"Bozguncu" değil, "gerçek" dostuz!..

A -
A +

Hiç sevmem; "Ben yazmıştım, ben söylemiştim, ben bilmiştim" demeyi ve de "Ben..Ben..Ben" diye yazmayı!.. Ama "bu defa" gerekti!.. Zira, "Ben yazmışken, ben söylemişken", ne tepkiler, ne fakslar, ne telefonlar, ne mailler almıştım!.. "2 Eylül 2005 Cuma günkü yazımda", ne demiş, ne yazmıştım: "Sevgili Ünal Özüak 'haklı' galiba!.. Ne kadar isterdim; Türkiye adına, Türk sporu adına, Türk basketbolü adına, Türk Basketbol Milli Takımı adına ve de '12 Dev Adam' adına 'haksız', hem de 'tamamen' haksız olmasını!.." "Ortada 'takım' yok" başlıklı yazımı yazdığımda ve o günlerden Avrupa Şampiyonası finallerinin grup maçları başlayana kadar, "spor medyamız", Türk Milli Takımı, oyuncuları ve hocas ı için "destanlar yazar", övgüler sıralar ve onları "yere göğe koyamazken", bir sevgili Ünal, bir de ben, varsa, "belki okuyamadığım ve ulaşamadığım birkaç yorumcu daha", durumun "görülen" ya da "gösterilmek istenen" şekilde olmadığını belirtmiş, herkesi ama herkesi uyarmaya çalışmıştık!.. Şu satırlar benimdir: "Madde bir; ortada '12 Dev adam yok!..' Madde iki; ortada değil 'dev takım', hatta 'bir takım bile' yok!.. Hücumda ne yaptığını bilemeyen, tamamen 'bazı oyuncuların tek tek iyi ya da kötü oynamalarına kalmış' bir takım... Yok yok 'bir takım' değil, bir istikrarsızlık, şaşkınlık ve dağınıklık karması!.." Ve devam etmişim: "Anlaşılıyor ki; Tanjevic, 'Türk Milli Takımı'nı yapmak ve oynatmak' yerine, 'Bu takım benim oyuncağım, her maçta, hatta her devrede ve hatta her periyotta değişiklik yapmalıyım ki, oyuncağım bana keyif versin, hem de öyle oyunlar oynamalıyım ki, benden başka kimsecikler bir şey anlamasın' havası içinde!.. 'Büyük teknik adam' sendromuna tutulmuş; bol bol bağırıp çağırmakla da, TV başındakilere, tribünlerdekilere 'Suçlu ben değilim, bu oyunculardır' mesajları gönderiyor!.. 'Bunca maç oynadı', bugüne kadar hep 'Takım deniyor, oyuncu deniyor ve yetiştiriyor, her gün daha iyi olacak' derken ve 'ona hoşgörü ile bakarken', gelinen noktanın 'bu olması' ve 'yanılmanın bütün acılığı' bizleri tam bir hüzün çukuruna itti!.." "Bunları yazdık" diye "o günlerde" bizlere "bozguncu " gibi bakanlar, "bugün" neler söylüyorlar ve yazıyorlar?.. Tanjeviç, "aynen" yazdığım gibi "bütün suçu oyunculara yükleyen" açıklamalar yapıyor: "Türk sporcular her şeyden çabuk etkileniyorlarmış, daha takım olamamışlar, herkes bireysel oynuyormuş" da muş muş.. "Takımın havasının iyi olduğunu ama bunu sahaya yansıtamadığını" söyleyen menajerimiz Doğan Hakyemez ise, herhalde "maçlarda ve soyunma odalarında" küfürleşmelere kadar varan "olayların" farkında değil ve kim bilir belki de bunları "takımda havanın iyi olmasına" bağlıyor!.. Ya, bizlere "bozguncu" diye bakılan "o günlerde", TV'lerin spor ekranlarında ve gazetelerin spor sayfalarında milli takıma, hocalarına ve oyunculara "övgüler yağdıranlar" neler söyleyip yazıyorlar: "Rezalet!.." "İstikrarsızlık şampiyonları!.." "Savunmayı da, hücumu da bilmiyorlar!.." "Hoca çok oyuncu ile oynuyor ama, bu da oyuncuların maça konsantre olmalarını önlüyor, oyuna adapte olamadan, ısınamadan girip çıkıyorlar!.." "Bu kadro değişmeli ve yeni bir kadro kurulmalı!.." "Milli forma umurlarında değil, bir kaçı hariç mücadele bile etmiyorlar!.." Bakınız, Avrupa Şampiyonası final turunda, "favori takımlar arasında gösterilip" de, bir maçta "8.5 dakikada tek sayı yapamayan ve tam 24 sayı yiyen" bir takım olma rekorunu, Türkiye, "bu yürekler acısı seri gerçekleşirken", kenarda "ellerini göğsünde kavuşturmuş olarak" maçı seyreden "Tanjeviç'in yönetiminde" kırdı!.. Bakınız, "bu kötü tabloda", her şeye rağmen "bir şeyler yapmak isteyen", birkaç oyuncudan biri olan Mirsat ne diyor: "Herkes kendisine oynarsa, hiçbir şey olmaz. Bu takım değişmeli ve yeniler gelmeli. Ben de dahil!.." Demek ki neymiş?. Bizler "bozguncu" değil, "testi kırılmadan" tedbir alınmasını isteyen "gerçek" dostlarmışız!.. "Dost acı söyler" atasözünün gereğini yerine getirmişiz!.. Bakınız, bırakalım bu "dev" ya da "sultan" ya da "peri" masallarını; biz "böyle" söyledikçe, yazdıkça onlar salonlarda "dev de, peri de, sultan da olmadıklarını" gösteriyor; "bizler normal insanlarız, normal sporcularız" diyorlar!.. "Devler, periler, sultanlar" dönemi çok eskilerde kaldı, artık salonlarda, sahalarda "devler, periler, sultanlar" değil, "gerç ek" sporcular, "gerçek" takımlar "kazanmak için gereken her şeyi yaparak" kazanıyor!.. "Lâf" ile "peynir gemisi" yürümez!. Bu satırları, "Almanya maçından 10 saat önce yazıyorum!.." Temennim, Almanya'yı geçmemiz, çeyrek finale kalmamız ve sonra da "daha yukarıları" için, "madalya tribünü" için mücadeleyi sürdürüp, kazanmamız!.. Bunu başarmak için "takım olmamız" şart!.. Kim bilir, belki de "artık" inanamadığımız, inanamayacağımız bir olay gerçekleşir de, milli takımımız, hepimizin heyecanla beklediği "başarıya ulaşır!.." Zor, hem de çok zor!.. Yine de "bir ümit!.." Hani, "fakirin ekmeği" olan o "ümit!.." Olabilir mi?..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.