Sevgili Erman Toroğlu yazıyor: "Türkiye Spor Yazarları Derneği Ankara Şubesi'ndeki sahte faturalar yüzünden Genel Merkez Yönetimi'nden 3 üye istifa etti. Faik Gürses, Ahmet Çakır ve Aybars Hünalp... Ama, Ankara Spor Yazarları Derneği hâlâ tuhaf bir şekilde mücadele ediyor. Arkadaşlar, faturaların tamamına yakını sahte. Bu sahte faturaların kesinleşen bir kısmından uzlaşmaya girildi. Daha öteki sahte faturalar da araştırmada. 5 yıl zaman aşımına girmeden onlar da uygulamaya sokulacak. Bunun haricinde, reklâm gideri adı altında alınan paralardan, yüzde 25, yüzde 40, yüzde 50 avanta komisyon alanlar, yani Ankara dernek üyeleri hakkında evlerine 'Paraları iade edin' celpleri çıkıyor. Maliye Bakanlığı Müfettişleri'nin yaptığı incelemeden sonra dosya, daha da önemlisi Dernekler Masası'na gitti. Eğer, Dernekler Masası gereğini doğru ve dürüst olarak yaparsa bakın işin hangi boyutlarda olduğu net meydana çıkacak. Ben beklemeyi severim. Ankara'da oturup, Ankara'dan yazı yazan ve akıl veren bazı spor yazarları acaba şimdi ne yapacaklar, merak ediyorum?" Benim, "bu tabloya ve bu iddialara rağmen", aylardır ve aylardır "biz üyelerine bu konuda tatmin edici bir açıklama yapamayan" ve de hâlâ "o koltuklarda oturan" Ankara Şubesi yöneticilerine söyleyeceğim çok şey var ve yazmaya kalksam bu sütunun tamamı dolar, ama benim muhatabım onlar değil artık; TSYD'nin Genel Merkez Yönetimi!.. Benim derneğim "tek kasa" sistemi ile yönetilir; yani "eğer bu iddialar" ve de "Maliye Denetimlerinin resmi tespitleri" doğru ise, bunun "asıl sorumlusu" Genel Merkez Yönetimi'dir; Ankara Şubesini "mâli olarak iyi denetlememiş" ve de "iş, tüyler ürpertici" iddia ve tespitlere kadar gelmiştir!.. "İşlerine gelmediği için" İstanbul Şubesi Yönetimi'ne "İstifa edin" diyenler, Ankara'daki bu skandalı seyretmişlerdir ve hâlâ da seyretmektedirler!.. Eğer iddialar ve Maliye denetim tespitleri "doğru ise", bu olay, Dernek tarihimizdeki "Perde Skandalı'ndan da daha büyük" bir skandaldır; iki skandalda da, "eski para ile" yüzlerce milyarlık "yapılmayan alımların, alınmayan hizmetlerin karşılığı olarak defterlere işlenip, kasaya konulan" faturalar vardır!.. Bu iddialar ve tespitler "doğru değilse", bu arkadaşlarımız aklanmalı, "doğru ise", yaptıklarının hesabını vermelidirler!.. Zira "asıl soru" şudur: Eğer "sahte fatura varsa", bu faturalar "nereye harcanan paraları kapatmıştır"; yani "yüz binlerce liralık" sahte faturanın karşılığı para nerededir ve nereye gitmiştir?.. "Bu sorunun cevabı" çok açık bir şekilde verilmedikçe, Ankara Şubesi Yöneticisi arkadaşlarımız da, Genel Merkez yöneticisi arkadaşlarımız da "koltuklarında oturamazlar", oturmamalıdırlar!.. Bu skandal "kol kırılır yen içinde kalır" misali kapatılamaz ve de kapatılmamalıdır!.. "Ankara Şubesi'ne kayıtlı" bir üye olarak diyorum ki; Federasyonlara, kulüplere, spor teşkilâtına gerektiğinde "kuruşun hesabını soran" bizlerin derneğinde "eğer varsa" sahte faturaların ve de vergi kaçağının hesabı da mutlaka sorulmalıdır. Maliye'nin sorması başka şeydir, "bizim sormamız" başka; hesabı önce "biz sormalı ve biz görmeliyiz"; üzerimize atılan bu kara leke ile yaşayamayız!.. Onun için Ankara'da da, Genel Merkez'de de "genel kurullar toplanmalı", tablo bütün detayları ile tartışılmalı, akla-kara ortaya çıkmalı ve "yanlış yapanlar varsa" Dernek içi hesapları da görülmelidir!.. Trabzon ve spor medyamız! Hayrettin Hacısalihoğlu, "Trabzonspor Başkanı" mı ki, "istifası", futbol takımının yedek kulübesinde oturan futbolcusuna kadar herkesi sarsıyor ve "Manisaspor mağlûbiyeti bile" bu istifaya bağlanıyor?.. Şenol Güneş'in göbeği Hayrettin Hacısalihoğlu ile beraber mi kesilmiş ki, "o istifa edince", Şenol Hoca da istifayı düşünüyor? Şenol Hoca, Trabzonspor'un mu teknik direktörü, yoksa Hacısalihoğlu'nun mu?.. "İstifa gününden beri", anlı ve de şanlı Türk Spor (!) medyasında "bu" ve de bu sorulara "temel" teşkil eden "Hacısalihoğlu neden istifa etti" sorusuna cevap arıyorum; "doğru dürüst" ne bir haber, ne de "bu soruların cevabını alabileceğim" bir yorum bulabildim; pes!.. Anlaşılan "bir Aziz Başkan da Trabzonspor'da varmış"; kimsecikler "işin iç yüzünü" açık açık yazamıyor; üstelik istifa eden yönetici, "başkan bile değil", asbaşkan!.. Dahası, Şenol Hocam, maçını yöneten bir hakem için "kendisine hiç ama hiç yakışmayan" öyle bir lâf etti ki, artık inandım; Trabzon'da "çok önemli şeyler oluyor"; ama yazmaya cesaretimiz yok!.. Ayrımcılığın daniskası!.. Bursaspor lider ve onun Gaziantepspor gibi ligin kaliteli, güçlü ve iyi futbol oynayan takımı ile maçı var; haftanın derbiden sonraki en önemli karşılaşması... Spor basınımızın büyük aslarının yüzde doksanına yakını basın tribününde yok; herhalde "hafta sonu yorgunluğunu atmak için" pazartesi istirahatındalar!.. İşte İstanbul basınının Süper Ligin "açık farklı" liderine ve Anadolu futboluna "verdiği önem" ve baktığı pencere!.. Bu tablo açık bir "ayrımcılığı" ortaya koyuyor ve "bu ayrımcılığı yıllardan beri yazıp geliyoruz" diye, tam bir pişkinlikle ve hiç sıkılmadan bize diyorlar ki; "Ayrımcılık yapıyorsunuz!.." Kim yapıyor ayrımcılığı söyleyin bana, Gaziantep'e mesela Fenerbahçe gitseydi, "kimleri gönderirdiniz" oraya, "gazete gazete" isim isim sayayım mı? Gaziantep olayının bir başka yüzü!.. Gaziantepspor Başkanı atıp tutuyor, önce aynaya bakmalı: Eşe dosta, "bazı" taraftar gruplarına "bedava bilet" dağıtılırsa, daha kötüsü "maç saatine doğru" stadın kapıları "dışarıda bekleyenlere ardına kadar açılırsa", o zaman içeriye "Gaziantepli olan olmayan, tinercisi, sabıkalısı, yasaklısı, provokatörü de aralarında olan" binlerce kişinin girmesi normal değil midir?.. O tribünlerin "provokasyonlara açık hâle gelmesi" bilmem ki daha nasıl olur?.. Soruyorum; o açılan kapılardan, "Güney Doğu'nun en fazla göç alan kentlerinin başında gelen" Gaziantep'te, "geçen yıl Diyarbakır'da yapılana benzer provokasyon yapacak" kişiler girerse ne olacak?.. Neden "her şeye para varken", statta "yeterli ve geçerli" sayıda güvenlik kamerası yok?.. "Her şeye para var" derken, Gaziantepspor Kulübü'nün 2009 yılı bilançosundan bir örnek vereyim; "40 milyon lira borçlu olan bir kulüp", yıllık 10.3 milyon TL "faiz" ödemiş; "böyle bir banka faizi yok"; bu faiz yoksa "tefecilere(!)" mi ödenmiş?.. O bilançoyu iyi inceledim; tekrar altını çiziyorum; "danışmanlık giderine kadar" her şeye para var da, neden "güvenlik kameralarına para yok"; işte "bir avuç kendini bilmezin" bulunamamasının, daha da kötüsü "o bir avuç kendini bilmezin stada rahat rahat girmelerinin ve çıkmalarının sebebi" bunlar!.. Öyle değil mi, sayın Başkan?.. Ve yardımcı hakemin başına "saat" değil, pekâlâ "bıçak" ve hatta "kurşun" da atılabilir ve de kapıların açılıp, içeriye binlerce kişinin "hürra girişinin sonucu" çok daha ağır olabilirdi; buna şükredelim!.. Temel bile yapmaz!.. Bucaspor-Galatasaray maçında, "15 - 20 dakikada tribünler doluverdi; 45 bin seyirci var" şeklindeki seyirci patlamasından sonra tam bir hayal kırıklığı yaşandı; zira tribünlerdeki "biletli" sayısı, 30 bini bile bulmadı; neden?.. Bu sorunun "açık" cevabını, hem de "yığınla yorum yapılmış" iken "ulusal" basınımızda bulamadım; üstelik "aynı olay" Bucaspor-Beşiktaş maçında da yaşanmışken!.. Bu sorunun cevabını bakın bölge gazetelerimizden birinin "spor müdürü" bana nasıl anlattı: "Öcal ağabey, uzun yıllar süren 'bedava girişlerin önlenmesi için' stada 'yığınla para dökülerek yerleştirilen turnike sistemi' devreden çıkarılmış. Son iki 'büyük' maçta 'olan' şu; 'turnikeli kapıların önlerinde kuyruklar uzayınca', bedavacılar başlıyorlar kapı önlerine yüklenmeye. İzdiham ve kapı önüne sıkışanların feryadına karşı, polis müdahalesi etkisiz kalıyor; statta görevli polis şefi, Kulüp Başkanı'nı arıyor; 'Turnikeleri devre dışı bırakalım, bırakmazsak, burada olacaklardan biz sorumlu olmayacağız, siz sorumlu olacaksınız' diyor; Kulüp Başkanı önce direnmeye çabalıyor; ama anlıyor ki, 'kapı önü olayları büyür ve insanların hayatı tehlikeye girerse sorumluluk üzerlerine yığılacak', mecburen 'Peki' diyor; turnikeler devre dışı bırakılıyor; kapılardan "eski usul" her 5-10 saniyede bir - iki biletli, beş-on biletsiz içeriye dalıyor; stadın tribünleri 15-20 dakikada 'hürra giren' bedavacılarla doluyor; '28 bin biletli, 17 bin biletsiz tablosu' böyle ortaya çıkıyor!." Şimdi soruyorum; "kapı önlerindeki izdiham" senaryosu ile "stada bedava giren" 17 bin kişi ve "onları gören" binlerce kişi daha, bundan böyle hangi büyük maçta "bilet almak" aptallığını gösterir; söyler misiniz bana?.. "Turnike koyan ve sıkıyı görünce turnikeleri devre dışı bırakan" bir sistem; Temel fıkrası gibi!..