiye almıyor", mizah - espri ve komedi anlayışı içinde "gülmek için" vasıta sayıyor, işte o kadar!.. Bugünlük, sevgili Fatih Terim'e bir mesajım olacak: İlk maçında şanssızlığın, kafandaki onbirin iskeletinde önemli roller alacak 3 - 4 "yıldız" oyuncunun sakat olması ve de en az 4 oyuncunun da mevsime iyi girmeyen Fenerbahçe ve Trabzonspor formalarından moralsiz ve formsuz gelmesiydi. İnanıyorum ki, Danimarka maçına kadar defans ve orta sahadaki problemleri büyük ölçüde çözecek ve düzlüğe talebelerinle beraber çıkacaksın!.. İşin zor, Allah kolaylık versin!..