Son haftalarda sadece basketbolda değil, bütün sporlarda, sadece Türkiye'de değil, hatta bütün dünyada "en enteresan olaylardan biri cereyan ediyor"; ama bizim "o olayın cereyan ettiği maçı anlatan ve yorumlayan" anlı ve de şanlı arkadaşlarımız "göremiyor", dahası ve asıl "kameracılar ve resim seçiciler, yayını yönetenler de göremiyor" ve toplu hâlde "es" geçiyorlar!..
Bu "büyük atlama" olayı bir ABD, bir Avrupa ülkesi kanalında olsa, "o teknik ekip de, o anlatan ve yorumlayanlar" da, çoktan kapının önüne konmuş olurlardı!..
Anadolu Efes - Unics Kazan Euroleague maçının ilk periyodunda yaşandı olay; TV başında donup kaldım; Dünyaca ünlü İvkoviç Hocamız, "Kazanlı Kaimakoğlou'nun bomboş attığı 3'lükten sonra, o üçlüğü savunamayan" Doğuş Balbay'ı oyundan aldı ve Doğuş kenara gelirken de, "onu karşılayıp önüne kattı" ve işte o sırada da "genç oyuncunun topuğuna arkadan tekmeyi bastı!.."
Elbette gecenin bizleri sevindiren, keyiflendiren tarafı Efes'in, Kazan gibi Avrupa liglerine abone bir takımı zaman zaman domine edip farkı 18'lere bile çıkararak yenmesiydi ama, "bu ender rastlanan olay" da, hem "maçı anlatan ve çeken ekibin atlaması", hem de "olayın kahramanının İvkoviç olması" bakımından, uzun yıllar sporseverlerin aklında "maçın sonucundan daha çok" kalacak cinstendi!..
"Efsane" İvkoviç Hoca'nın, Türkiye sürecinin "çok renkli geçeceği" muhakkak; "daha işin henüz başında iken" bile, Efes'i "çok değiştirdiği" ve daha da değiştireceği, "takım gibi takım yapacağı" ortada!..
"Sallaboldan vazgeçmeyeceğini", Euroleague'deki ilk maçında Kızılyıldız'a karşı gösteren ve "hücumu basketbola, savunmayı hiçbir şeye bağlayamayarak" Avrupa sezonunu "çok kötü açan" Ergin Ataman Hocamız başta, Türk Hocalara "tekmeli tepki hariç" çok şey öğreteceği de ortada!..
İnşallah ders alırlar!..
Unutulan gerçekler!..Bıktırdı, ama noktayı da, "sanırım" "Pandora'nın Kutusu'nun tam olarak açıldığı" Radyospor'un "Kriminal Spor" programında Emrullah Erdinç arkadaşımız koydu.
Gazetelerin ve internetteki haber sitelerinin hemen hemen hepsinde yer alan haberine bakarsak, Erdinç, "polis raporlarına dayanarak" olayı "şöyle" özetlemiş;
Gökhan Töre, "yenilip finallere gitme hakkını kaybettiğimiz Hollanda milli maçının gecesi, bir barda karşılaştıkları ve onu görünce bardan ayrılıp otellerine dönen Hakan Çalhanoğlu ile Ömer Toprak'ın ardından bir arkadaşı ile beraber otele gelmiş. İki futbolcunun kaldığı odanın "vurduğu" hâlde içerdekilerin açmadığı kapısını, resepsiyondan aldığı "yedek kart" ile açmış ve odaya girmiş. Yatmaya hazırlanan iki futbolcudan Ömer'in yüzüne tabanca ile vurmuş, Hakan'ın ağzına tabanca dayamış. Durumun kötüye gittiğini gören arkadaşı olaya müdahale ederek Gökhan'ı durdurmuş, elinden tabancayı alıp beline sokmuş ve kızgın futbolcuyu odadan çıkarmış"; dahası "işin içinde kız / kadın meselesi varmış!.."
Bitmedi; "İki futbolcu, olayı otelde bulunan Milli Takım kafilesi yöneticilerine anlatmışlar; onlar da "Aman polise gitmeyin" demişler ve olayı kapatmaya çalışmışlar; "o süreçte olay kapanmış", ama...
Evet, ama "gerçekler" elbette "bir gün ortaya çıkar" ve işte "şimdi çıktı"; bunun sorumlusu da "gerçeği ortaya çıkaranlar" değil, elbette ki "örtbas etmeye çalışanlardır"; aslında "Spor Bakanlığı ve Spor Genel Müdürlüğü bu açık olan "örtbas suçunu işleyen" Futbol Federasyonu hakkında soruşturma açmalıdır!..
Unutmayalım; Nisan ayında, İstanbul'da 1-1 biten Beşiktaş-Fenerbahçe derbisinden sonra, Gökhan'ın, "bir barda, gene bir kadın meselesi sebebiyle etrafa kurşun yağdıran bir magandanın kurşunlarına, yanındaki futbolcu ve basketbolcu arkadaşları, hatta Beşiktaşlı bir görevli de olmak üzere nasıl hedef ve yaralanarak ameliyat olduğu" da gazetelerde yer almıştı. Temenni edelim ki, Gökhan için "bu gibi olaylar son olsun!.."
Şaşıyorum; "saha içi" çirkin olayların kahramanları olarak "sabıkalı durumuna düşen" Melolar, Emreler, Volkanlar için "en ağır eleştiriler yapılırken", şimdi "milli takım otellerine kadar bulaşan saha dışı çirkin, hatta savcılık / adliyelik olması gereken olayların kahramanlarını korumak" bilmem ki, çelişki değilse, nedir?.."
Anlayamadığım bir şey daha var; "bir Avrupa Kupası maçında yaptığı hatadan sonra, tribünlerdeki 10 binlerce taraftarın ve TV ekranlarında dünyanın dört bir yanındaki yüz binlerce seyircinin gözlerinin önünde 'gencecik' bir futbolcuyu tokatlayan" Hocamızın, bugün "Gökhan'ı öldürmem mi gerekiyordu" sözlerindeki "samimiyeti" elbette ki sorgulamamız gerekir!..
Kimse ondan "bir sporcuyu öldürmesini" istemiyordu, bizler, ondan, sadece "bunca genç, yaşlı, kadın, erkek sporcunun suç işlediğinde devreye sokulan Disiplin Kurullarının bu olayda da çalıştırılması gerektiğini, unvanları ne olursa olsun, kendisini Disiplin Kurullarının yerine koyamayacağını", hem de "Türkiye Futbol Direktörü olarak" hatırlamasını bekliyorduk; işte bu kadar!..
Acaba, "bütün bu gerçekler ortada iken", basını ve gazetecileri, "bu olayın örtbas edilmesi sürecinin taa başında yaptığı hatayı ortaya koydukları için" öfke içinde suçlamaya çalışan sevgili Fatih Hocamızın "ahlak ve dostları için söylediği haksız ve hazin sözleri" hatırlayıp, elini vicdanına koyması ve "kendi kendisiyle hesaplaşması" da gerekmiyor mu?..
Giderayak!.."10 günü kaldı", hâlâ "kavgayı bırakmıyor" ve de Galatasaray-Fenerbahçe derbisinde Galatasaray Stadı'nın tribünlerine de, saha içine de "bir bomba" bırakıyor; " Cüneyt Çakır, iyi hakem olabilir ama Galatasaray maçlarında şaibelidir."
Bu sözler, futbolumuzun ve de elbette Galatasaray'ın içinde bulunduğu "bunalım" sürecinde, "tribündeki Galatasaray taraftarına, saha içindeki Galatasaray futbolcusuna tesir etmeyecek midir?
Bu sözleri, Galatasaray Başkanı'nın geride bıraktığı "çok tartışılan" mirasa, "eğer hakemin kararları yüzünden tribünlerde ve saha içinde olaylar yaşanırsa", kulübün ve takımın alacağı cezaları da eklemeyecek midir?..
Basketbolda, "yönetimi ile beraber takımını sahaya göndermeyip, Şampiyonluk maçını oynatmayarak" yaptığı büyük hatayı, "hakemlere yükleyen" aynı Başkan değil miydi?. Son 8 saniyede, "son top dahil iki defa ellerindeki topu kullanamayan ve maçı kazanacak fırsatları heba eden" basketbolcularına ve koçuna bakmayarak," skandal" bir kararla gelebilecek bir şampiyonluğu eliyle itip, "takımına da ceza aldıran" bir Başkan var karşımızda; Galatasaraylılar bayram yapmalı; iyi ki gidiyor!..
Böyle şey olur mu?Ünal Aysal, "olağanüstü toplantı" kararı almıştır; dahası "seçimli olağanüstü toplantı" kararı almıştır.
Galatasaray Spor Kulübü Tüzüğü'nün "olağanüstü genel kurul" ile "seçimli olağanüstü genel kurul" toplantıları ile ilgili 27'nci ve 28'inci maddelerinde "Olağanüstü toplantı gündeminde toplantı istemini yapanların görüşülmesini istedikleri konulardan başka konu bulunmaz. Olağanüstü toplantıda gündeme ilave ve değişiklik yapılamaz" ve de dahası "Olağanüstü seçim toplantısı gündeminde ise yalnız seçilmesi gereken organların ve kurulların seçimleri bulunur. Seçim toplantıları gündemine hiçbir ek yapılamaz. Seçim toplantılarında başkan adaylarının program ve tanıtım konuşmaları dışında hiçbir konuşma yapılamaz" hükümleri vardır.
Bu ne demektir; "25 Ekim Genel Kurulu'nda 3.5 yıldır başkanlık yapan Ünal Aysal hesabını vermeyecek" demektir; peki ama "Tüzük gereği Mart ayında yıllık olağan toplantı yapılacak mıdır", yapılırsa "hesabı" kim verecektir; "hangisi seçilirse" Alp Yalman mı, Duygun Yarsuvat mı; nerededir "asıl hesap vermesi gerekenler?"
Birdenbire ve "ortada ciddi bir sebep de yokken" Divan Kurulu'ndaki eleştirilere bakarak, "baskın ve seçimli bir olağanüstü genel kurul yapma kararı alıp, idari ve mali ibra almadan gitmek" ne demektir; bilmem ki "anlamayan" Galatasaraylı var mıdır?..