Bu bayrak düşmeyecek!..

A -
A +

Yıllardan beri yaptığımız "mesleğimiz, kimliğimiz, onurumuz, gururumuz, itibarımız ve sayfalarımıza, ekranlarımıza yapılan ağır saldırı ve işgal" ile ilgili mücadele, başta meslek kuruluşumuz Türkiye Spor Yazarları Derneği yönetimlerinin vurdumduymazlığı ve hele "sonuncusunu" cesaretsizliği, teslim oluşçuluğu, adam sendeciliği, mavi boncukçuluğu yüzünden, tam bir başarısızlıkla yüz yüze geldi!.. Hakaretlerin, aşağılamaların, fırçaların, dayakların, saldırıların bini bir para!.. "Günlük" birkaç "tepki yazısından başka" hiçbir şey yapmıyoruz!.. Benim derneğim, "bunları yapanların" başında gelenlere, "light gazeteci" diyecek, "Anayasa teminatı altındaki" basın hürriyetini paspas edecek ve "gazeteciliğin evrensel tarifini ve niteliklerini" ters yüz ederek "kendine has bir gazetecilik tarifi" yapacak kadar haddini bilmeyenlere, "Zaten kişileri şikâyet etsem, merak etme, hepsini görevden alırlardı, bu kadar gücümüz var" diyerek, gazetecilere, spor yazarlarına, medya kuruluşlarına, gazetelerin üst düzey yöneticilerine ve hatta patronlarına hakaretin en büyüğünü yaptığının farkında bile olamayanlara tepki koyamayanların, susup oturanların, hatta "onların akredite sorumluluğunu yüklenecek" kadar "ne yaptığını bilmeyen" başkanların elinde!.. TSYD'nin çok yakında genel kurulu var; kim bilir, belki de "son ümit"; öyle bir "yönetim seçilebilir" ki, bu mücadeleyi tam bir "kurtuluş savaşı" gibi başlatır ve mesleğimizi, kimliğimizi, onurumuzu, itibarımızı kurtarma cephesini, üyelerinin tamamını kapsayacak şekilde genişleterek, sonuna kadar, başarıya ulaşana kadar, yürütür!. Gülmeyelim, ağlayalım; "Ümit fakirin ekmeği" değil mi?.. Bekliyoruz!.. İşte "böyle" bir ortamda, "bir yazı" okudum!.. Heyecanlandım, gözlerim nemlendi, alkışladım, teşekkür ettim!.. "O" yazının tamamını sütunuma almak isterdim, ama "yerim" müsait değil!.. "Bazı" paragrafları seçtim, işte onlar!.. *** Müthiş: "...Yazmak zor ama 'spor yazarı' olmak kolay! Dağarcığınızdaki 500 kelime ile çok da zorlanmadan sıradan denebilecek bir spor yazısı yazabilirsiniz. Ya da Fransızcanızla L'Equipe ve France Football, olmadı Almancanızla Kicker, o da olmadı İngilizcenizle Four - Four - Two benzeri yayınlardaki seçkin yazıları Türkçeye çevirir, üzerinde oynayıp, kendiniz yazmış gibi okuyucuya sunar ve her şeyi bilen, 'Spor Yazarı' da olabilirsiniz. Yansız ve de tarafsız, objektif irdeleme yetisine sahip 'gazeteci' olmak zordur, ancak taraflı 'spor yazarı' için nitelik aranmadığı gibi zaten makbul olanı da yanlısıdır!" Devam ediyor: "... 'Spor servisi şefi' olabilmek için belirli kriterler gerekirdi geçmişte, ki, en önemlisi de 'muhabir'likten gelme geleneği idi. Ya da mutfaktaki başarılı, deneyimli ve tabii güvenilir eleman olmanız öncelikli koşuldu. Gazete sayısı bir elin parmağı kadardı, bu nedenle de önüne gelen spor sayfalarını 'babasının malı' gibi bulunamaz, 'at koşturamazdı!' Daha önemlisi okuyucuya saygı duyar, taraf olduğunuzun üzerine basacak 'absürd' başlıklar atmazdınız." Devam ediyor: "... Spor muhabirlerinin, politika muhabirlerinden farkı da yoktu. Kurallar her ikisi için de geçerliydi: 'Yalan haber yazamazsın, yazarsan da bir kere yazar, kovulursun.' Bir süredir de, yaşamlarında muhabirlik yapmadıkları gibi, muhabirin ne yaptığını dahi bilmeyenler 'köşe yazarı' oluveriyor. Ve kısa süredir de 'spor yazarı' olmayanlar, 'spor servisi şefi' oluyor. Şanssızlıkları 'duayen' eğitmenlerden yoksun olmaları. Geçmişte ustalar, genç muhabir adaylarına doğruyu göstermek için saçlarını başlarını yolarlardı, beklentisiz. Sadece gençleri 'adam' edebilme adına. Şimdikiler ise 'Ben yaptım, oldu' felsefesinden ödün vermemekte direniyor, her nedense." Tüyler ürpertici: "...Kanımca artık bir çizgi çekilmeli. Geçimini bu işten kazanmayan ama spor sayfalarında mastürbasyon yapan sözde 'spor yazarları' ile ekmeğini bu işten kazananlar arasına. Azı, aklı başında okumaktan zevk alınan isim. Çoğu, yandaşı olduğu takımın çığırtkanlığını yapan cümle kurma yetisinden yoksun fanatik. Spor sayfaları 'bu adamlara' niye açılıyor? Bu adamların sayfalarda ve ekranlarda 'ucuz şöhret' peşinde koştukları niye göz ardı ediliyor?" Ve "hazin" sonuç: "... Tek işi spor yazarlığı, tek geçim kaynağı gazetesinden aldığı maaşı olanlar ne yapıyor? Hiç dev iyi şeyler yapılmadığı ortada. Bazı gazetelerin attığı başlıklarda, Şükrü Saracoğlu Stadı'ndaki derbide açılan 'sizi....şey ettik' şeklindeki pankart arasında fark var mı? Bana öyle geliyor ki, kendimize çeki düzen vermezsek, statlarda daha da çok bağıracaklar, 'Taraflı basın, bunu da yazın' diye..." *** Teşekkürler, sevgili Asena Özkan... Teşekkürler... Ne duruma düştüğümüzü açık açık anlattığın için teşekkürler!.. Gerçek spor yazarlarına, gerçek spor şeflerine, gerçek gazetecilere "gerçekleri" ve "ne yapmaları gerektiğini" açık açık anlattığın için teşekkürler!.. Benim gibi, meslekte 50 yılını, ömürde 70 yılını doldurmuş, "mesleğin, onurunu, itibarını yeniden kazanmasını göremeden, nerede ise gözü açık gidecek olan" ağabeylerine, benim meslek kuruluşumun yönetimlerinden çok daha fazla "ümit aşılayan" bu yazın için binlerce defa teşekkürler!.. "Hiç olmazsa" biliyoruz ki, "mesleğin itibarının, onurunun ve paha biçilmez kimliğimizin kurtuluş savaşını yapacak" gençler var; mücadele bayrağımız onların elinde olacak ve yere düşmeyecek!.. Ah şu gönül şikeleri!.. Süper Lig, son haftalarda "enteresan" bir gelişmeye sahne oluyor!.. "Kimin kazanması gerekiyorsa", o kazanıyor, "kazanması gerekmeyenler" de kazanamıyor!.. Bu yüzden "çamur atan atana"; her taraf kirleniyor!.. Bence "ortada" öyle "düşünüldüğü gibi" şikeyi "dört başı mamur tarif eden" olaylar yok!.. Yani, "para dönmüyor!.." Kim bilir belki "biraz teşvik primi" vardır, ama o da "önemsenmeyecek" kadar!.. Asıl sebep açık: "Kazanması gerekenler", 90 dakikaları "kazanmak için oynuyor" ve "sahanın da, futbolun da, forma terinin de hakkını veriyorlar!.." "Kazanması gerekmeyenler", neticede "Biz unumuzu eleyip duvara astık" diye "öylesine" sahaya çıkıyorlar!.. Ve de, "saha içinde" futbolcular arasında tam bir "ağlaşma - acıma" trajedisi içinde "gönül şikesi" gerçekleşiyor!.. "Bu yıl ben ona, belki gelecek yıl o bana... Üstelik belki de ben, önümüzdeki yıllarda karşımdaki takımında oynayabilirim, neden kötü olayım" düşüncesi, bilinçaltına da, hatta bilince de sahip oluyor; buyurun bakalım, artık "doğru dürüst" top oynayabilir misiniz?.. Dikkat edin bakın, bugün "şike yapılıyor" diye bar bar bağıranların çoğu "geçen yıllarda" ligin sonlarında "hangi maçları, nasıl kazanmışlar?.." Onlarınki etik değil, ya sizinki?.. Bakıyorum, "Başbakan Yardımcısı ve Spordan Sorumlu Devlet Bakanı'nın beklediği" kupa törenine katılmayan Fenerbahçe için "tek kelime yazmayanlar", şimdi "Vay efendim, Beşiktaş Başkanı, Kupa'yı nasıl hastanede yatan eşinin amcasına götürürmüş, o amca Futbol Federasyonu Başkanı'nın babası değil miymiş?..Yoksa, maçın hakemi o kupanın Federasyon Başkanı'nın babasına gidebilmesini sağlamak için mi hatalı düdükler çalmış" diye yazılar yazıyor, görüşler açıklıyor, "ayıplıyor, etik değil" diyorlar!.. Diyorlar da, kendilerinin çifte standardı etik mi, onu aynaya bakıp, kendilerine hiç sormuyorlar!.. Önce "daha büyük hatayı" eleştir, yaz, çiz, sonra "ötekinin hesabını sor!.." Amma, Demirören'den hesap sormak kolay, Aziz Başkan'dan öyle mi?.. Ey benim "tarafsız" sayfalarım, o sayfaların "tarafsız" yazar - çizerleri, sizler çok yaşayın emi?.. Elbette, Yıldırım Demirören, tıpkı "Galatasaray'ın şampiyonluğunu isterim" demekle, hafta içinde Adnan Polat ile yemek yemekle yaptığı yanlışlara, "Kupayı hastaneye götürmekle" bir yenisini ekledi!.. "Kulüpleri, babalarının malı zannedenler", giderek azalacağına, çoğalıyor!.. "Etiketleri göğüslerinde yazılı olanlar" her attıkları adımın, o etiketlere göre, "kulüplerini, camialarını bağlayacağını" bilmedikçe, anlamadıkça, anlayamadıkça "bu olayları" daha çoook yaşayacak ve eleştireceğiz!.. Yazık!.. Bilmece!.. Bir okuyucumdan gelen mail'de geçiyor!.. Çok güldüm ve elbette biraz da düşündüm!.. Mail'i "buraya aynen alsam", işin "bilmece" tarafı kalmayacak!.. Mail'de bir karikatür ve karikatürde bir şarkı var; "Sevmek mi güzel, yoksa sevilmek mi, ne dersiiin?.." Karikatürün altında da bir ibare: "Sevilmeyenler Dörtlüsü!.." Benden, okurlarıma "başka ip ucu yok!.." "Şifresi ve ip ucu" kendi içinde olan iki kelime!.. Bilin bakalım, okuyucum mail'inde "Sevilmeyenler Dörtlüsü" derken neyi kastetmiş?..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.