Kapalı kapılar ardındaki tartışmalar: "Bu hoca gitmeli. Şampiyon takım tanınmaz hâlde!.." "Oyunu okuyamıyor, bu maçta nasıl berabere kalınır?.." "Orta sahanın yorulduğunu ve oyundan düştüğünü bile göremedi!.." "Onun da basireti bağlanmış olabilir!.." "Yeni bir hoca getirelim, gidiş hiç iyi değil!.." "Bu saatten sonra kimi bulacağız?.." "Getireceğimiz yeni hoca, takımı, oyuncuları tanıyana kadar aylar geçer!.." "Hem de yüklü tazminatı var!.." "Şampiyon olan takımın hocası değiştirilmez. Onu bir defa yaptık, başımıza gelmeyen kalmadı!.." "Galatasaray'ın tarihinde mevsim ortasında hoca değiştirmek yoktur!.." Kapının önündeki açıklama: "Hocamıza güvenimiz tamdır, görevinin başındadır, biz de arkasındayız!.." İşte, Gerets'in Galatasaray'ın başında "nasıl kaldığını gösteren" tablo budur; eksiği var, fazlası yok!.. Yönetici işin içinde, "durumu" biliyor!.. Camia, endişe ve kızgınlık içinde, "durumu" biliyor, diş gıcırdatıyor!.. Taraftar, okuyor, görüyor, konuşuyor; "durumu" biliyor!.. Futbolcular, her şeyi öğreniyorlar, aralarında konuşuyorlar; "durumu" biliyorlar; hocaya "gidici" gözü ile bakıp, güvenmiyorlar!.. Hoca, "öfkeli, üzgün, kırgın, kızgın, paniklemiş, şaşkın, kafası karışık" ve de "durumu" biliyor; saha içinde de, saha dışında da art arda yanlış üstüne yanlış yaparak "Ben gitmem, beni tazminatımı vererek gönderin" diye adeta haykırıyor!.. Hoca'nın yardımcıları "durumu" biliyor ve ona göre davranıyorlar!.. "Şampiyon olmuş" bir kadro, "Fenerbahçe'nin ve Beşiktaş'ın durumu ortada iken", bizzat "teknik heyeti tarafından" darmadağın edilmiş vaziyette, "Galatasaray'ı dağıtmak için elinden geleni ardına koymayan" tarafsız(!) spor medyasının önüne atılmış, onlar giderek daha hızlı ve gürültülü şekilde "infaz" tamtamları çalıyorlar; "Başkan ve Asbaşkan dahil" yönetim seyrediyor!.. Sevgili Levent Tüzemen yazdı: "Maç içinde Hasan Şaş'la tartışan İliç sahaya ağrı kesici iğne olarak çıkmıştı. Maç bitiminde Gerets 'Senden bu kadar bile oynamanı beklemiyordum. Teşekkür ederim' dedi." Aynı Gerets'in, "aynı durumda olan", yani Liverpool önünde sahaya "iğne ile çıkıp" hasta hasta "93 dakika oynayan" Hakan Şükür için "neler söylediği" ve "onu mağlûbiyetin en büyük sorumlusu olarak ilân edip", sonra da ona "başka tecrübeli futbolcuları nasıl eklediği" TV ve gazete arşivlerinde duruyor!.. Bu "son" örnek; bunun gibi onlarcası var!.. Takımı "bölmek" için bir hoca, "başka" daha ne yapabilir?.. Galatasaray, 8 maçta 12 gol yemiş, yani ligin "en fazla gol yiyen takımı" Erciyes'ten "hemen sonra geliyor"; buna karşılık "ligin en çok gol atan" 3 takımından biri!.. Hoca'nın "arenada aslanların önüne attığı kurban", defansta "onca hatayı yapanlardan" ya da orta sahada "yok olanlardan" biri değil; Hakan Şükür, takımdan "ilk kestiklerinin başında" ise Hasan Şaş var!.. Soruyorum; "geçen" yıl takımın şampiyon olmasında "başrolü oynayan" iki ağabey bunlar değil mi?.. Gerets'in Hakan ile Hasan'a, en azından "bilinçaltında" neden taktığı ve bu "iki ağabey" konusunda bunca yanlışı neden yaptığı anlaşılmıyor mu?.. Peki, bu "gaflet ve dalalet" tablosunu seyredenler kimler?.. Aslında "sorunun" şöyle olması gerekiyor: Bunu önlemesi gerekenler kimler?.. Futboldan "tek sorumlu" yönetici olan asbaşkan Adnan Polat, onun "sevgili yaveri" durumunda görünen Adnan Sezgin ve de "Gerets'in yardımcısı ve takım menajeri gibi" görev yapan Erdal Keser!.. Adnan Polat, işi inada bindirdi!.. Adnan Sezgin'in Gerets'i hiç sevmediğini ve istemediğini uçan kuşlar bile biliyor; transfer ayında ve lig öncesinde hep "ön plânda olan" Sezgin, nedense şu süreçte ortalıkta yok!.. Erdal Keser'e gelince, "Gerets'i ikaz edeceğine, adeta onu hata yapmaya ittiğini" Galatasaray'ı takip eden Galatasaray muhabirleri, sohbetlerinde, örnekleriyle anlatıyorlar!.. Eeee "böyle" bir tablodan ne çıkar?.. Ligin ilk 8 maçında 13 puan kaybederek "rekor kıran" ve de lider Vestel Manisaspor'un 8 maçta "9 puan gerisine düşen" bir Galatasaray çıkar!.. Galatasaray "bu hâle düşmüş", Gerets ile devam edilmesi için "Efendim, şu maçın şu yarısında, bu maçın şu yarısında nasıl da oynadı ama" diyerek "şampiyon olmuş" Galatasaray'ı "4 tane yarım maçla baş tacı etmek" isteyenler, herhalde yazdıklarından ve söylediklerinden sonra yalnız kaldıklarında, "bıyık altından gülmeyi bırakıp", kahkahalar atıyorlardır; "Daha beter olsunlar!.." Tekrar tekrar soruyorum: Bu takımın başında Mustafa Denizli, Şenol Güneş, "Hakan ile takışmasına rağmen" Ersun Yanal ya da Yılmaz Vural olsaydı, "şampiyon" kadro bu hâle düşer miydi? "Bu saatten sonra kimi getirelim, gelen futbolcuları bile tanımaz" düşüncesinin "ne kadar yanlış" olduğu, Trabzonspor'da Ziya Doğan Hoca'nın gelişi ile ortaya çıkmadı mı?.. Bu "dört hocadan biri gelse", Galatasaray'da "futbolcuları tanıması için kaç ay gerek" tartışması yapılır mı?.. Ama nerede o "cesaret" ve nerede o "feraset", söyleyin bana; nerede?..