Ortada, değil Fenerbahçe’ye, Çatladıkapıspor’a bile yakışmayacak bir tablo var; üstelik, “bu kaçıncı defa?..” Okuyucularım diyeceklerdir ki, “Bu konuda daha dün yazdın bu tekrar niye?..”
Acı ama, bir başka gerçek var; onu yazıyorum ve açık açık diyorum ki; “Aslında bunları yazması gereken, gönül penceresini Fenerbahçe’ye açmış olan Fenerbahçeli meslektaşlarım olmalıydı. Yazmıyorlar, bir-iki istisna hariç yazamıyorlar. İşte onun için ‘onların yerine’ ben yazıyorum, bir daha, bir daha!..”
Bizler, yani “gönül penceresini Galatasaray’, Beşiktaş’a, Trabzonspor’a açmış olanlar”, Galatasaray, Beşiktaş, Trabzonspor başkan ve yöneticilerini “yaptıkları hatalar yüzünden yerden yere vururken”, sarı-lacivertli meslektaşlarımızın büyük çoğunluğu, özellikle “zülfü yâre dokunacak” olay ve gelişmelerde “Görmedim, duymadım, yazmıyorum” üçlemesini oynuyorlar, neden?..
Ya “Aziz Yıldırım’ı Fenerbahçe’den çok seviyorlar” ya da “Artık takım üzerinde etkisi pek kalmayan Azizsilin tabletlerinden bol bol yutuyor ve her şeyi, herkesten iyi bildikleri halde dut yemiş bülbül gibi susuyorlar”; var mı bunun “başka” izahı?..
Dahası, daha da acı; “Nereden bakarsanız bakın spor etiğinden, yönetim adabına kadar her türlü ilkenin paspas edildiği” Pereira tablosunu eleştirmedikleri gibi, içlerinde bu tabloyu gözlerden, kulaklardan, vicdanlardan kaçırmak için “hedef saptıranlar” ve hedef saptırırken de, gazeteciliğin bütün ilkelerini tahrip etmekten kaçınmayanlar bile var!..
Dahası, üstelik ülkede ve sporumuzda esen “birlik / beraberlik / kardeşlik” havasını zehirleme pahasına. Bitmedi; “Spor suçlarıyla ilgili olarak çıkarılan” 6259 sayılı kanunu da paspas etmek, “kulüpler ve taraftarlar arasında düşmanlık duygularını körüklemek” pahasına. Suç işlemek pahasına!..
Ya kulüp yöneticileri ne yapıyor; “hukukçu olan” ünvanlı bir Fenerbahçe yöneticisi, “deplasmanlarda misafir seyirci yasağını kaldıran” toplantıdan çıkıyor, “birlik / beraberlik / dostluk üzerine nutuk atıyor”; aradan birkaç saat geçmeden, bu defa “Galatasaray camiasını, yönetimini, taraftarını, seyircisini tahrik eden ve de hiç bir belgeye, delile dayanmayan ve bu şekli ile iddiadan çok Aristo mantığının çok gülünç örneklerinden biri olacak” sözlerle çamur atıyor; olacak şey mi?..
Ve ne yazık ki, benim anlı ve de şanlı spor medyam da “birkaç istisna hariç” bu “gündem değiştirme senaryosunun oynanmasına” azami desteği veriyor.
Yazımı buraya kadar okumuşsanız sevgili okurlarım; “konu aynı olmakla beraber” görüyorsunuz ki, çok ama çok başka şeyler yazdım. Zira “öyle” bir konu ki, “pehlivan tefrikası gibi” 10 gün art arda yazılsa, gene de “tekrar olmayacak gerçeklerle dolu olur” o yazılar.
İşte bu yüzden, “gündemin değişmesi konusunda” her türlü senaryo sahneye konuyor, ama “mızrak çuvala sığmıyor”; Pereira tablosu hâlâ ortada ve sahne bölünmüş, bir yanda “yönetim dramı”, bir yanda “yönetim komedisi”, oynanıp duruyor!..
Bakalım, “bu acı ve hazin süreç”, Fenerbahçe’ye “maddi değerlerden çok daha fazlasıyla, manevi değerler kaybettirerek” ne zaman ve nasıl noktalanacak?..
Şaka!..
Fenerbahçe’de Pereira’nın gönderilmesi ve yerine gelecek hoca adayları konusunda haberler yapılıyor, o haberlerde, bir yanda Capello, Pellegrini, Bielsa adları, öte yanda Roberto Carlos, Ümit Özat isimleri ve de “Pereira’ya yapılanlar” var!..
Her şeyi bir yana bıraktım, sadece “bu haberleri okumak” bile Capello’nun da, Pellegrini’nin de, Bielsa’nın Fenerbahçe’ye “Hayır” demelerine yetmez mi?..
Bravooo!..
Ankara’daki “masa başı” anlatımıyla Rio Olimpiyat Oyunları’nın “nasıl harcandığını” günlerdir görüyor ve yaşıyoruz!..
“Masa başı anlatıcıları”, derslerini de iyi çalışamadıkları için, öyle gaflar yapıyorlar ki, insanın “gülmek yerine” ağlayacağı geliyor; yazıklar olsun!..
“İsmailov ile madalyamızı aldığımız” halterden, “35 yaşında ve olimpiyatlardan sonra sporcu yaşamına son verecek olan” Cancellara’nın “olimpiyat altınını boynuna taktığı” bisiklet yarışına kadar, bir çok spor dalında karşılaştığım bu “naklen yayın, masa başı anlatım bozgunu” yüzünden artık TV başında saatlerce oturmaktan vazgeçtim; seyretmiyorum; TRT yönetimi utansın!..
Bu gece!..
“Seyirci deplasmanı yasağı” kalktı; elbette iyi oldu, olması gereken oldu. Ama “risk var”, tehlike var, hâlâ var!..
Bu gece oynanacak “Süper Kupa maçı”, bu konuda ilk işaretleri verecek; Galatasaray ve Beşiktaş taraftarları için tam bir sınav ve “yasak kaldırma” kararı için de ilk test!..
Galatasaray’da durum!..
Hayret, sanki “bir sihirli el geldi” ve Galatasaray “geç kalmakla beraber” iyi transferler yaptı!..
Ama hâlâ “müzmin sakatlar” yüzünden, “stoper” konusunda, “sağlam” bir oyuncunun alınması şart gibi!..
Takım içinde “Trabzon lobisinin tasfiyesi”, Hollandalı Sneijder’e “hakimiyet yolunu açtı”; Hollandalı Hoca ile el ele ne yapacaklar göreceğiz!..
Şu görüşüm, çok tepki alacak biliyorum ama, aslında “Sneijder ile Selçuk el ele Çin’e gönderilmeli” ve Galatasaray Futbol Takımı için “yeni saha içi liderleri bulunmalıydı!..”
“Ne demek ve ne anlatmak istediğim”, sezon ilerledikçe daha iyi anlaşılacak; inşallah yanılırım!..
Yusuf Namoğlu!..
12’sinde FIFA kokardı takarak 21 yıl hakemlik yaptı. Türkiye Faal Futbol Hakemleri ve Gözlemcileri Derneği kurucu genel başkanı oldu. CHP’de ve ANAP’ta siyasetçilik, milletvekilliği, belediye başkanlığı yaptı. 2011’de ve 2014’de Futbol Federasyonu Merkez Hakem Kurulu Başkanlığı yaptı ve 2016’da da “gene” MHK başkanlığına getirildi; mesleği inşaat mühendisliği ve 70 yaşında!..
Böyle bir kariyere ve karizmaya “kem gözle bakmak, kem söz etmek” mümkün mü; elbette hayır!..
Benim sözüm, Futbol ve Hakem camialarına; hâlâ ve hâlâ Türk Futbol Hakemliği’nin kaptan köşkündeki koltuğuna oturtacak ve dümenini teslim edecek “Namoğlu’ndan başka” ve de “çok daha genç” birini bulamıyorsanız, yazıklar olsun sizlere; bilmem ki daha ne diyeyim?..