Şu hallerine bakın!.. Biri, Pogon'a gönderdiği bir "korsan transferi", TV ekranlarında "sahipsiz bırakacak kadar" yüreksiz yöneticilere sahip!. Gaziantepspor Başkanı Celal Doğan ekranı "çın çın" öttürüyor: "Bu transferin arkasında mısınız? Hakan'ı Pogon mu, siz mi alacaksınız? Neden cesaretle gerçeği söylemiyorsunuz?" Muhatabı Fenerbahçeli yönetici kıvırıyor: "Biz yokuz, o Pogon'un işi!." Milletle alay ediyor, gerçeklerle alay ediyor, daha o gün "Hakan idmanlara yetişmeli, onu Şampiyonlar Ligi'nde oynatmak istiyorum" diyen teknik direktörleriyle alay ediyor! Büyük takımın büyük yöneticisi "Hüllecilikten de öteye takiyyeciliğin şahı olduklarını" ortaya koyuyor!. Öteki, "Hagi gibi bir futbol beyninin yerine transfer ettiği" oyuncusunu "transfer belge ve işlemlerindeki eksiklikler sebebiyle" son dakikada apar topar Almanya kampından getirmek zorunda kalıyor! Sonra ortaya çıkıyor ki, işin içinde başka bir iş de var; Sergen'in kalbi düzensiz atıyor!. Eyvah ki ne eyvah!. Ve bu "büyük" kulüp, "bu ülkenin en Avrupalı kulubü", bu işleri yapmaları için "profesyonel yöneticilerine hem de dolar bazında en yüksek ücretleri ödeyen" bir kuruluş; vah ki, ne vah!. Bir diğeri, "Biz alırız arkadaş, üstelik bal gibi de oynatırız" havasıyla adeta "karga tulumba" Almanya'da kampa götürdüğü İlhan ve Tümer konusunda "işler arap saçına dönünce" tam 180 derecelik bir "kıvırtma şovunun mahcubiyetini" yaşıyor!. Daha dün "burunlarından kıl aldırmayanlar" bu defa "maaşlı menecerleri vasıtasıyla" adeta Samsunspor'a yalvarıyor: "Biz, yönetmelikler bedava almamıza izin verse de, bu oyuncular için Samsunspor'a para ödeyeceğiz!." TV ekranında, "kendi sesinden duymasam", koca Beşiktaş'ın böyle "komik" bir duruma düşürüleceğine inanmazdım. İnanamazdım. Gülmekten nerede ise sandalyeden yuvarlanacaktım! Nereden nereye? "Bedava alacak durumda olsalar bile para ödeyeceklermiş!." Vay.. Vay.. Vay.. Bunlar, Türk milletini "aptal zannediyorlar!." Daha "dün" neler diyordunuz? Ne oldu da birdenbire "semazenlere taş çıkartacak kadar gösterişli bir dönüşün içine düştünüz?" Hani, "hülle yapmak" hakkınızdı?.. Hani, FİFA'nın vereceği izin ve lisansla "bu oyuncuları" oynatacaktınız? Hani, İlhan-Tümer-Hakan-Ümit "üç büyüklerin oyuncuları olarak hem de bedava transfer edilerek, forma giyeceklerdi?" Medya'daki "sahibinin sesi" markalı gramofunun cızırtılı iğneleri, neler neler yazmışlardı? FIFA kararlarını, Federasyon yönetmeliklerini nasıl "3 büyüklere uygun olarak yorumlayıp" fetva vermişlerdi: "Bal gibi hülle olur ve bu oyuncular üç büyüklerde bedavaya oynar!." Ne demişler, çok affedersiniz, ancak yarısını yazabileceğim: "Klavuzu karga olanın..." "En zekisi" Mehmet Cansun çıktı; hemen yüz geri etti ve Ümit Karan için, Gençlerbirliği Başkanı İlhan Cavcav'ın kapısını çaldı! "Aman biz hata ettik, anlaşarak halledelim ve dostça el sıkışalım!." Sonra... Beşiktaş, hem de "acınacak bir komiklik içinde" yalvarmaya başladı; "Samsunspor'dan anlayış bekliyoruz!." Eeee!... "Senaryocu büyük başkan" Aziz Yıldırım ne yapacak? Ne yaparsa yapsın, olan Hakan Bayraktar'a oldu!. Çocukcağızın TV ekranlarındaki ağlamasını seyrederken çok üzüldüm!. "Burada yürüyerek futbol oynayan 30 yaş üstü futbolcularla bir arada kalamam. İdman eksiğim çok. Sıkıldım. Belçika'ya gideceğim ve orada bekleyeceğim!." Neyi bekleyecek? "Hülleci Gotod'yu!." Vah.. Vah.. Vah.. Doğrusu bayılıyorum şu büyüklere!.. "Ticaret sebebiyle kendilerini bıkmadan usanmadan destekleyen ve körü körüne koruma altına alan medya olmasa, bilmem ki ne yapacaklar?" Bilmem ki, onlara "giderek küçülen büyükler" dersek, yanlış mı yapmış oluruz! Ve daha da acısı, "onlar küçüldükçe", onları "baştacı eden" sahibinin sesi spor medyamız da küçülüyor!. Pardon, yanlış yazdım: Ne "spor medyası?" Bu medya "Üç büyüklerin ticari zihniyetine teslim olmuş" futbol medyasıdır; futbol medyası... Altaylı yanlış yaptı!.. Fatih Altaylı gazetecidir!. "Uğur Dündar'ın yaptığı yanlışı yaparak" yöneticiliğe soyunmamalıydı!. Hem de "ağır şekilde eleştirdiği" Mehmet Cansun'un şemsiyesi altında!. Yanlış yaptığını, "kendisine koyduğu ilk yasakla" kendi itiraf etti; "artık spor yazısı yazmayacağım!" "Eğer yanlış yapmadığına inansa idi", kendi kendine bu yasağı koyar mıydı? Hemen bir-iki gün sonra, "nasıl büyük bir yanlış yaptığı", Hürriyet'in manşetine çıkan yazısıyla ortaya çıktı! "Gazetecilik yapayım" derken, Galatasaray'a çok büyük zararlar verdiğini, vereceğini tahmin etmedi, edemedi! Zaten "gazeteci ise" yemin etse de yazmalıydı; yazdı!.. Galatasaray'a "çok büyük rakamlarla forma reklamı veren ve sponsorluk yapan", aynı zamanda "kulüpte ağırlığı olan bir üye için" çok ağır iddialarla dolu haber-yorum yapınca, savaş başladı! Altaylı-Uzan kavgası, belki de Uzan-Doğan kavgası haline gelecek!. Büyüyecek!. Kim zarar görür, kim kimi yaralar, kim kimi zedeler bilemem!. Ama bu kavgada Galatasaray'ın da zarar göreceği, yara alacağı muhakkak!. Gazete manşetlerindeki, TV ekranlarındaki kavga, Galatasaray'ın içinde de "kan davası haline gelebilir!." Süren yönetiminin açtığı yaralara, Altaylı-Uzan kavgasının yaraları da eklenirse, ki eklenecektir; Galatasaray'ın yarınlarında huzur yerine, gene kavga ve savaş olacaktır! Cansun "maalesef" bir taşla birkaç kuş vurayım derken, başkanlığının ilk haftası dolmadan Galatasaray'a büyük zararlar verecek bir açmazın içine düşmüştür! Ne diyeyim, Allah kolaylık versin Borçlu çıkarlar!.. "Olimpiyat yapacağız" diyerek yıllardır bir "turizm-gezi-ziyafet şirketi" gibi faaliyet gösteren, ondan da öte "önüne gelene ödül dağıtarak, gelebilecek eleştirileri önlemeye çalışan" bir komite ile karşı karşıyayız!. Her defasında "Aldık, alıyoruz" yaygaraları ile, bizleri ümide koşturan, sonra da başı önde geriye dönen bir başkana ve yöneticilere sahip bir komite!. Cüneyt Koryürek ağabey gibi "olimpiyat hayalini gerçeğe çevirme sevdalıları" da, ne yazık ki "bu komiteden hâlâ başarı bekliyor!." Ve de mesela, "Olimpiyat payını vermeyen" İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne durmadan yükleniyor! Bence, İstanbul Belediyesi çok iyi yapıyor ve de çok haklı! O stada "yol-su-kanalizasyon gibi altyapı getirecek olan" İstanbul Büyükşehir Belediyesi, sakın Olimpiyat Komitesi'nden alacaklı olmasın? Acaba ödenmeyen olimpiyat payları mı fazla tutacak, altyapı masrafları mı? Kimbilir belki de "bazı yolların açılması için ödenecek" kamulaştırma paraları mı? Ben bu işlerden pek anlamam! "Bu işlerden anlayan" bir arkadaşıma sordum, güldü: "O işleri hiç karıştırma, zira sporcular borçlu çıkar!" Cesuryürek Çakar!.. Breh.. Breh.. Breh.. Dr. Ahmet Çakar TV ekranında adeta kükrüyor!. Galatasaray İkinci Başkanı ve gazeteci Fatih Altaylı'ya, hem gazetecilik, hem de yöneticilik dersi veriyor!. "Ya gazeteci ol ya da yönetici... İkisi bir arada olmaz" diyor ve örnekler veriyor! Belli ki, Fatih Altaylı'nın yorum yaptığı Star TV'nin patronu için "Hürriyet Gazetesi'nin manşetine çıkan" haberinden dolayı çok kızgın!. "Esasta" savunduğu tez haklı ama, öfkeden dolayı üslup çok sert olunca, "usûlde" yanlış yapıyor!. Amma... Asıl yanlışı başka yerde!.. Acaba, Ahmet Çakar Star TV yerine Kanal D'de yorum yapsa idi, Fatih Altaylı için böyle konuşabilecek miydi? Onu böyle eleştirebilecek miydi; böyle bir üslup kullanabilecek miydi? Efendim, ne dediniz Ahmet Çakar bey; duyamadım!. "Ben kimseden korkmam, orada da bu eleştiriyi yapar, bu üslubu kullanırdım" mı diyorsunuz? Yooo... Vallahi inanmam!. Nasıl inanayım? Uğur Dündar, Fenerbahçe'ye yönetici olurken, ikinci başkan olurken neredeydiniz? Neden sesiniz, sedanız çıkmadı? Yoksa, iş Fenerbahçe olunca değişiyor mu? Yoksa siz "önce Kanal D'de, sonra Star TV'de yorum yaparken", Uğur Dündar da önce Kanal D'de, sonra Star TV'de "haber programı mı yapıyordu?" Onun için mi eleştirmediniz? Eleştiremediniz? "Cesuryürek olmak", her zaman "cesur yürekli olmayı" icap ettirir; zamana ve zemine göre değil!. Bilmem yanılıyor muyum? Kafaya bakın!.. Lucescu buyurmuş; "Hagi Barcelona'dan geldi. Real Madrid'den, Barcelona'dan oyuncu alamayacağımıza göre, onu futbolcularımız içlerinde üretecek! Lideri futbolcularım sahada bulacak!" Keşke, Galatasaraylı futbolcularda böylesine bir "sihirbazlık gücü olabilseydi!." Önce, saha kenarındaki Lucescu'yu mesela bir "Sacchi" yapabilselerdi problemin büyük bölümü halledilirdi!. Sonra da Bülent Akın'dan bir Hagi!.. Biz Lucescu'yu "memur hoca" biliyorduk, meğer onda "hayalcilik" daha ağır basıyormuş!. Temenni etmem ki; "adı sanı duyulmamış" Arnavut takımı, Galatasaray'ın hocasını daldığı hayallerden uyandırsın!. Yazık olur, Galatasaray'a!.. Vah Oktay vah!... Bir zamanların ünlü basketbolcusu, şimdinin ünlü doktoru Orhan Girgin'in kitaplarından birinde şu sözler yazılıdır: "Kişiyi iyi basketbolcu yapmak mühim değildir. Mühim olan iyi basketbolcuyu iyi sporcu yapmaktır. Daha mühimi de iyi sporcuyu aynı zamanda iyi insan olarak yetiştirmektir!" Basketbolda bir çok genç yıldız yetiştiren bir hoca olan Orhan Girgin'in bu sözleri, bütün basketbolcuların, futbolcuların ve de diğer branşlarda spor yapanların kulaklarına küpe olmalıdır!" İyi futbolcu olabilirsin...Yetmez.. İyi sporcu olacaksın.. Yetmez... İyi insan olacaksın... İşte o zaman "tamam olursun!." Bak, "gene ortada kaldın!." Gene onu, bunu suçluyorsun!. Ne zaman ki aynaya bakacak ve "asıl suçluyu bulacaksın", işte o zaman "iyi sporcu olmaya, iyi insan olmaya başladın" demektir! Dikkat et; "Sergen'de bir değişme var!." Sen hâlâ "oradasın!." Mehmet'i kutluyorum!... Son 20 yılın "kendine özgü" futbolcularından biridir, Beşiktaşlı Mehmet!. Ona daha işin başında iken yapılan "Şifo" benzetmesi, belki de "asıl Mehmet'i" yıllar yılı gölgede bıraktı! Ve Mehmet, Türk futbolunda "hakettiği yere bir türlü gelemedi!." "Onun çeyreği bile olmayan futbolcuların" nerelere geldiği, nasıl şöhret yaptıkları incelenirse, Mehmet'in nasıl bir haksızlığa uğratıldığı ortaya çıkar! Geriye doğru dönüp baktığımda, "ona haksızlık edenlerin içinde kendimi de görmekte zorluk çekmedim!" Mehmet futbolu bırakıyor!. Jübilesinde Beşiktaş ile Milan oynayacak! 4 Ağustos gecesi yapılacak olan jübilenin geliri, "altını çiziyorum" Türkiye'de ilk defa "Eğitim Gönüllüleri'ne bağışlanacak!" Mehmet'i, ona jübile için elini uzatan Fatih Terim'i ve takımı Milan'ı, Milanlı yöneticileri kutluyorum! Ve diyorum ki, Beşiktaşlı olmanız gerekmez; "Böylesine ulvi bir adıma siz de destek olun" ve "bir bilet de siz alın!." "O gece" maça gitmeseniz bile, alın!. İleriii!... Fatih Terim, Bodrum'da "denizdeki bir botta resimlerini çekmek için bekleşen" paparazilerin üzerine öfke içinde ama "bile bile jet ski sürüp", botlarını ikeye bölerek, onları denize gömüvermişti ya.. Ardından "yılların futbolcusu, yılların uluslararası hakemi, yılların futbol yorumcusu" Erman Toroğlu, Marmaris'te "otomobiliyle şoförüne kızdığı taksiyi, kovalayarak" adamcağızı dövüverdi!. Hımmm!... "İmparator'dan sonra", şimdi bir başka "öfkeli ve Türkiye'de kanunların olduğunu, polisin bulunduğunu unutarak cezayı kendisi veren" bir başka büyüğümüz daha oldu: "Serdar'ı Erman!."