Aslında yazımın başlığı "Üst kattakilere bakın, alt kattakileri alkışlayın" olacaktı ama, "bu başlık uzun olunca" zorunlu olarak değiştirdim... Lâfı uzatmayayım; yazımı çarşamba gecesini perşembe gününe bağlayan gece, saat 00.30'da yazıyorum; Galatasaray'ın maçı biteli dakikalar olmuş... Art arda dört maç... TV başına otururken "dört maçtan da ümitli idim!" Sonunda herkes gibi "sadece" Gençlerbirliği ile yetindim!. Ankara'da gazetecilik yaparken "üyesi olduğum" kırmızı-siyahlı kulübün "güç, inanç ve coşku dolu" futbolcuları, İngilizler'i, Portekizliler'i ne yaptılarsa, İtalyanlar'ı da "öyle benzettiler!" Ne yaptığını bilen, olgun ve dolgun bir futbol oynayan, sadece Türkiye'de değil, Avrupa'da da "büyük" olduğunu gösteren bir takımdı, TV'de seyrettiğim ve alkışladığım! İnanıyorum ki, Gençlerbirliği "bundan sonra" da böyle oynayacak ve Galatasaray'ın başarısına ulaşmak için inanç ve ümitle yoluna devam edecek; alkışlarımın bir bölümü de takımın genç ve başarılı hocasına! "Alt kattakilerden" Gaziantepspor "biraz kendine güvenebilse", biraz "tecrübeli olabilse", Roma'yı eleyebilirdi; çok basit goller yedi, buna rağmen ikinci yarıda "bir gol atarak" Gençlerbirliği'ne eşlik edebilirdi; olmadı! Ama, gururu ile, onuru ile, alkışlanarak ve beğenilerek elendi! Gençlerbirliği ile beraber "en ümitli olduğum takım" Beşiktaş'tı; "Her şeye rağmen, kendi sahasında kazanacak güce sahip" diyordum; heyhat!.. TV ekranında ahı gitmiş vahı kalmış bir ekip ve "kendine güvenini kaybetmiş" ve "dağılmış" bir teknik direktörle karşılaştım. Değil kazanmak ve tur atlamak, "kendi sahalarında" mücadele dahi edemediler ve "üst kattakilerin gece dramı" böyle başladı! Sonra da Galatasaray'la devam etti ve tam bir trajedi ile bitti!.. Galatasaray'ın futbolu tek kelime ile komikti! Bilmem ki, "mahalle takımından hallice idiler" mi? Bir takımı "bu hâle getirmek için" özel gayret gösterseniz, başaramazsınız; ama ne yazık ki Fatih Terim başardı! Ondan, "Özhan Canaydın tarafından takımın başına getirildiğinden beri" ümitli idim, taa ki "Galatasaray, bir kupa maçında Karadeniz'in mütevazı bir takımından beş yiyene kadar!" "Beş yediği için değil", bunca tecrübeme rağmen, daha önce göremediğim bir gerçeği, bir yumruk gibi kafama "dank" ettirdiği için; başında olduğu takımı "o hâle düşürecek" hatalı ve yanlış kararlarını, elindeki kadroyu nasıl perişan ettiğini, "disiplini nasıl sağlayamadığını" ve "söylediği sözlerin arkasında hiç ama hiç durmadığını" nihayet görebilmiştim!.. Okuyucularımdan da özür dilemiştim! Galatasaray'a da, kendisine de, ona güvenen başkanına ve yönetimine de yazık etmişti; tabii futbolcularına da!.. "İstifa eder" diyordum; etmedi! O günden beri, "belki ben yanıldım, takımı da kendisini de biraz düzeltebilir" diye düşünmeye başlamıştım; heyhat! İspanya'daki futbol faciasından sonra "ne yaptı" bilmiyorum, ne yapacak onu da bilmiyorum; ama "onurlu" bir insan olarak artık "başarısızlığını" kabul etmeli ve Galatasaray takımını da, Özhan Canaydın'ı da "serbest bırakmalı!" Dünyanın hiçbir yerinde "böylesine başarısız olmuş bir teknik direktör" görevinin başında kalamaz; Fatih Terim de kalmamalı! Kalırsa, bu "kendini inkâr olur!" Bir futbol takımında "Üç kişi, beş kişi kötü oynayabilir" ve o futbol takımı "farklı da yenilebilir"; ama "sonradan oyuna giren" yedekleriyle beraber bütün bir futbol kadrosu böylesine dökülen, 93 dakika doğru dürüst bir gol pozisyonuna giremeyen, Villarreal gibi sıradan bir takımdan "yarım düzine gol yiyecek kadar" perişan bir futbol oynayıp, "üç golle zar zor kurtulan", hepsinden ötesi "içler acısı" bir futbol oynayan bir takımın hocasına artık "Değişimin sonuçlarını beklemek gerek, gelecek sezon iyi transferlerle bu işi düzeltir" diyerek "yeni bir avans vermek" mümkün değil! Bu avansı vermeye, Özhan Canaydın'ın bile hakkı yoktur; olamaz! Canaydın bilmelidir ki; Galatasaray'ı kurtaracak "değişim" artık teknik direktörünün değiştirilmesi ile başlayacak olan değişimdir. Bu değişim de "Galatasaray'ın geleneklerine uygun bir şekilde" yapılmalıdır; yani, istifa yolu ile!.. Galatasaray camiası bunu bekliyor! *** Not: Dün sabah gazetelerde Terim'in "Canaydın'la görüşüp görevi bırakacağına dair" haberler okudum, gün boyu "bıraktığı" da açıklanabilir, çok az bir ihtimâl ile "kaldığı" da; ama ben yazımın tek kelimesini değiştirmeyeceğim, herkes ne düşündüğümü bilsin!