Galatasaray'ın sezon açılışından sonra gittiği İngiltere kampı sırasında oynadığı ikinci hazırlık maçı 16 Temmuz 2013'te Notts County karşılaşması idi!..
İlk yarı 0 0 bitmiş ve ikinci yarıda Dany'nin kendi kalesine attığı golle Galatasaray 1- 0 geriye düşmüştü.
İkinci yarıya Amrabat'ın yerine oyuna girerek başlayan Burak 80'inci dakikada attığı beraberlik golünden sonra, onu tebrike koşan Drogba başta arkadaşlarına yüz vermemiş ve "bir karış surat ile arkasını dönüp" santraya yürümüştü; TV ekranında bu tabloyu görünce şaşırmıştım!..
Ardından 90'ıncı dakikada Sneijder "muhteşem" bir galibiyet golü atmış ve Galatasaray takımının neredeyse tamamı Hollandalı'yı tebrike koşmuşlardı; Burak sahadaydı ama, sevinç yumağında yoktu!..
"O günlerden şekillenmeye başlamıştı", Burak'ın "Galatasaray'daki yeni ve olumsuz tablosu!.."
Türkiye'de 19 Temmuz yazımda, "bu tabloyu anlatmış" ve "maçı o gün sahanın kenarında olup da izleyen" gazeteci ve yorumcu arkadaşlarımla, Fatih Hoca'ya sormuştum; "Neden?.."
Aradan neredeyse bir aya yakın zaman geçtikten sonra, Süper Kupa Finali'nin sonunda Fatih Terim saha kenarında Burak'a sormuştu; "neden sevinmiyorsun?.."
Ne yazık ki, benim "Galatasaray'ı takip eden İstanbullu meslektaşlarım" da işin kolayını seçerek, "Sebebi bulduk" diye yazıvermişlerdi; onlara göre Burak, "Maç sonuna doğru sahaya kendisini değil, Umut'u süren Fatih Hoca'ya tepki koymuştu!.."
Yani, Burak "Süper Kupa maçında Fatih Terim'in kendisi yerine Umut'u sahaya süreceğini tahmin ederek, bir ay önceki Notts County karşılaşmasında tepki koymaya başlamıştı!!!"
Ben düşüncemi yazayım; Burak artık "Galatasaray' yâr olmaz!.."
Tıpkı Fenerbahçe'ye, Beşiktaş'a, Trabzon'a yâr olmadığı gibi!..
"Problem olmaya başlamıştır" ve daha da kötüsü "problem olmayı büyüterek" problem olmaya devam edecektir!..
İşe "kankası" Selçuk'un da dahil olması ve "Umut'un sahada passız bırakılarak harcanması" halkası da eklenebilir!..
Umut "bu yüzden" Trabzon'dan taaa Fransa'ya kaçmıştır!..
Zira, Burak "saha içinde 90 dakika herkesin Burak'a çalışmasını isteyen" bir ruh hâline sahiptir; çok zaman "en zor gol olabilecek pozisyonlarda bile, etrafında çok daha kolay gol atabilecek arkadaşları varken, kaleye şut atma egoizminden kurtulamayacağını" göstermiştir; "Amrabat'ı bu konuda ağır şekilde eleştiren" arkadaşlarım, iş Burak'a gelince, "Kollanmalı" diye düşünmektedirler!..
Galatasaray'ın, bu problemi "kangren olmadan" çözmesinin tek yolu vardır; "Para ederken Burak'ı pazarlaması!.."
Hem "huzursuz" Burak için, hem de "huzur arayan" Galatasaray için en iyi formül budur!..
"Değişmesi çok zor olan" Burak için "Galatasaray testisi çatlamıştır"; artık kolay kolay su tutmaz!..
Hatta Terim gibi bir ustaya rağmen!..
Beşibiryerde'm!..
Bir haftadır, "şöyle bir etrafa baktım", spora baktım, spor teşkilatımıza baktım, federasyonlara, kulüplere bakıp durdum, sonra da
kendi kendime sordum:
Sporda "tek yetkili olsan" ve de "yetkilerin sonsuz olsa", Türk Sporu'ndan "en önce kimleri gönderirsin?.."
Sözü fazla uzatmadan "sonucu" yazayım; işte "ilk" göndereceklerim:
Futbol Federasyonu Başkanı Yıldırım Demirören gitmelidir!..
Basketbol Federasyonu Başkanı Turgay Demirel gitmelidir!..
Fenerbahçe Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım gitmelidir!..
Türk Milli Futbol Takımı Teknik Direktörü Abdullah Avcı gitmelidir!..
Türk Milli Basketbol Takımı Koçu Tanjeviç gitmelidir!..
Burada noktalı virgülü koyayım ve diyeyim ki; "Daha gitmesi gereken çok insan var" ama "ilk beşibiryerde'm" değişmez!..
Az daha unutuyordum; bu Beşibiryerde'ye aday bir başka kulüp başkanı daha var; "esasta haklı olsa da, şekilde, yani üslûpta çam üstüne çam deviren" bir kişi; Trabzonspor Başkanı İbrahim Hacıosmanoğlu; "Amacı üzüm yemek mi, yoksa bekçi dövmek mi" hâlâ anlaşılamadı, bu yüzden "karşı tarafın ekmeğine yağ sürüyor" ve "Mevcut gerilimi korku filmlerine çeviriyor!.."
Pandora'nın Kutusu mu?..
Geçen hafta "Basketbolumuzun defosu" başlığı ile "basketbol yazar / çizer / anlatır" arkadaşlarımızın "durumuna dair" birkaç satır yazınca; oooo!..
Meğer "içe atılan" neler varmış!..
Meğer "kulaktan kulağa fısıldanan" neler varmış!..
"Pandora'nın Kutusu gibi" bir şeyi açtım galiba!..
İsimler, isimler, örnekler, örnekler, "ballı, börekli" seyahatler; "ballısı mı nasıl oluyormuş", işte şöyle; "hem gazete ve TV'lerden alınan seyahat harcamaları ve hem de devletin misafiri olma ve bu seyahatlerde masraf için elin cebe girmemesi gibi bir şeymiş"; nasıl oluyor bilmem, neden oluyor bilmem, oluyor mu, onu da bilmem, inşallah olmuyordur ama bu ve benzer "akçalı" konularla ilgili iddialar o kadar yaygın hâle gelmiş ki, şaşırdım!..
Eeeee, ortada "28.5 milyonluk saklanmalı bir prim paylaşımı varken", bu iddialara inananların sayısının çok olmasına da şaşmamak gerek!..
Benim bir önerim olacak,Türkiye Spor Yazarları Derneği'mizin yönetimine; acaba "Eski Başkanımızın da çok içli dışlı olduğu" Basketbol Federasyonu ile "basket yazan / çizen ve yorumlayan arkadaşlarımızın ilişkileri konusunda bir araştırma yaptırması" mümkün olabilir mi?!..
Yönetim Kurulumuz, kuracağı bir "alt kurul" ile mi yapar, Etik ya da Disiplin Kurullarımızı mı görevlendirir, bilemem ama "basının üzerine düşen" bu gölge, mutlaka kaldırılmalıdır!..
"6 artı 0 artı 4" garabetinin Türk kulüplerine "180 derece dönüş yaparak" bu garabeti destekleyen Fenerbahçe dahil, hem saha içinde, hem saha dışında "ne büyük zararlar vereceği" daha Süper Lig maçları başlamadan ortaya çıkmıştır!..
"Tribünde oturacak onlarca milyon euroluk yabancı futbolcuların kadroya getireceği gerilim problemlerinin", dahası "oluşacak takım içi kulislerinin, kırgınlıkların, küskünlüklerin" Türk takımlarının başta Avrupa maçlarındaki performansları olmak üzere "kadro içi düzen ve huzuru büyük ölçüde olumsuz etkileyeceğini" bile düşünemeyen bir Federasyon'un sorumsuzluğunun bedelini Türk Futbolu ödeyecektir!..
"Altyapıdan futbolcu yetiştirilmesinin" rotasının temel ve temel üstü "onlarca" düzenlemesi varken ve Avrupalıların "neler yaptıkları" ortada iken, "çözümü yabancı kısıtlamasında arama" komikliğine düşülmesi, ne yazık ki "ilkel bir kolaycılığın kulpuna yapışılmasından başka bir şey değildir" ve faydası, çıkaracağı problemlerin yanında, "plajlardaki birkaç kum tanesi kadar" bile olmayacaktır!..
Arda, Emre değildir!..Arda, "Arda'yı Arda yapan" kulübünden ayrılmaz, o Türkiye'de "sarı kırmızılı formadan başka bir forma" giymez!..
O, Galatasaray'ın Müzesi'nde ve Tarihi'ndeki "efsane kaptanlar" bölümünde yer alacak büstüne gölge düşürmez!..
"Efsane kaptanlar", çok açıktır ki, "profesyonel futbolcu olmaktan çok öte" bir konumdadırlar ve "öyle" de kalırlar!..
Yaşayıp, göreceğiz!..