''Aziz Yıldırım, takımı ne zaman puan kaybetse hep aynı senaryoyu ortaya koyuyor. Hedef saptırmak için başkalarını hedefe koyuyor…''
Hep aynı senaryo; ne zaman “başı sıkışsa”, yani “camiasına, taraftarına hesap verme noktasına doğru sürüklenmeye başlasa”, çekmecesinden çıkarıyor, “güncelliyor” ve oynamaya başlıyor!..
Adanaspor maçından sonra da artık alıştığımız, hatta ezberlediğimiz ve kaç defa yazdığımız “Aziz Yıldırım senaryosu”, gene sahnedeydi; “kendini hedeften kurtarmak için hedef saptır ve ortaya başka bir hedef koyarak tabanını o hedefe yönelt”; işte bu kadar basit!..
Bu defa, “hedef”, hakemlerdi, ama yetmezdi, onlara Merkez Hakem Komitesini ekledi, gene yetmezdi, Futbol Federasyonu’nu ekledi, yetmezdi; ağır hakaretler ekledi; “çete” dedi, “Paraları yiyorlar” dedi. Yetmedi, “temizlik yapılmalı, ayıklanmalı” dedi, yetmedi, “terör” dedi, yetmedi, pamukçu tehdidine başladı; “tribünlerin sahaya inmesinden” söz etti, yetmedi, “Kötü olaylar olacak” dedi. Yetmedi ve hedef büyüttü; “spor teşkilatı” dedi, “sistem değişmeli” dedi, “bakan” dedi, “hükümet” dedi, “cumhurbaşkanı” dedi, dedi de dedi.
“Senaryo” iki pencere üzerine kuruluydu; “tabanın kendisine ve yönetimine yönelmemesi için ortaya onların yönelteceği bir hedef, hatta düşman koymak”, bu işin “genel” penceresiydi. Bir de “güncel” penceresi vardı ve bu pencere anlayana açıktı; “Bana gelecek maçları kazandırın, şampiyonluk yarışının içinden düşürmeyin, yoksa…”
İşte bu “yoksa”, hakemlerden, devlete kadar herkese ve “ilgili” her kuruluşa, kuruma uyarıydı, hadi en yumuşak deyimiyle yineleyeyim; “pamukçu tehdidi gibi” bir şey…
Eee, bu hafta “7 puan geriye düşülen lig lideri ile maçları vardı”; bir yenilgi, hatta bir beraberlik, şampiyonluk yarışının düşmesi düşmek demekti, dahası, “yarı yarıya boşalmış tribünlerin tamamen bitmesi” demekti ve elbette camia da taraftar da hedefe “Aziz Yıldırım’ı koyacaktı!..”
Peki, Aziz Yıldırım’ın yıllardır “aynı senaryoyu sahneye koymasına imkân veren” neydi; “altları eyyamla doldurulmuş” Disiplin Talimatlarının hükümleri; Türk spor tarihinin “en çok ceza alma rekorlarını kırmış” bir kulüp yöneticisinin, hâlâ ve hâlâ “aynı disiplin suçlarını işlemesine meydan ve imkân veren” sistem!..
İşte bu sistem (!), “arkasına büyük bir camiayı almış”, önüne de “bu camianın başkanlık kalkanını” koymuş, “Ne ceza verirseniz verin, bana işlemez, umurumda da değil” meydan okumasına kadar varan ve de “TV ekranlarında, hem de canlı canlı milyonlarca seyirci önünde paspas eden” bir yönetici ile karşı karşıya bırakmıştı, Spor Teşkilatını!..
Yıllardır, bütün bu olaylar süregelirken, “disiplin talimatlarına” bu sapkın tabloyu ortadan kaldıracak bir hükmü, mesela “5 yılda toplam şu kadar süre ceza alan bir yönetici, spor kulüplerinde görev alamaz” diyen bir hükmü koyamayan bir spor teşkilatının, sonunda “böyle bir açıklama ile” nasıl büyük bir açmazın içine düşeceğini hesaplayamamasındaki eyyamcılığı ve de sebebini anlamak da mümkün değildi!..
Başkan, “sadece hakemlerin değil, Federasyon başkanına kadar uzanan bir kelleler zinciri istiyor” ve de “Yoksa…” diyor; buyurun bakalım, şimdi ne yapacaksınız, görelim!..