Madde bir: Özerk olsun ya da olmasın, bütün federasyonlar, Spordan Sorumlu Devlet Bakanlığı'nın ve de Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü'nün "hem mâli, hem de idari denetimi altındadır!.." Madde iki: Hiç kimse "Ben özerkim, istediğimi, yaparım" diyemez; hele hele Türk Sporu'nun itibarı söz konusu olunca!. Madde üç: Spordan sorumlu bakanlık ile Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü, "kanunlardan doğan denetim haklarını kullanmaz" ve federasyonların "Türk Sporu'nun itibarı ile doğrudan ilgili olan" hatalarına seyirci kalırlarsa, "olanların ve olacakların sorumlusu hâline gelirler!.." Maalesef, uzunca bir süredir, Türk sporunun itibarı ile ilgili "son derece olumsuz ve vahim olaylar cereyan etmekte", ama "hem mâli, hem de idari denetim hakkı olan" ve hele hele "özerk olmayan federasyonlar için" bunun da ötesinde "çok ileri yetkilere sahip olan" bakanlık ve genel müdürlük, "dişe dokunur" hemen hemen "hiçbir şey yapmamaktadır!." Sayın Bakan da, sayın Genel Müdür de, "sadece" bol bol açıklamalarla yetinmekte, ama "olayların önüne geçilmesi", "sorumlulardan hesap sorulması" ve "sorumlular hakkında gerekenlerin yapılması" söz konusu olunca, birdenbire tam bir hareketsizliğe ve sessizliğe bürünmektedirler!.. Halter'de olanlar utanç vericidir!.. Basketbol'de olanlar utanç vericidir!.. Yüzme'de olanlar utanç vericidir!.. Tıpkı "dün Atletizm'de olanlar", bugün "Güreş'te olanlar" gibi!.. Ne yapılmıştır, ne yapılmaktadır? "Göstermelik" istifalar bile kabul edilmemiş, "Türk Sporu'nu tam bir skandallar ve rezaletler tüneline sokan" başkanlara ve yönetimlerine, bakanlık ve genel müdürlük tarafından "güven oyu" verilmiş, adeta "Bugüne kadar ne yaptıysanız, bundan sonra da onu yapmaya devam edin" denilmiştir!. Yapanların, "her yaptıkları" yanlarına kâr kalmış, ondan da kötüsü "bundan sonra olacaklara" açıkça "yeşil ışık yakılmıştır!.." Şimdi soruyorum: "Bu başkanlar, bu kadrolar, bunca rezalete ve skandala rağmen" yerlerinde tutulduklarına göre, yarınlarda "benzerlerini yapacak olanlara" ne yapılabilir?. "Yapılırsa", bu işin adaleti nerede kalacaktır? Basketbol Federasyonu Başkanı, sporumuzla, tüm yetkililerle, kamuoyu ile, bizlerle resmen alay ediyor!.. Bu federasyondaki "menfaat ortaklığını" bütün detayları ile Deniz Gökçe defalarca ve günlerce yazdı; muhataplarında "çıt" yok!.. "Böyle bir başkan" ve "böyle bir kadro" Türk Basketbolü'nün tepesinde oturabilir mi?. Soruyorum: Sayın Bakan ve sayın Genel Müdür, "şeytani" bir taktikle, medyanın ve kamuoyunun önüne "birbirine düşürdükleri oyuncuları atan" bir başkanın ve menajerin federasyonunun, "olması gereken hedef tahtasından indirilmesinin" seyircileri olmaya devam edecekler midir? Soruyorum: Halter'deki "uluslararası rezaletin" hiç olmazsa "sportif ve idari bedelinin ödenmesine karşı çıkarak" kimi ve niçin korumuşlardır?. "Böyle" federasyonlar, dünyanın "hangi" ülkelerinde, bunca rezalete rağmen "iş başında tutulurlar?." Dünya'nın hangi ülkesinde "bahis kurmak, devleti dolandırmaya çalışmak, şike teşebbüsünde bulunmak" iddiasıyla bir sporcu, yok yok, daha da kötüsü "her şey bilindiği için" iddiadan da öte bir durum varken, "milli forma giydirilerek" sahaya çıkarılır?. Dünyanın hangi ülkesinde, "sahanın ortasında ve milyonların ekranlarda seyrettiği" bir maçta, "disiplin yönetmeliğinin en az 4 maddesini pas pas edecek kadar" çirkin hareketler yapan futbolcular ile ilgili herhangi bir disiplin cezası uygulanmaz ve ondan da öte, "bu sporcular" mensup oldukları Federasyonun, hem de "Hakem Komitesi Başkanı" tarafından basın toplantıları yapılarak övülür ve alkışlanır?.. Sayın bakanım ve sevgili Genel Müdürüm, "seyirci kalmanız" sebebiyle, işin nerelere kadar geldiğini bilmem görebiliyor musunuz? Olanları, çirkinlikleri, "ört bas edilen" rezaletleri yazmaya kalksam, koca bir gazete sayfası yetmez!.. Bütün bunlara karşı, "tekrar ediyorum" ey sayın Bakanım, ey sevgili Genel Müdürüm, söyleyin bana: "Sizler ne yapıyorsunuz?." Skandal!.. İnanılacak gibi değil!.. Başkanı "uluslararası hukukçu", hem de "futbol hukukçusu", başkan vekili "hukukçu" olan Futbol Federasyonu, "az daha" Fenerbahçe'yi yakıyor ve Şampiyonlar Ligi'nde PSV Eindhoven'in eline "hükmen galibiyet" için "dört başı mamur" bir fırsat ve imkân veriyordu!.. Futbol Federasyonu Tahkim Kurulu tarafından, "Deniz" adlı futbolcunun "federasyon tarafından verilmiş lisans vizesi" konusunda alınmış bir "yürütmeyi durdurma kararı" varken, kalkıp da Fenerbahçe'ye "PSV maçında oynatabilirsiniz, bir mahzuru yok, bizim uluslararası maçlar için izin yetkimiz var, veriyoruz" şeklindeki ve sonra da "sadece görüş bildirdik" geçiştirmesine dönüştürülen "izin", Fenerbahçe tarafından kullanılsa ve "Deniz PSV maçında oynatılsa" idi; ne olacaktı? Hadi diyelim ki, "doğru" ve Federasyon "izin vermedi", ama "oynatabilirsiniz" diye "sadece görüş bildirdi"; iyi de, bu nasıl bir görüştür?. Artık hangi kulüp, "Türk Futbol Federasyonu'nun bildirdiği her hangi bir görüşe inanabilecektir, güvenebilecektir?." Bu rezaletin, bu skandalın bir bedeli olmayacak mıdır? Yılın kadını ve sporcusu!.. Ödüllerin en büyüğünü hak ediyor!.. "Fair play" unvanlarının da en büyüğünü!.. Spor ödül ve unvanlarının da en büyüğünü!.. Onu tanımam!.. Ama bilinmelidir ki, "o" benim "en saygı duyduğum ve duyacağım" insanların biridir!.. "Onun bir Türk kadını olması" ile iftihar ediyorum!.. Kimdir, "O?." Adı; Serap Yücel Uluslarası Anti Doping Ajansı WADA'nın bağımsız numune alıcısı!.. Sporun "şike ve tribün terörü" ile beraber "üç en büyük suçundan biri olan" dopingin "Türkiye'de kökünün kazınmasının yolunu açan" insan!.. "Kimsenin gözünün yaşına bakmadan" görevini yaptı!.. Ne yazık ki, "böyle" bir insanı "baskılar ve tehditlerle" kaçırdık!.. Görevi bıraktı ve kayboldu!.. Dopingciler kazandı!. Temenni ediyorum ki, "onun açtığı yol" yeniden kaybolmasın!.. Sporu arkasından hançerleyenler ve hançerlemeye devam edecekler utansın!.. Tabii, Serap Yücel gibi bir insanı "korumayanlar" da!. At Yarışları özelleştirilmeli!.. Hepsi ağlıyorlar, ağlaşıyorlar; "Bittik, mahvolduk, At Yarışları'nda ikramiyeler bile ödenemeyecek!.." Doğru, maalesef "At Yarışı düzenlemek hakkını", devletin kendisine devrettiği "Türkiye Jokey Kulübü", bu hâlde!.. İyi de, "bu hâle neden geldi?." Suçlu "sadece" devlet mi, "devletin yaptığı kesintiler" mi? Evet, "bahis oyununda yapılan kesintiler" fazla, hatta "çok" fazla!.. Amma, "sadece kesintileri indirmek", sorunu hâlledecek mi?. Türkiye Jokey Kulübü, nerede ise "babadan oğula, akrabayı taallûkata, eş dosta geçen" bir üyelik sistemine sahip!.. Türkiye Jokey Kulübü'nün üye sayısı 120 bile değil ve ne yazık ki, "bu üyelerin yaş ortalaması" İngiliz Lortlar Kamarası'nın çok üzerinde!.. Yönetimler, "50 - 60 üyeyi arkasına alan" gruplar tarafından kapatılıyor!. "Yapılanlar", at yarışı yazan yazarlara, siyasetçilerin yakınlarına ve adamlarına "ganyan bayilikleri dağıtılarak" halıların altına süpürülüyor!.. "Bunları" raporuna yazan kulüp denetçisi, kulüpten ihraç ediliyor ve "üyelik hakkını alabilmek için" hâlâ mahkemelerde süründürülüyor!.. "Bu konuları yazıyorum" diye, Jokey Kulübü'nün reklâmlarını verdikleri bazı at yarışı dergileri ve yarış yazarları bana saldırtılıyor!.. Benim nerede ise at camiası ile olan "yarım asırlık" manevi ilişkimi ve "gazeteciliğimi", bu camiada "en tepedekiler de dahil olmak üzere" onlarca arkadaşımın ve dostumun olduğunu unutarak, "orada burada", arkadaşım olan "bazı camia mensuplarına", utanmadan "Kulübün içinden haberleri Öcal Uluç'a veriyorlar" diye çamur atmaya kalkıyorlar!.. Her şey ortada!.. Türkiye Jokey Kulübü'nde "deniz bitip", gemi karaya vurana kadar tam bir "Lâle Devri" yaşanmış!.. "Aygır bakmaya" dünyanın dört bir yanına "kafileler gitmiş!.." Harcanan seyahat, ağırlama, otel, yemek, ziyafet paralarının haddi hesabı yok!.. "İkramiyelerin bile ödenemeyeceği" bir tablo ortaya çıkınca, "Lâle Devri" durmuş, yarın "kesintiler azaltılır" ve kulübün kasası gene "para görmeye başlarsa", ayni şeylerin olmayacağını kim garanti edebilir?. Kuş uçmaz kervan geçmez yerlerde alınan çok büyük arazilere, bugün sadece bir bekçisi olan tesislere, "o zaman iktidarda bulunan partilerden korunma desteği almak için" TJK ne kadar para harcadı, bilen, soran var mı?. Dünya'da "artık" geçersiz hâle gelmiş, "Arap atları için" yapılan yatırımların, harcanan paraların haddi hesabı var mı?. Yok, beyler!.. Bir Türk vatandaşı olarak, TJK'nın "uzun yıllardır gözlerden kaçırılan" bu acı ve hazin durumu düzeltilmedikçe, devletin "kesintileri indirmesine" razı değilim!.. TJK, ya "üyelik şartları, yönetimleri, tüzüğü ile" düzeltilmeli ya da ve daha iyisi "At yarışları özelleştirilmelidir!." Milli Piyango gibi!.. At yarışlarının "kurtuluşu için" başkaca yol yoktur!.. Kartal uçtu, ya aslan?... Galatasaray'ı, 100'üncü yılında "Şampiyon yapmak" vaadiyle başkanlığa gelen Özhan Canaydın, "utanç şampiyonu" yaptı; alkışlar! Elbette, G.Saraylılar kendisine "pişkinlik ödülü" de verebilirler!. Türk insanının "adını sanını ilk defa duyduğu" bir kasaba takımına elenmek, bir Rum takımına elenen "Trabzonspor'un da rekorunu kırmak" demekti; Canaydın ve Gerets "bunu başardılar" kutlarım!. Bu "utanç tablosunun" bana göre tek mantıklı izâhı var; Gerets "intihar etmek" istemeyeceğine göre, "takımının hem Avrupa kupası maçlarını, hem de Süper Lig'e beraberce kaldıramayacağını anladığından", daha işin başında "Avrupa yolunu kapamak istedi" ve sahaya da "ona göre bir takımla çıktı", işi de başlamadan "sessizce" bitirdi!. Ergün'lü, Volkan'lı ve Hakan'sız bir takımı sahaya sürmenin, rakibe "gel beni ele" demekten başka birşey olmayacağını Gerets gibi bir hocanın bilmemesine imkan var mı?. Kim bilir, belki de "Hakan düşmanlarına", G.Saray'ın "Hakan'sız olmayacağını" ispat etmek de istemiş olabilir!!!. Vaaa mı, bunun bir başka izah tarzı?. "Ucuz" transferlerle G.Saray camiasını kandırmaya çalışan, Mondragon'dan ve Ribery'den gelecek paralara, İliç ve Heinz'e verilen paraları da ekleyerek "bu takımın orta sahasına doğru dürüst bir 10 numara ile sağ bek mevkiini dolduracak bir adam alamayacak" kadar iş bilmez, transfer bilmez, futbol bilmez bir başkan ve 2.başkan için bilmem ki, söylenecek başka ne var?. Son haftalarda darmadağın olmuş Beşiktaş'ı kutlarım; inanılmazı başardılar. Ve G.Saray'ın verdiği acıyı unutturdular!. Sergen'in "istediğinde neler yapabileceği" ortaya çıkarken, "psikolojik" olarak komaya girmiş bulunan Rıza Çalımbay'ın "Sergen - Tayfur değişikliği" ile neredeyse, "garantilenmiş maçı zora sokması" da bir ara yüreğimizi ağzımıza getirdi; o kritik dakikalarda Malmölüler ikinci golü bulsalardı, kim bilir neler olacaktı? Şimdi, Beşiktaş için toparlanma zamanı!. Artık, kavgayı, tartışmayı bir yana bırakmalı ve F.Bahçe ile beraber Avrupa kupalarında Türk futbolunu hem "futbol", hem de "puan" olarak temsil etmek için yukarılara doğru tırmanmanın gereklerini yerine getirmeliler!. Bunu yapacak bir kadroya sahipler; yeter ki, "hoca" da bu kadroya layık bir pozisyonu alabilsin!. Zor mu; değil!. Kolay mı; o kadar da kolay değil!. Ama şart; hem de hemen!.