Galatasaray'ın eski başkanları Faruk Süren ve Mehmet Cansun hâlâ ve nasıl gazetelerde, TV'lerde, Divan Kurulu toplantılarında çıkıp da "bugünkü yönetimi eleştiriyorlar" şaşıyorum!. Neyse ki, Faruk Süren sustu... Duyuyorum ki Mehmet Cansun, hâlâ "başkanlık sevdasında" ve "onun için" orada burada toplantılar düzenleniyormuş!. Bu iki "eski" başkan, önce çıkıp şu olayların ve iddiaların hesabını versinler, bakalım: * "Gerçekleşmeyecek" ve "gerçekleşmeyen" bir stat projesine "dolar bazında, yüksek faizlerle alınan" kaç milyon dolar ödediler; yani Galatasaray'ın parasını sokağa attılar mı, atmadılar mı? * Kurulan ve "net kâr ile halka açılan" Galatasaray'ı pazarlayacak şirketin yüzde 21'ini, nasıl 20 milyon dolara AIG denilen ve bugün Galatasaray'ın kurtulmak için "30 milyon doları daha gözden çıkardığı" şirkete sattılar? * Konunun uzmanları, "faizle banka kredisi alsanız çok daha iyi" diye uyarırken, "Bu şirket Galatasaray'ı bütün dünyada pazarlayacak, bu şirket Galatasaray'a dünyanın en iyi oyuncularını bile getirecek" kandırmacaları ile, bugün Galatasaray'ın şirketinin "atılım yapmasını önleyen" bir pranga haline gelen AIG ile "altın hisse" ağırlığında bir sözleşme imzalayanlar, "davulun Galatasaray'ın sırtında, tokmağın AIG'nin elinde olacağını" nasıl fark etmediler? * Hele hele, "bir hukuk profesörü olan" zamanın Divan Kurlu Başkanı Duygun Yarsuvat, Süren'leri, Cansun'ları uyaracağına, "uyaranlara Divan Kurulu'nda söz hakkı vermemek için" elinden geleni yapmadı mı? Onun, uluslararası bir hukukçu ve spor adamı olan, "bu işleri çok iyi bilen" Necdet Çobanlı'ya Divan Kurullarında yaptıkları unutulur mu? * Necdet Çobanlı gibi bir Galatasaraylıyı "o zaman" başkanı olduğu Disiplin Kurulu'nun kapılarında bekleten ve şimdiki yönetimi eleştirmeye pek meraklı olan Mükerrem Taşçıoğlu'nun da kulakları çınlasın!!! * Bu konunun üzerine giden ve "gerçekleri bulmaya ve yazmaya çalışan", böylece Sevgili okurlarım, devam etsem, bütün sütunum dolabilir, gazetecilik görevi yapan Öcal Uluç'u mahkemelere veren de Duygun Yarsuvat değil mi idi? * TGS skandalı'nın iç yüzü nedir ve Galatasaray, yetkili yöneticileri "hapishanelere düşen", hem de "yüz kızartıcı suçlardan düşen" böyle bir şirketle nasıl bir işbirliğine sokulmak istenmiştir? * 135 bin dolar sermayeli bu şirket, Galatasaray'a 100 milyon doları nereden ve nasıl getirecekti; bu şirkete kaç milyon dolar komisyon ödenecekti? * Galatasaray, "bu başkanlar zamanında" hangi "off-shore" bankalardan "yüksek faizle borç almıştır?" * Bu paralar, "Galarasaray'ın kasasından önce", hangi şirketlerin kasasına girmiştir; neden? * Bu başkanlar zamanında, Galatasaray "kaç kuruma ve kişiye borçlanmış", Galatasaray Kulübü'nü kimler ve hangi kuruluşlar icraya vermiştir? * Bu başkanlar zamanında "borç yüzünden" kulübün telefonları kesilmiş midir? * Bu eski başkanlar hakkında "borç-icra gibi mâli konulardan" hapis cezası verilmiş midir? * Bu başkanlar zamanında, kulübün "kayıtlı" ve "kayıtsız" kaç milyon dolar borcu olmuştur? * "Kayıtsız borç" ne demektir ve ne kadardır? * Bu başkanlar zamanında, "futbolcuların primleri bile", başka bir nitelendirme ile mesela "borç verilmiş gibi" gösterilerek ödenmiş midir; ödenmişse neden? * Serkan'ın transferi ile ilgili olarak Samsunspor'a verilen çeklerle ilgili olarak bir "imza" olayı yaşanmış mıdır, "taklit imza" konusundaki iddialar kiminle ilgilidir; bu olay nedir? * Kulübün kasasına girmesi gereken ama girmeyen bir 250 bin dolarla ilgili bir başka iddia var mıdır? Bu paranın sonradan "taksitler halinde ödendiği" ileri sürülmektedir; bu olay doğru mudur, doğru ise işin aslı nedir? * Futbol dışındaki şubelerin dışlanması ve "üvey evlât muamelesi görmeye başlaması" hangi başkanlar zamanında başlamıştır? * Diğerlerini bir yana bıraktım, sadece Jardel-Serkan-Bülent Akın üçlüsünün transferinden Galatasaray "kaç milyon dolar kaybetmiştir" ve "kredi ile alınan" bu 35 milyon dolara yakın para için ne kadar faiz ödenmiştir? Canaydın'ın açıkladığı gerçekler!.. Sevgili okurlarım, devam etsem, bütün sütunum dolabilir. Ben burada "şimdilik" noktayı koyayım ve "en yetkili ağız" devam etsin!. Bakınız, Galatasaray Başkanı Özhan Canaydın, son Divan Kurulu toplantısında neler söylemiş: "....Göreve gelirken bize 57 milyon dolar gösterilen gelir-gider farkı, karşımıza 142 milyon dolar olarak çıktı." "....Kendimi koruyacak olmaya kalksam çok şey söylerim. Bugün bize yol göstermeye çalışanlar kulübü bu hale getirenlerdir. Ama hâlâ yol göstermeye çalışıyorlar.'' "....Kulübün en yüksek geliri 30 milyon dolar, bunun da 10 milyon doları halka ve yabancı ortağa gidiyor. 8 milyon dolarlık stat gelirimizi buna eklediğimizde karşımıza çıkan rakam 28 milyon dolar. Bir kulübün maksimum geliri bu ve 5 misli de borcu varsa ne yaparsınız? Bir insanın cebindeki 100 lirasına karşılık 200 lira borcu varsa 'iflas etti' derler." "....Divan Kurulu toplantılarında artık hacizlerden, SSK, vergi ve bonservis borçlarından ve de personel maaşlarındaki sorunlardan konuşulmuyor.Bu tabloyu gördükten sonra yine çılgınlık yapılıp Avrupa'dan 10'ar milyon dolar seviyesinde yeni oyuncular alabilir, 3 tane oyuncu getirir, onlara ödeyeceğimiz parayla borcu bir 50 milyon dolar daha artırır, keyfime de bakabilirdim." "....Galatasaray Store'lar 6 trilyon ciro yapıyor. AIG yönetimde iken bu birimler harekete dahi geçirilemiyordu. AIG yüzde 21'lik hissesiyle önlüyor, sözleşmede verilen yetkisini kullanıyordu. Kemiksiz kâra alışmış yabancı ortağımız, riskli hiç bir işe girmiyordu. Onları yönetimden ayırdığımız zaman mal satışında büyük başarılar elde ettik. Aylık 5 milyon dolar gideri olan bir kulüp nasıl dönecek? Bu mücadeleyi yapacağız." "....Göreve geldiğimizden bugüne 2 bin 500'ün üzerinde kişi ya da kuruma borç ödedik, şimdi bankalara olan borçların artmasından şikayet ediliyor. Peki neyle ödeyeceksiniz. 6 ay içine sıkışmış bonservis bedelleri, UEFA'ya, maliyeye ödenecek cezalar...2000 yılından kalma bir seyahat acentasına 600 bin dolar ödedim. Bende kayıdı yok, mahkemeye, temyize giderdi. Ama eski iki başkanıma ve eski iki yöneticiye birer ay hapis kararı çıkmış. Temyizi de yok bunların. Şimdi 1 Şubat -30 Mayıs arasında yine büyük çaplı ödemelerimiz var. Biz Galatasaray'ın geleceğini yüzde 25-26'lara satmadık. Yarı yarıya ucuz krediler aldık. Yoksa Florya'da petrol mü bulacaktık? Yoksa üyelerimizin hepsi 100'er bin dolar mı verecekti?" Karar, Galatasaraylılar'ın!.. Siz ne yaptınız? UEFA Asbaşkanı Şenes Erzik, "Türkiye'de büyük bir fair play sorununun yaşandığını" söylemiş ve "UEFA'da 52 ülke var. Biz 47. sıradayız. Bu çok kötü bir tablo. Bunlar seyirci olayları, hakemler ve hakemlere saygı konuları ve maçlarda çıkan olaylardan kaynaklanıyor. Dünya 3'üncüsü bir ülkenin performansı fair play'de aldığı dereceyle bağdaşmıyor. Bu Türk futbolunun çizgisine ve konumuna hiç yakışmıyor" demiş. Çok da "doğru" söylemiş. Benim de ona bir sorum var: "Bunca yıl Türkiye'de Futbol Federasyonu Başkanlığı yaptınız, fair play konusunda ne yaptınız? Uluslararası kuruluşlarda en üst düzey yönetici olarak, fair play konusunda spor teşkilatımıza ve Federasyonumuza ne gibi tavsiyelerde bulundunuz?" Mesela, bakınız, Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Yrd.Doç.Dr.Ahmet Talimciler, "kadınların maçlara gitmesinin spordaki şiddet olaylarını azaltacağını" söylüyor... Talimciler, Anadolu Ajansı muhabirine, "kız arkadaşıyla ya da eşiyle maç izlemeye giden erkeklerin daha dikkatli davrandığını ve kavgadan kaçındığını" vurgulamış. "Tribünlerde bayan sayısının artmasının şiddetin ve küfürün de azalmasını sağlayacağını" savunan Talimciler, "Ancak Türkiye'de kadınlar futbolla fazla ilgilenmiyor. Bunun nedeni yetiştiriliş tarzı. Erkek çocuklara oynaması için top, kız çocuklarına bebek alınır. Sokak aralarında kız çocukları bebekleriyle oynarken erkek çocuklar maç yapar. Futbol oynayan kız çocuklarına 'erkek Fatma' denir. Bu da kadınların futbolla ilgilenmemesine neden olur" demiş. Bilmem ki, Erzik Federasyonları'nın bu konuda çalışmaları oldu mu? Şikâyet edene bakın!.. "Fair play konusunda sınıfta kaldık. Sporda şiddet yasasının gündeme geldi, bu da önleyici bir önlem. Aslında şiddeti ürüten de bizleriz. Bazen maç öncesi ve sonrası öyle beyanlar duyuyorum ki bunlar şiddeti körüklüyor. Bizler bu konularda dikkatli olmalıyız." Kim söylüyor bunları, kim şikayet ediyor "şiddeti körükleyen" beyanlardan? Sıkı durun; Futbol Federasyonu Başkan vekili Ata Aksu!!! Peki, sayın Aksu, "bu beyanlar için" bugüne kadar ne yaptınız? Pas pas edilen "Disiplin Talimatını" işlettiniz mi? Aslında "talimatları işletmemekten ve uygulamamaktan" ve "şiddeti körüklemekten" Disiplin Kurulu'na verilmeyi çoktan hak ediyorsunuz ama, nerede bizde o sistem? Tahkim mi, Tatmin mi?!.. "Aslan" Tahkim Kurulu, durdu durdu, gene turnayı gözünden vurdu; alkışlar!.. Arkadaşım olan ve Anadolu'dan telefon eden bir kulüp yöneticisi , "aynen" şunları söyledi: "Mübarekler, Tahkim Kurulu değil, Federasyon ne zaman Üç Büyüklerden biri karşısında zora düşse, Üç Büyükleri Tatmin Kurulu sanki... Aynı olayları bizim seyircimiz yapsaydı, hakemin anonslarını engelleseydik, kim bilir ne ceza alırdık ve itiraz ettiğimizde bizi dinlerler miydi, yürütmeyi durdurma kararı verirler miydi? Ne zaman dinlediler ve lehimize bir karar verdiler ki? Basarlardı imzayı, geçer giderdi!.." Tahkim Kurulu'nun Başkanı sevgili Türker Aslan'a duyurulur; "Kurulunuzun Anadolu'dan görüntüsü", doğru ya da yanlış, maalesef bu!.. Tezelden düzeltin!.. Hele hele, Beşiktaş Başkanı Serdar Bilgili ve yönetiminin Federasyonu ziyaretinden sonra, "böyle bir karar vermişseniz", bilmem ki, Anadolu "başka bir yorum" yapabilir mi? Bir artı, bir çarpı, bir eksi!.. Spordan Sorumlu Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı M.Ali Şahin, İstanbul'daki "Dünya Futbolu ve Türkiye" panelinde yaptığı konuşmada, "yaptıklarını ve yapacaklarını" anlatmış. "Artılar" epey fazla ama bana en çarpıcı gelen "Sponsorluk Yasası ile amatör spor şubelerinin önünü açmak için firma ve kuruluşların, amatör şubelere yaptıkları masrafın tamamını, getirilecek yeni yasayla vergiden düşebilmesi" oldu!.. Amatör şubeler ve amatör sporcular için müthiş ve harika bir adım; inşallah gerçekleşir!. "Çarpı", kamu kuruluşlarının spor kulüplerine "devlet desteğinin kaldırılması" ve imkânları varsa "bu kulüplerin kendi ayakları üzerinde durabilmeleri" uygulaması. Bu konuda sayın Bakan gibi düşünüyorum ama, "bu uygulama hemen başlamamalı!." Kamu kurumlarının kulüplerine, makûl bir süre tanınmalı, tanınmalı ki, uyumu sağlayabilsinler!. "Eksi" ise önemli bir konuda! Şahin diyor ki: "Bugün Futbol Federasyonu'nun 109 delegesi var. Bence az. Daha yüksek tutulmalı. Örneğin Futbol Federasyonu deyince benim aklıma önce futbolcular gelir. Ben isterim ki belirli sayıda milli olan futbolcularımız da delege olabilsin." Şimdi diyebilirim ki; iyi ki sayın Bakan'ın aklına "futbol" deyince "futbolcular" geliyor, ya maazallah "tribünlerde olaylar çıkaran holiganlar gelseydi"; ne olacaktı? Sayın Bakanım; "futbolun yönetimi kulüplere bırakılmalıdır"; işin gerçeği de, FIFA'cası ve UEFA'cası da budur!. Zaten, kulüpleri temsilen genel kurula seçilip gelenlerin önemli bir bölümü "eskiden futbol oynamış" kişilerdir, yani eski futbolculardır; daha ne olsun?!.