Lâfı hemen söyleyeyim; Rijkaard'ın "büyük hoca" olup olmadığı şüpheli ama, "değerli hoca" olmadığı çok açık!.. Adı, sanı "büyük" olmak başka, "değerli" olmak başka şey; anlatayım: "Yıldızı bol, kadrosu çok zengin" bir takım (Barcelona) bulursa, "o takımın yapabileceğinin asgarisini", evet altını çiziyorum "asgarisini" sağlayarak, ortalıkta "Ben büyük başarılara imza attım" edasıyla dolaşıp, parsa toplamış; hâlâ da topluyor!.. Ve de ne yazık ki, "Türkiye'ye gelişinde", hemen hemen hepimiz "yuttuk" bu zokayı, ama "şimdi" görüyoruz ki, yerine gelen çaylak hoca (Guardiola) o takımla "neler neler yapıyor" ve de "Çaylak'ın yaptıkları", Rijkaard'ın "zannedildiği kadar değerli bir hoca olmadığını" ortaya koyuyor!.. Rijkaard-Neeskens ikilisi, Galatasaray'a geldiğinden beri, "özeller hariç", Avrupa-Türkiye Kupaları ve Süper Lig dahil 30 "resmi" maç oynadı; hâlâ "Takımı tanıyacak, Türkiye'ye alışacak, oyuncuları öğrenecek, rakipleri görecek, ya sabır" ninnilerini söyleyebilir miyiz?.. "30 resmi maç oynayan" Galatasaray takımının "son haftalardaki" futbol fakirliği, futbol pasifliği, futbol korkaklığı, futbol paniklemesi, hocalarının "değerini" göstermiyor mu?!.. İşte "birkaç" not: Bıraktım, Aydın, Serkan, Alpaslan gibi gençleri, "baskı olmasa" Keita gibi bir futbolcuyu da "yok etmek" üzereydiler; tıpkı Ayhan gibi; Arda bile, nerelerden nerelere geriledi; yazık değil mi?.. Mehmet Topal'ın, Mustafa Sarp'ın, Hakan Balta'nın, Nonda'nın, Barış'ın bu "şaşkın-bitik-yitik" hâlleri ne?.. "Defansın lideri" durumundaki Servet'in "saha içindeki sınır tanımayan disiplinsiz futbolu", rakip forvetlerin ekmeklerine sezon başından beri yağ sürüyor; "dur" diyen yok; dahası buna, son maçlarda bir de "komedi filmlerine yakışacak" bir "ofsayt senaryosu eklendi" ki; seyreden şaşkına dönüyor!.. Bir hoca düşünün ki; "Ben böyle bir şey istemedim" diyor, ama Galatasaray defansı iki maçta "4-5 defa" aynı komediyi oynuyor; 2 gol yiyor, bir o kadar golden de "rakip forvetin (Kahe) komikliği ile kurtuluyor"; böyle bir rezalet nasıl "örtbas" edilebilir?.. Ve de "bu komedinin sahneye koyucusu olduğu" anlaşılan "defans lideri (!)" Servet, Kahe'ye ikram edilen "ilk ofsayt fırsatında", açık açık "ofsaydı 5 metre bozan" Hakan Balta'ya "sesini çıkarmıyor" ama, ikincisinde "az farkla ofsaydı bozan" Caner'e "söylemediğini bırakmıyor" ve Hollandalı hocalarımız, olanları kenarda "sessizce seyrediyor"; alkışlar!.. Dahası; "duran top" vuruşlarını "rakip yaparsa", adam paylaşımı, 30 maç sonrasında da "hâlâ" rezalet, "Galatasaray kullanırsa", etkili pozisyon püfff; bitmedi; ceza alanı civarından "rakip kaleye şut"; gol olanını bıraktım, kaç maçtır "bir tane isabetlisini" arayın ki, bulasınız!.. Mehmet Topal-Mustafa Sarp rakip ceza alanına "gitmeme emri almışlar" sanki, yana ve geriye oynamaya bayılıyorlar, ileriye pas yüzdeleri felâket; rakip kaleye şut becerileri de neredeyse sıfır; peki "nasıl" bu hâle düştüler; dahası, orta alanda "rakibe basma yerine", onlara Galatasaray ceza alanına kadar "eskortluk etme", nasıl bir futbol anlayışının ürünü?.. Buna sebep, "birçok oyuncuda açıkça görülen" kondisyon eksikliği olmasın; ikili mücadelelerde ve dönen toplarda rakibin bariz üstünlüğü sebebiyle futbolcuların "rakip oyunculara baskı uygulama riskini göze alamadıkları" ortada iken, Hollandalı hocalar "bu durumu" görmüyor mu, görüyorlarsa ne yapıyorlar?.. Geliyorum, "asıl" soruya; Galatasaray takımı, antrenmanlarda ne yapıyor, Allah aşkına?.. Anlaşılıyor ki, "maç sırasında doğru dürüst coach'luk yapamayan" bu "adı büyük" ikili, antrenmanlarda da "sıradan!.." Üstüne üstlük, son olarak, "bazı" imtiyazlı futbolculara "Noel izni" vererek, takımın ortasına "fitili ateşlenmek üzere olan" bir de "saatli bomba koyuverdiler!.." Şimdi soruyorum; "adı büyük" ile "değerli" arasındaki fark ortada değil mi?..