Bu gece!..

A -
A +

“Olmak ya da olmamak, işte bütün mesele bu”; William Shakespeare’in, “babasını öldürerek tahta geçen amcasından intikam almak isteyen” Danimarka Prensi Hamlet’e mezar başında, kuru kafa elinde söylettiği bu sözü, yüzyıllardır, dünyanın dört bir yanında “Hamlet” oyunu sahneye konulduğunda seyirciler dinler ve yazarlar da bugün “benim yaptığım” gibi, yazılarında “uygun bulduklarında” bol bol kullanırlar…

 

İşte Türk Millî Takımı, “bu gece” tam da “Olmak ya da olmamak, işte bütün mesele bu” sözüne uygun bir maça çıkıyor; ya Avrupa Şampiyonası”nda “devam” diyeceğiz, ya da “tamam” deyip ülkemize döneceğiz…

 

Ne var ki, “mesele ‘ülkemize dönmek ile” bitmeyecek… Sıraya “asıl mesele” girecek, bu geceki maç, Futbol Federasyonu Başkanı’nın yarınlarını da tayin ederken, daha resmî sezon başlamadan “mücadeleye sonuna kadar devam edeceğiz” diyen Ali Koç’a da belki de “en büyük kozu” verecek.

 

Bitmedi; “Avrupa kupası maçları için sezonu erken açacak olan” takımların hocaları, başta Mourinho olmak üzere, “millî oyuncularına erken kavuşacakları için” memnun olacaklar…

 

Grubunuzda Gürcistan’ı yenerek, yıllardır süren “ilk maçı kaybetmek” uğursuzluğunu çöpe atıp, “gruptan çıkma” kapısını aralayan millî takımımız, Portekiz mağlubiyetine rağmen, gene de ümidini büyük ölçüde devam ettiriyor… Gruptan “ikinci” olarak da, “üçüncü” olarak da çıkmak, avucumuzun içinde…
Yeter ki, Gürcistan, Portekiz’i yenmesin ve biz de Çekya’ya yenilmeyelim…

 

“Fırsat bekleyenler”, Çekya maçının sonucunu beklemeden, o maça birkaç gün kala, “Montella’yı infaz masasına koydular” ve onu bitirmek için TV ekranlarında söylenecek, söylenmeyecek her şeyi söylediler; “Bunların şimdi sırası değil, Çekya maçından önce moral bozmayalım, bekleyelim” diyen “aklıselim sahibi” uyarıcı meslektaşlarımıza rağmen…

 

Montella, daha Almanya’ya gelirken, “stoperler başta ‘sakatlık sebebi’ ile kadroya alamadıklarından” başlayarak, Portekiz maçı öncesi “yarı sakat yarı sağlam” oyuncularını oynatıp oynatmama” sorununu da çözmeye çalışmış, kadroda ‘zorunlu’ değişiklikler yapmıştı… Ama ne yazık ki, “Samet’in kendi kalesine attığı, “amatör kümelerde oynayan bir futbolcunun bile atmayacağı ‘kahredici’ golü” hesaplayamamıştı…
Eleştirilerde de “bir eksik” bu kalmıştı; “Ne biçim hocasın, Samet’in golünü nasıl hesaplamazsın?..”
Elbette “eleştiri, uyarı” hak, ama “infaz?..”

 

Maçtan sonra, Montella, tabloyu “şu sözler” ile çok güzel ortaya koyuyordu:

 

“Fena bir maç oynadığımızı düşünmüyorum. Bu seviyelerde bu rakiplere karşı ilk dakikalarda golü bulmazsanız her şey daha zor oluyor. İlk golden sonra tam toparladık derken böyle oldu. Daha sonra toparlamaya çalıştık. Üç kalecimiz de çok iyi. Altay; İtalya, Galler ve Almanya maçlarında çok iyiydi. Biz bu sabah sakatlıkla uyandık, bu yüzden böyle bir karar aldık. Millî takım hocasıyken bir şeylere karar verdiğinizde ve bu olumsuz sonuçlandığında ilk düşman hoca oluyor. Bunun farkındayım.”

 

Abdülkerim de, “iki maçta üst üste sarı kart görüp, cezalı duruma düşünce”, elde “gerçek stoper” kalmadı; Montella ve millî takımımız ne yapacak; bu gece göreceğiz!..

 

Allah, yardımcıları olsun!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.