Çok büyük bir iş başardık!.. Aslan payı Turgay Demirel'in olan bir iş... "Çok yıllar önce" koyduğu hedefe "önce mükemmel bir Avrupa Şampiyonası" organize ederek yaklaştı ve 2010 için de noktayı koydu; Dünya Basketbol Şampiyonası Türkiye'de!.. Hem de Fransa'nın elinden "kıl payı" alarak!.. Devreye , "gerektiği anda ve tam bir zamanlama avcısı olarak" Türkiye'nin "sporcu" Başbakan'ını da sokarak... Spor teşkilâtından ve onun Genel Müdürü'nden tam destek alarak... "Baş döndürücü ve büyüleyici" bir sunuşu, medyanın "basketbol aşıkları" ile takviye ederek!.. Tek kelime ile; müthiş!.. Alkışlar... Alkışlar... Alkışlar!.. Teşekkürler... Teşekkürler... Teşekkürler!.. Demek ki, "büyük düşünülürse..." Demek ki, " azmedilirse..." Demek ki, "gereği yapılırsa..." Oluyormuş.. Darısı " diğer federasyonlarımızın başına.." Demirel'i ve arkadaşlarını "kutlarken", açık açık ifade etmeliyim ki; "kutlama" kelimesi, duygularımı ifade etmekten çok uzak kalıyor!.. Dedim ya, "bu büyük işe omuz verenler içinde" medyamız da vardı... Medya mensupları içinde de "bir basketbol sevdalısı olan" Esat Yılmaer'in "yerinin ayrı olduğunu" bilenlerdenim. Ne var ki, sevgili Esat Yılmaer'in "müthiş kararın alındığı gün" gazetesine geçtiği "sevinç" yazısının içine koyduğu "bir-iki paragraf" için; "Olmadı sevgili Esat" demekten kendimi alamadım! Şöyle diyordu Yılmaer: "Bizleri son derece mutlu eden bu büyük başarının bir gün öncesinde, kendini Türk gazeteci olarak tanıtan birinin yaptıklarını ise ancak bu zafer unutturabilirdi. Seçimden önce Kanadalı delege Leslie Dal Chin'i, bir Türk gazetecisiyim diye arayıp, 'Türkiye'de futbol maçlarında adam öldürülüyor. Bu sizin kararınızı nasıl etkiler?' sorusunu soran ve tamamen bizim yanımızda olan delegelerin kafasını bulandırmaya çalışan bu zavallının Türklüğünden şüphe etmek gerek. Hele bir de gazeteciyse, durum daha da vahim. Türkiye'deki seçim hesaplarını bu işe alet etmek ve Turgay Demirel'e zarar vermek için Türkiye'nin imajını kötülemeye çalışmak, sanırım sportmenlikle hiç bağdaşmaz. Tüm bu karalamalara ve yıpratmalara karşın, kararlılığı ile bu büyük organizasyonu Türkiye'ye taşıyan ve 12 yıllık bir rüyayı gerçekleştiren bu federasyonun, böyle ayak oyunlarıyla düşürülemeyeceğini herkesin bilmesi gerekir." Kimin telefon ettiğini bilmiyorum, böyle bir telefon "gerçekten" var mı, yok mu; onu da bilmiyorum!.. Ama, "sana inanarak" böyle bir telefon "var" olduğunu "var" sayarak, diyorum ki: Madde bir sevgili Esat; "oy verecek" bir yabancı delegeye bu soruyu "gazeteci dışında" bir Türk sorsa idi; "yazıklarında ve şüphende haklı olabilirdin!.." Ama, "bir Türk gazetecinin", ülkemizde "şiddet ve terörün gündeme oturduğu" bir dönemde, "seçimdeki rakiplerimizin aleyhimize en büyük koz olarak kullandıkları" tribün terörü konusunun "delegelerin oylarına ne derece tesir edeceğini anlamak için, sorması normal olan" ve hatta "gereken bu soruyu", tutup da "Demirel'i düşürmek isteyenlerin ayak oyunu olarak göstermeye çalışman" adeta "Havada bulut... Sen bana ördek dedin..." anekdotunu akla getirmiyor mu? Üstelik "senin düşündüğün gibi olsa", bu yazdığın satırlarla "sen de o gazetecinin durumuna düşmüş" olmuyor musun? "Kimse" o gazeteci, çıkıp da, "Ben, Dünya Şampiyonası meselesini kullanarak ayak oyunları ile Demirel'i düşürmeye çalışıyorsam, sen de Türkiye'nin en büyük gazetesini kullanarak Demirel'i düşürmemeye çalışıyorsun" derse, haksız mı olur? Anlaşılıyor ki ve ne yazık ki, "Demirel cephesi" Dünya Şampiyonası'nı "seçim malzemesi yapacak!" İyi de, Demirel'in "olmazsa olmaz" Adamı'nın "Beşiktaş - Darüşşafaka maçından yaptıkları" ne olacak? Dünya Şampiyonası taaaa 2010'da yapılacak; kim öle, kim kala... Ama Doğan Hakyemez'in yaptıkları dün... Bugün... "Yapacakları, yapmaya devam edecekleri" de yarın... Gözlemci mi; hayır!.. Federasyon Temsilcisi mi; hayır!.. Merkez Hakem Komitesi başkan ya da üyesi mi; hayır!.. Ne işi var hakem odasında? Şu savunmasına bakın: "Teknik komiser Yavuz Ahıska olayların tırmanmasında başrolü oynamıştır. Saldırıya uğrayan Halil Baldemir'e geçmiş olsun dileğimi ve hakemlerin maçı seyirciler, idareciler ve yöneticiler olmaksızın oynatma kararları konusunda fikir beyan ettim." Hani bir söz vardır; o sözün "güne uygununu" yazacağım: "Şecaat arz ederken, merd-i Hakyemez sirkatin söyler!.." İşte tam öylesi... "Geçmiş olsun" dileği için maçın bitmesini neden beklemedin? "O durumda, son derece kritik bir karar arefesinde", Milli Takım Menajeri'nin "hakemlere fikirlerini söylemesi, hangi yönetmelikte yazıyor?" Hakyemez'in bu açıklama ile, "Federasyonu ve hatta Ceza Kurulu'nu bile önceden etkilemeye çalıştığı" ortada değil mi? Bu "acı" tablo, insanı, "Soyadı acaba Hakyemez yerine Hakyer olsa daha iyi olmaz mıydı?" diye de düşündürüyor!.. İşte, Demirel'in, "kaybederse", ki "kaybedebilir", seçimdeki muhtemel başarısızlığının "ana sebeplerinden biri!.." Böyle federasyon mu yönetilir ve "böyle işler yapan kişiler" baş tacı mı edilir? Seçim öncesi, seçimde oy kullanacak olan delegelerin "kendi kendilerine soracakları asıl soru" da bu!.. Bir de benim sorum var: Acaba sevgili Esat Yılmaer "Demirel'i düşüremezler" dediğine göre, bir bildiği mi var? "Öyle ise", vah benim "özerk" federasyonuma!.. Yoksa, Demirel "yıllarca uğraştığı ve başardığı özerklik anıtını yıkmaya mı tâlip?"