Bu kin ve nefret bitsin artık!

A -
A +

“Resmî konuşmalar ve açıklamalar” yapılırken, biraz vicdan öne çıkarılmalı, biraz insaf ve biraz izan gözetilmeli, Sayın Ali Koç Başkan!

 

Dinî bayramlarımızın “dargınların, küskünlerin barışmasına vesile olduğu” yüzyıllardan beri bilinen ve çoğunlukla uygulanan yaygın bir görüştür…

 

Mübarek Kurban Bayramı’nda, hem de Gürcistan millî maçının oynanacağı gün “Kulübünüzün bayramlaşma töreninde, ‘Galatasaray, onun başkanı ve teknik direktörü için’ söyledikleriniz, soruyorum; Fenerbahçe Başkanı’na yakışıyor mu?..

 

Ne demektir, böyle bir günde, hem de “Kurban Bayramı kutlaması” yapılırken “…Bir rakibimiz var ki patolojik vaka başkanı, örgüt kırıntısı hocası her konuştuklarında Fenerbahçe’yi dillerinden düşürmezler” cümlesi?..

 

Dünya âlem biliyor ki, kaç yıldır “ağzından düşüremediğiniz iki kuruluş ve onu yönetenler için” yapmadığınız hakaret kalmadı; Futbol Federasyonu ve Galatasaray!..”
Âdeta “TFF ve başkanı” ile kalkıyor, “Galatasaray ve başkanı” ile yatıyorsunuz…
Yeni sezonu da, “öyle açtınız” bu sözleriniz, “böyle bir günde” ne ifade ediyor, farkında mısınız?

 

“Patolojik” sözcüğünün “Türk Dil Kurumu” sözlüğündeki anlamı şudur; “Patoloji (Hastalıklar hakkında bilgi sağlayan bir bilim dalı) ile ilgili / Bozulmuş, işlemeyen.”

 

Şimdi “böyle nitelendirdiğiniz” bir başkan zamanında Galatasaray futbol takımının başarılarına bir bakınız, bir de “sizin başkanlığındaki” Fenerbahçe’deki “başarısızlıklar” sürecine…

 

Acaba “bozulmuş, işlemeyen” sıfatı hangi başkan için söylenirse daha uygun olur?..
Bakınız, daha konunun “Tıp / Patolojik” tarafını kurcalamıyorum; Fenerbahçe Kulübü’ne olan saygım bakımından!.. Yapmayın Sayın Başkan, yapmayın da, hiç olmazsa “bu futbol sezonu kavgalar içinde” geçmesin!..

 

Yoksa “Ben başkan oldukça Fenerbahçe şampiyon olamaz” anlamına gelen sözlerinizin “bu sezonda da ‘gerçekleşmesini isteyen’ bir başkan senaryosunu” gene sahneye koyarsınız!..

“En büyük” demekle “en büyük” olunmaz!..

Ben bildim bileli yıllardan beri üç büyük kulübümüzün başkan ve yöneticileri, hatta antrenörleri ve futbolcuları “Üç büyükler içinde de en büyüğün kendi kulüpleri olduğunu” söyleyip dururlar…

 

Geçen gün de Beşiktaş Başkanı Hasan Arat, “yeni hocalarının imza töreninde” benzer hataya düştü ve kulübü için “en büyük” dedi…

 

Bu nasıl büyüklük Sayın Başkan; ölçünüz nedir?..

 

Mesela müzenizde, “futbol başta, spor branşlarında kazanılan kupalarınız, Galatasaray’ın, Fenerbahçe’nin müzelerindeki kupalarından fazla mıdır?.. Mesela basketbolda ve voleybolda kaç defa şampiyon oldunuz?.. Mesela, “taraftar” sayınız?.. Mesela bütçeniz?.. Mesela geçen yıl Süper Ligi kaç puanla ve kimlerin arkasında kaçıncı bitirdiniz, Galatasaray ve Fenerbahçe ile kaç puan farkınız vardı?.. Bu örnekleri uzatmak mümkün ama “büyüklük tespitinde” bu kadarı yeter!..

 

“Üç büyüklerden biri olmak” doyurmuyor mu, sizi de, “bu duruma” düşüyorsunuz, kendinizi?..

 

Teşekkürler, Kemal kardeş!..

 

Önceki günkü köşenin ‘TRT Müzik’te alkış sefası’ başlıklı” bölümü için… “Bir defa” da yetmez, bin defa teşekkür, sevgili Kemal Belgin kardeş… Diyorsun ki…

 

“Efendim öteden beri yazarım, ben bir alaturka tutkunuyum. Rahmetli babamın Üstat Münir Nurettin ile yakınlığı, bendenizin Neveser Kökdeş meşklerini izlemiş kişi oluşum çok küçük yaşta beni tutkun etti. Ama şu bizim TRT Müzik var ya... Feryat figan şarkılar ve izleyenden alkış dilenciliği ile geçiyor sanki... Yapmayın yahu... Bu milletin hakiki alaturkaya çok ihtiyacı var. Bunu bilin...”

 

Biz Uluç kardeşler, Türk sanat müziği ile doğmuşuzdur, babamız Fuat Uluç’un çocukları olarak… Büyük dost “üstat” İsmail Baha Sürelsanlarla, Kilisli hemşerimiz Alâeddin Yavaşça amcalarla büyüdük…

 

Ama TRT’deki Türk Sanat Müziği programı TRT Nağme’nin repertuvarlarını hazırlayanlar ve sanatçılara okutanlar, çaldıranlar, “radyomun TRT Nağme kanalını tuşlamamam için” ellerinden geleni yapıyorlar… Ne kadar “keder / yas / ayrılık / özlem / ölüm  şarkısı varsa, bizlere dinletmekten bıkmıyor, usanmıyorlar!.. “Arabeskin ağdalığını, alaturkaya şapka yapan” besteleri art arta dinletmek için yarışıyorlar…
Hatta “Akşam Sefası” adını taşıyan programlarını bile onlarla dolduruyorlar… Ne sefa ama?..

 

ŞAKA!

 

Gazetemde bir haber; “Hırvatistan ile Arnavutluk arasında oynanan maçta yapılan ‘Sırpları öldür’ tezahüratı sonrası Sırbistan, turnuvadan çekilme tehdidinde bulundu. Sırbistan iki ülkenin de cezalandırılmasını isterken, UEFA’dan konuya ilişkin açıklama gelmedi.”
Elbette, Hırvat ve Arnavut seyircilerin yaptığı kabul edilemez… Ama ve mesela, o tribünlerde Kosovalılar da olsa, benzer tezahüratı yaparlardı… Biraz da “Sırplar” düşünmeli; “Neden?..”
Bu arada “aynaya da baksalar” bilmem ki yüzleri kızarır mı?..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.